Ay yüzüme dokunduğunda
çıplak ayaklarım suyla tanışsa
güvenle sarsa bedenimi rüzgar
Çocukluğumdan bir kalem çıkagelip
tepesi karlı dağların bulunduğu
güneşin kocaman güldüğü
kuşların bulutlardan sıyrıldığı
bir resim yapsa
(Ancak bu kadar sevinirdim)
Bir ayna bana gülümsese
kızıl bir Eylül akşamı
bakışlarım donup kalsa gökyüzünde
ilk sigaram öksürtse beni
ilk kazamda ölmesem
kocaman bir çığlık durulsa bedenimde
(Ancak bu kadar sevinirdim)
Heraklatios'a sadakatimden
aynı nehirde yıkanmadım iki kere
ve senle ben
çıkmak istemedik hiç
nehir sürekli akarken içimizden
Yıldızlı gökyüzüne baktığımda
gözlerinin içine bakıyormışçasına
bütün yıldızlar sadece bana ışıdı
gece, nehir, sen... üstüme üstüme...
kocaman bir düş gibi
ısındı tüm gerçekliğim
nehir sürekli aktı içimizden
Bir kadının mahremiyetine
ilk dokunduğumda
mum ışığında dağılan hüzün
önce kutsal bir masumiyete
ışık çekildilçe
terli ve nefes nefese
günah dolu
bir sevgiye dönüşürdü
Karın usul usul zemine tutunmasına
tanık olduğum ilk an
ve büyüyüp de
Taksim meydanında büyümüş aklımızla
bir tipinin ortasında koşarak
ve bağırarak
"Sizi Sevmiyoruz" diye
o ilk asilik hezeyanı
o ilk dengesiz heyecan
(Ancak bu kadar sevinirdim)
Ve ancak
o kadar üzülürdüm
bütün ışığını çektiğinde benden
Ölüm korkutmadı beni
senin getmen kadar...
Gitmelerin...
nefesinden, teninden uzak
Nehirde bir başınalık
soğuk bir yalnızlık akıntısı
Senden uzak...
bir mektup yakınlığında
bir nefes uzaklığında
kaldığım o anlarda
Ancak bu kadar ölürdüm