Nursena Yener'den "Bu Yüzden" şarkısı çalıyor:
"...
Bir sen miydin yoksa bana iyi gelen?
Hala kapanmamış yaram.
Bir sen miydin yoksa bana herşeyi veren?
Hala yok beni anlayan.
..."
Tesadüfen keşfettim bu şarkıcıyı. Ama sanat yaptığını bilecek kadar anlarım sanattan. Shekaspeare'in bir sözü var: "Beğendiğimiz bedenlerin üzerine hayal ettiğimiz ruhları koyup aşık oluyoruz" diyor.
Ne kadar tanıyoruz aşık olduğumuz insanları?
Bu uğrunda ölüme kadar gidebileceğimiz, "bize iyi gelen" insanların gerçekte anlat dendiğinde, fiziksel görünüşlerinin dışında hangi özelliklerini sıralayabiliriz. Aşk denilen şey üreme içgüdüsüyle açıklanabilecek kadar aşağı ve bayağı birşey midir?
Hayattan çok sıkıldığım bir gün bir kitapçıda çoğunu yazı yazmaktan anlamayan zengin çocuklarının zırvaladığı ve babalarının paraları ile bastırdıkları kitapların oluşturduğu bir yığın içinde ağlamak geldi içimden. Aşk ve hayal kurmak bu sümüklü veletlerin elinde oyuncak olmuştu.
Ayrıntılardan hikayeleri ilmek ilmek örerek ve her biri kendi dilini yaratmış yazarlar, biz kayıp kuşağa aşkı, sevmeyi kendince öğreten ve hüznü ezberleten siyah beyaz Türk filmleri nerede?
Nursena Yener'in şarkısını dinlerken aslında sadece bir insanı değil kaybolan bütün güzellikleri düşünüyorum. Sanat bu yüzden sanat ve iyiki var! Olası bütün ihtimallerden en zayıfı bile olsada bir anlığına bütün o güzellikleri tekrar yaşatabiliyor.
Ve hiç de öyle yaldızlı pahalı kitaplarda ve yerlerde olmuyor. Basit ulaşabileceğiniz bir yerlerde duruyor sanat eserleri. Tek gereken bakmayı bilen bir çift göz veya duymayı bilen kulaklar.