Ortalık

Mandolin zamanlarında ibretle birleştirmelerdeyiz / Ezgilerimizi, tellere basınç yapan ellerle / Seviştirmelerdeyiz bir askılı gece...

yazı resim

Parşömen kağıtların üzerine
divit ucundaki mürekkebimi akıtıyorken
yapılan bitki köklerinden çalınan vitaminlerden
kadrajı henüz ayarlanamamış bir görüntünün ortasında
bilinmez oklara yay gibi geriliyorken ben
sakince eski verimlerin ardına saklanmalıyım
telaşla birşeyleri –ismini koyamadığım-
biryerlere – hiç bulamadığım- saklamalıyım.
Neonlar alçak sesli sismik titreşimler
Çağcıl imrenişlere çağdışı iğrenişler
Osmanlıdan, maruflardan, kılcal damarlardan
Sıska yüzümden, icadımdan, imparatorluğumdan
Ezelden ve ebedden
Rasyonalist kaygılar gütmeye başlamışken ben
Simsarlara danışırken bir askılı gece
Pantolonum kıçıma iki boy büyük,
Sözcüklerim ağzıma beş kilo ağır,
Yaşamdan yaşımı çıkarttığımda ne görmeliysem
Ne görmeliysek bir askılı gece
Kontrastı ayarsız bir görüntü karşımda
İşimdeyim, odamda, odam yanımda,
dürtüyorum perdeleri, avuçaramda sorguluk
omuzaramda mesafelik
güdüyorum benden olmayan şeyleri
bulunan isfendiyar tarih günlüklerinden
ekarte edilen fenike şileplerinden
istemiyorum dolaşsın tarih elden ele
titreyerek uzandığım alanda uyandığımda ne görmeliysem
ne görmeliysem görmeliyim artık bir askılı gece...

Neonlar sevişiyor, andresit ve amfora
Merkezdeki plazmanın etrafındaki iki miğfer
-iki çözümü zara kalmış kod-
italik kıvrımlar barındırıyor kelimeler
dökülen divit ucundan çalınan vitaminlerden
yapılan bitki köklerinden çalınan vitaminlerden
kısaca mürekkep çalınan vitamin köklerinden
italik kelimelere kalın üzerindengitmeler
hiç hesapta yokken başlıklaştıran altçizgiler
kucağımda duruyor ortalık...
karışıyor, karışıyor, karşılaştırıyor,
ve ne makasa tren sokan bir makinist
ve ne makineye makas atan bir sofist
çevreliyor sofrada buluşturan şarabı bir askılı gece
neşterle yarılmış bir karaciğer eskizi çiziyor
ellerim. Ellerimden içeri giriyor kızıl kabilelerin
divitedüşman mızrakları, mızraklara
arayüzlerle ekleniyor tabirsiz hiçliğim.
Bir vakit koş, ardına takıl arayüzlerimin,
Koş diyorum, bırakmadan,
Sarkmadan pencereden
Kaldırım dışındaki yolda oynamadan
Çırılçıplak soyunmadan koş bir askılı gece
Merkezi krallık aramadan.
Omuzlarındaki apoletler, saçındaki papatyalık aralık
titrek değil –kendine hakim gülüşün
koştur koşturabildiğince tutuş yolda hepsiyle
ele avuca sığmaz küçük hareketlerinin karşısında
karşılıklı sevişmemişliğimden başlıyorsun içimde bir askılı gece...

neonlar giriyorlar birbirlerine, sokuluyorlar,
sokulgan neonlara kol – kanat geren adamlar
çıkıyorlar saklandıkları yerlerden.
Fenikeliler – yaşamanın abecesinde konaklayan
Zaman mandolin ayaklığının üzerinde
Elişi yapmakla cebelleşirken oluyor olanlar
Yaklaşıyorlar, sokuluyorlar,
sevişiyor nöronlar bir askılı gece
konaklıyorlar, kanıksanamaz, su götürmez bir gerçek bu
aksı kırık bir mekanizmanın orta yerinde.

Avcumdan içeri sızmaya başladığından beri
İki omzumun birleştiği ve filmlerden öğrendiğim
Ve adını bir türlü ezberleyemediğim o yerden doğru
Sokulduğundan beri bana, vücudumda kapladığın
Yerlerin haritalarını yapmaya çalıştım.
Bitiremediğim gün başına bana kalan üç – beş fazla ceza
Sekiz – on fazla hüküm ve Foucault’tan bu yana
En ağırlarını biriktirdim mihenk taşlarımın.
Silüetimde biyolojik şiirler, ayaklarımın arasında
Arzın dibine, cehennemin dibine jeolojik çarpışmalar
Taşımaya başladım. Sorguladığım ahmak kitaplarından
Ve elaltı sorgulamalarından sıkıldım yaşamın.

As boynuna ortalık yerde imgeleştirilmiş merkezlerimi
Merkezkaç kuvvetlerimi, mevzilenmiş askerlerimi
Etkisizleştir. Ortalığa sal gücünü, meşkalelerde bulun,
Sorgusuz sualsiz saldır, saldırabildiğin kadar...
Kader deme, ortalık arazide gülden yansıyorken
Tüm kartlarını öfkeyle vur masaya
Zamanın içimizden silindiği bir askılı gece.

Gel, yitik ve kendinibilmez bir zamandayız
Zamansızlıktayız öylesine, öylesine uçurumdayız
Mandolin zamanlarında ibretle birleştirmelerdeyiz
Ezgilerimizi, tellere basınç yapan ellerle
Seviştirmelerdeyiz bir askılı gece...

Bir askılı gece: kopmaz içten içe sağlamlaşan kaderinden, kopmaz suretinden
Bir askılı gece: susmaz kendi suretinden barındıran şiir sözleri susmadan
Bir askılı gece: açmaz kapılarını yalnızlığın durumsal ayar krizlerine
Gururla, indirmeden başını yerlere, sarhoşça saldırmadan
Gel kırlangıçların oyunu renklendirdiği bir askılı gece
Sana ufak bir yol çizdim, bir udî yardımıyla
Bir sarhoşun elyordamıyla
Gel, korkudan daha koyu olan hangi renk durur önümüzde?

Simgesel özlerle sabırsızca içi dışına boşaltılmış bir şiirin içindeyim
Şiirime isim ve ortalıkta dolaşan bir şeylerden bir anlam vermeliyim
Sonsuzluktaki derin yarılmalarda ve çoğalan, kabaran soyut duyumlardan
Benden, bir aşktan, bir askılı geceden daha başka bir isim vermeliyim şiirime
Boğazımdan aşağılara doğru bir isim vuruyor
Boğazımdan yukarılara doğru o isim tırmanıyor
Boğazımdan dudaklarıma doğru gidiyor isim
Gel diyorum, sabırsızım, bütün edip cansever şiirleri beni anlatıyor
Gelmediğinden ortalıkta sabahlıyorum.

Neonlar ilk sevişmelerini atlatmış mutlu bir çift heyecanıyla
Ayrılıyorlar bütünleştikleri bölgelerinden
Parşömenden ayrılmıyor mürekkebim
Yapılan bitki köklerinden çalınan vitaminlerden
Bir türlü sapmıyorum, dosdoğru, doğruca
Ortalık diyorum, gel! Sahici bir ortalık daha görüyor parşömen
Üzerine bulaşmış bulunuyor mürekkebim bir askılı gece
Şiddetini en hassas aksanın ölçemeyeceği bir cümle
Sanıyorum kendimi
Bir askılı gece kadar kapalı kendi içine..

Başa Dön