Bir karı koca karar vermişler ve ölümsüz köy aramaya koyulmuşlar. Özellikle kadın çok arzuluyormuş ölümsüz köyü bulmayı. Nasıl buluruz diye düşünürken birden akıllarına, Eğer mezarlık yok ise bir köyde, orada ölüm de yoktur gibi bir düşünce takılmış. Başlamışlar mezarlıksız köy aramaya. Nerede mezarlık var ise orayı geçiyorlar ve mezarlık olmayan köy arıyorlarmış. Böylece o köyde ölüm olmayacağını düşünüyorlarmış. Bir gün bir köye ulaşmışlar, köyde bir tane bile mezarlık yokmuş. Tamam demişler İşte aradığımız köy bu, bu köyde ölüm yok anlaşılan. Bir ev buluncaya kadar bir ailenin yanına sığınmışlar.
Adam yük olduklarını düşünüp aileye yardımcı olmak istemiş. Ben gideyim de odun getireyim ormandan demiş. O odun getirmeye gittiğinde, eşi İnceden, inceden başım ağrıyor, uzanayım biraz" demiş. Onca yol gelmişler tabiî ki. Yol yorgunluğu baş ağrısı yapmış kadında. Aile bunu duyunca mundar olmasın diye hemen kesip, pişirmişler, afiyetle de yemişler.
Kocası dağdan geç de olsa odundan gelmiş. Etrafına bakmış karısını görememiş. Aile, Senin karnın acıkmıştır, yemeğini getirelim de ye demişler. Çömlekte pişmiş eti getirmişler ve adama bir güzel sofra kurmuşlar. Adam tekrar merak içinde, Görünmüyor, benim hatun nerede? diye sormuş. Onlarda, İnceden, inceden başım ağrıyor dedi, Biz de mundar olmasın diye kestik pişirdik, senin hissene de bu düştü, işte bu çömlekte demişler. Adam bir daldırmış kaşığını, eşinin kıçı-başı çıkıp gelmiş. Ah hanım, sen korkardın ölmekten, kıçın-başın çıktı geldi çömlekten demiş.
Meğer mezarlık yok diye ölümden kaçarken yamyamların köyüne yerleşmişler. Ölümün olmadığı yer yoktur.