NOKTASIZ
yaşam…
işte öyle iğrenç bir süreçtir yaşam
zaman yıkılır
dili sökük bir kahırla gelir bedenin
kirlenmişsindir, soğumuşsundur
bir iki içkili sözcük alır başını kendinden
hangi mütercim tercümanlık sığınır ki bir zerre olan anlamlığıma
bazı rüyaların tasviri yoktur
küçüğe kirleneceğini müjdeleyerek büyüyen birer sancıdır sadece
bir an kopmuş baş balon olur, uçarda uçar
bir kum tanesi kadar küçülür
ve sonradan dünyayı saran sert ama pütürlü bir hamura bürünür
sevgililik yıkılır indiğiniz tek kavram kendi gerçekliğinizdir
sıkışma anının kurtuluş anında yaşanan rahatlamayı kaç insan anlar sıçmaktan başka
varsayalım işediniz tarihini kurduğunuz topraklara
bu mesaneyi rahatlatmaktan başka bir şey değildir
ikinci el bir dolmuşun içinde pörsümüş mum dokusundan yüzünüze sıçrayan bir boşalmadır
hayır veya evet tüm güvence budur
ya şiirden öte bir şeydir yaşadıkların
ya da kudüs’ten
kaç merhem yeri vardır ki daha bin başlı yılanlara dönük
acı…
bak yüreğimde yine yamalarım açılıyor
bak uzaklaşıyor saçların
ellerini vururcasına bir kırlangıcın kanatlarına
benim için en büyük ceza o zaman kokunu solumamdır
anatomi…
her beynin bir düş(ün)üşü
her elin bir dokunuş manivelası vardır
ve her susuşun bir kusuşu
evet her fırçanın bir anlatışı vardır
kendimizde yaşadığımız her faciayı bir esere dönüşür
bir gün bir gözümüz kör olur diğer gözümüz
babamızın ölümünü görmeye koyulur
kurşun döktürecek hiçbir nazarlı göz bulaşmamıştır kimliğimize
o kadar masumane kendi içinde hayatlarımız vardır
ama her gece yatağımıza idamlarımız taşınır
kanser…
bir adam vurulur bin kadın kahrolur
bir kadın vurulur bir ülke yok olur
virgüller kanamalarıyla yazıdan ayrılır
noktalar o zaman hayata konulur