Sevişmek ölüme benzer, şehvetin en doruğundayken bitişinin eşiğindesindir. Tıpkı hayatı tam anlamaya başlamışken göçüp gitmek gibidir. . Sevişmek, büyük bir maceraya benzer, ucunu bucağını sadece sen tayin edersin. Yapabilirliklerinle orantılıdır, yaşayacakların... Ben senle sevdim ölümü, her dokunuşunla yeniden doğup, her seferinde yeniden ölmeyi sevdim. Romanlarda aradığım en şehvetli, en romantik sahnelerdi kollarında yaşadıklarım... İnlemelerinde ölüm vardı, tükeniş vardı. Her dokunuşla yeniden canlanan, her noktada tükenen, dudaklarında doğan, fısıltılarınla beslenen sonunda tükenen, hayata benzeyen birşeyler vardı.
Sen hayallerimdeki erkektin ; yaşarken içindeki kadını hissettiren zayıf ve savunmasız, sevişirken tüm şehvetiyle erkektin. Kulağıma fısıldadıklarınla beni bambaşka alemlere götürürdün. Sen sevişirken konuşurdun bu yüzden hayallerimdeki erkektin. Hissettiği herşeyi söylemeliydi hayalimdeki erkek sevişirken ; sen söylerdin... Sessizliğinde bile gözlerinden anlardım hissettiklerini, inlemelerinden anlardım. Ölüm gibiydin sen... En beklenmedik anda geldin... Ve acıydın sen, gidişinle geriye kalbimde koca bir boşluk bıraktın... Böylesine çok duyguyu yaşatan, hayallerim miydi diye düşünür dururum bazen... Ölümü, doğumu, şehveti, şevkati, teslim oluşu, teslim alışı aynı erkekte mi, hele de gerçek bir erkekte mi yaşadım diye... Sen gerçektin; hayal aleminde yaşanmış günler içinde tek gerçek senin varlığındı. Belki de tek gerçek olan şey sendin... Duygular, anılar, kalıntılar... Hepsi birer hayal gibi. Düşündüğümde ne zaman başladığını, nerede ve neden bittiğini bulamadığım ; sadece hayalimdeki kalıntılara eklemeler yaparak inanmaya başladığım yaşam dilimi içinde gerçek olan tek şey sendin. Ne dokunuşlarındaki şevkat, ne arzu, ne sevgi sözcüklerin, ne “ gitme “ deyişlerin... Gerçek olan tek şey kır düşmüş saçların, solgun tenin, titreyen sesindi... Ve sevişmemiz ölüm gibiydi... Sıcak ve zamansız...