Kıyametten evvel bir felaket sürükledi gördüklerimi, önümden bir bir. Yansırken bakışlar birbirinin üzerinden uçan sevdalara konu oldu en bilinmez hikayelerim. Bilinse destan sayılacak aşıklar sayarken, yanı başımdan bir kuş sevdalandı aşkına. Aşkın tıkandığı yerde gözlerin önüne serilen haykırışlar, öyle ki uçtu gitti az evvel yanı başımdan. Düşse kucağına, görse gözlerin. Üşüsen, titresen sanki bir başka diyardan bir başka sen görür gibi. Kırılsa tüm umutların ve artık uçamasan.
Keşke, keşke bunlar birer intizar sayılmasa…
Bir yıldızın evvele geçerken ki bana gösterdikleriydi galiba düşünülenler. Halbuki ne kadar da saçmaydı her şey, az evvel.
Karman çorman bir sevda diledik de bu muydu taşıyacağımız tüm yük? Daha fazlası gerekli olan değil miydi? Hani şu hep tartışılan ‘makul’ bu muydu?
Küçükken keşke diyebilen bir insan olmayı dilerdim her yıldız söndüğünde. Keşke dilemeseydim dediğimde az olmadı değil. Şimdiye baksan, yani bu adama baksan yağmur olur donarsın, layığını bulamazsın. Hep, hep ne derdim; bu yalnızlık ölüme hasretten öte midir ki?
Sahi, bir toprağa aşık olmakla, bir insana aşık olmak arasında ne kadar fark olabilir?
…
…
…
Ardına baktığında kaybettiğin benler uğruna mı yaşattı bu seni bana yaradan. Gülmek mi istedi kimsesiz bıraktığına. Ya da ben mi bıraktım o beni çok istese de, insan olduğumun farkına varıp. Aslına bakarsan hayata yavşakça bağlanmaktan öte neydi ki istemler? Sahi, kırmızıyı sana benzeten karanlığının kan kusması mıydı?
Sen hep kusarken mi canlanırdın gözümün önünde? Ve ben seni her gördüğümde nedendi aldığım tüm zevk? Neden uçup giderdin ki her karanlığı kırmızıya çevirdiğimde?
-bu kadar mı zoruna gitti ateşe tapmak bir adam uğruna-
…
Oysa bir sigara kadar yalnızdım geçen gece. Oysa bir duman kadar aittim ciğerlerine. Oysa duman çıkıyordu ateş olmadan evvellerimde. Karmaşıktı, karmaşık olduğu kadar da yalandı susulanlar.
Çıt çıkmıyordu lakin çıkan ne varsa yalandı, hayaldi, son görülendi.
Kapıyı çarptı ve çekti gitti…