Tarihin sayfaları arasında sıkışıp kalan bazı pasajlar o tarihin ve dönemin hakikatı, ruhu ve aynı zamanda omurgasını oluştururlar. Allah Rahmet etsin Mezinanın uslanmaz çocuğuna! O uslanmaz çocuk, tarih zindanının nasıl bir zindan olduğunu ve özgür yaratılmış beyinleri nasıl esir aldığına dair vaveyla ederken; tarih zindanının esiri o değil bizlerdik.
Neynovanın cehennemsi sıcağında o masumları lime lime doğrayıp, çadırları ateşe verip suçsuz bedenleri çiğneyenler kadar, o gün o cinayetlere seyirci kalan seyirciler de suçluydular işte!
Bizler! o uslanmaz çocuğun insanın dört zındanını okurken bile, kendi zindanımızdan çıkmadan, Müslüman kardeşlerimizin o zindanda olduklarını gördük! Onlara acımak şöyle dursun, içten içe kin ve öfke büyüttük! Onları zavallılar ve yosunlaşmış beyinler olarak küçümsedik. Tarihin zindanında esir kalmış köleler olarak bildik
Öte yandan; Peygamber Ehl-i Beytin, Allah tarafından korunmuşluğu hakkında indirilen kutsal metinleri, kendi masum(!) vicdanlarımıza uyarlayarak, böyle bir olgunun asla olamayacağına dair yorumlarla, kendimizi onlardan daha yüksek bir konuma oturttuğumuzu bile göremeyecek kadar derin kuyulara hapsedildiğimizi fark edemedik. Batının rengarenk boyası ile saka kuşuna benzediğimizi, kafeste cik cik ötüşümüzü, batıya meydan okuyuş bildik!..
***
Döneyim tekrar Neynova çölüne. Heyhat minezzille nidasının, o ilk günkü berraklığı ile hala bugünün vicdan ehli olanların kulaklarını tırmalaya dursun, bundan bize ne? Biz o gün orada yoktuk ve peygamber evletlarının bedenini kıymık kıymık doğrayan katillerin suçuna bulaşmış da değildik!
Hem Kerbela kıyamını; Arabın Arap arasındaki kabile iktidar kavgası bilip, tarihin o sahnesinde, oracıkta, oraya gömerek, böyle ilkel bir hedef uğruna verilen savaşı, yaşadığımız modern dünyanın iklimine taşıyıp, bütün mukaddes dinlerden daha mukaddes olan batı demokrasisini kirletmenin ne anlamı vardı?
Dar-un Nedvenin Aristokratları; Arap geleneğinin ganimet adına kafatası avcılığını, yenildikleri Muhammedi İslama karşı, Arabi cahili geleneği savunma refleksini, İslam adı altında o günden bu güne sürdürmeyi ilke edinmişken, onlardan pekte farklı olmadığımızı bilmenin de bir anlamı yoktu.
Öyle ya! Kerbelada yapılan zulmün müsebbipleri, ne Kürdi ne de Türkiydiler, bilakis Arabi oğlu Arabiydiler. Arapta; Araptan başkasının tahakkümü altına giremezdi ya! Her iki tarafı adeta yelle şişirilmiş Abdullah ibn-i Zubeyr gibiler dahi Arap adına diğer milletlere tepeden bakmayı, kendiliğinden öğrenmemişti!..
Gün geldi devran döndü. Muhammed ve Ali (.a.s)ın şehadetleri ve İmam Hasanın da, Şam valisi tarafından zehirletilip ciğerleri parçalanan ana ve Kerbelaya kadar, zaman; çok ama çok erken aktı. Fırsat, bu fırsattı! Darun Nedvenin ihyası, yeniden tescillenmiş oluyordu, İbn-i Zubeyrin de saltanatı gözetiminde
***
Anadoluda ise; Mezinanın uslanmaz çocuğundan, tarih zindanından nasıl çıkılacağını öğrenen devrimci Müslümanlar vardı! O çıkışla, yirminci yüzyılın Putkıranın devriminden de esinlenerek, önce Metin yiğitlerini Şehid verdiler, ardından onu şehid edenlerle kanka olup, Fatihin İstanbulunu fethederek, bugün Suriyedeki şehir eşkiyalarının ayak takımlığını canı gönülden üstlendiler. Ve kocaman otuz üç yıllık devrim mirasının önüne, biri Safevi bidat geleneğinden ve Abbasi kelam kalpazanlığından Ehl-i Beyt adına birer tutam alıp geldi. Öbürü de Sünnilik adına Emevi eşkiyalığından bir manga katil ve Osmanlı saray entrikalarını iyi bilen bir kaç cariyeyle, yeni bir mezhep yaratarak new-zuhur Şinni Türk İslamcılık adında yeniden nasyonalizm settini örmeyi başardılar. Bu new-zuhur Şinni Türk İslam mezhebinde Velayeti diri diri gömmek için, ölülere ağıtlar yakarak, medhiyeler dizerek dirilmek farz-ı ayn!
Artık Peygamber ve evlatlarının katillerini, Ali ve Fatımanın evlatları ile yan yana getirip, on yıllar boyunca Hattı İmam olarak pazarlaya dursunlar. Türkün Türkten başka dostu yoktur şiarının en güzel örnekliğini, vatan, millet, sakarya edebiyatıyla mensubu olduğu ırkın maslahatı adına pazarlarken, Ergenekoncu örgütlerin konum ve tuzağına düştüğünü, düştükleri zindan kuyusundan nerden bilebilirlerdi ki?
Başkaları; Arabın Araptan, Kürdün Kürtten, Farsın Farslıdan başka dostu yoktur! sloganına sarılacak olursa, hemen kınanıp kafatasçı konumuna düşürülmeli! Özü itibarıyla lanetli bir kavim varsa, o da sadece ve sadece Siyonizm virüsüne bulanmış Yahudilerdir. Peki Araplar, Türkler ve Kürtlerin Siyasetmedarları bu kavimden daha berbat vaziyette düştüklerini göremiyorlar mıydı? Asla! Onlar, her zaman özel bir masumiyet statüsü ile korunurlar. Peygamber ailesine rağmen
Kimin kimden başka dostunun olmadığını, ilahi öğretilerin değişmez kurallarını pratikliğinde uygulayanlar belirtirken, her fırsatta batının bir oldu bittiye getirerek, böldüğü Osmanlıya, ah u vah eden Türk İslamcıları, iktidar ve şurekasının sayıkladığı İttihad-i islami bilincinden de yoksun, meydanlarda kendi Cumhuriyeti ile yaşıt sayılan komşu bir devletin, kırmızı çizgileri ile alay etmekliği tarih zindanından çıktığının işaretiydi!
***
İbn-i Zubeyrin; Emevi saltanatına karşıtlığı, Huseyni direnişe olan aşkı mı, yoksa Huseyni direnişe olan kinini, zafere ulaşana kadar gizleme sendromu muydu? Bunu Musab ibn-i Abdullahın Kufe işgalinden sonra koyun boğazlar gibi sekiz bin Huseyni direnişçinin boyunları vurulduğunda tarih bize gösterdi. Boyunların vurulduğu bu sahne, Yezidin ruhu ve onun özleminin tekrar diriliş sahnesiydi.
Suriye de Huseyni direnişin altın halkasını savunma hatırına, masum boğazların koyun boğazlar gibi kesilmesi, günün İbn-i Zubeyrlerini, gelecek nesiller tarihte bir bir okuyup bilecekler. Öyle ki Kabenin yanı başında, kesin zaferden sonra Kabenin oğlunun evlatlarını, Ebu Talip vadisinde diri diri yakacağına ant içen ibn-i Zubeyrin hatırasını, bugün Suriye de diriltenler, bu yazgının Huseyni direnişin tarihinde, ne ilk ne de son olduğunu bilmiyorlar mı? Acaba Yezidin Şamda Keşke Bedirde öldürülen atalarım burada olsaydılar da ellerin sözü ile Abdullah ibn-i Zubeyrin Elh-i Beytin akıbeti hakkında taşıdığı özlemi arasında ne fark var dı?
Ne olurdu sanki! Huseyni direnişin safından, İbn-i Zubeyrin çil çil Bizans Dinarlarına kanan Eşterin oğlu İbrahimi kınayanlar, bir kerecik olsun, tarih zindanından kurtulup da, Perto-dolar ve İngiliz Sterlinleri ile sükunet bulmaktansa, gelecektekiler adına, tarihten bugüne bakabilseydiler. Belki o zaman bugün neden kınandıklarını görebilirlerdi.
Keşke zaman şeridi ileriye-geriye doğru sarılabilseydi de zamanın, insanları kendinde nasıl da ölümsüzlükle avuttuğunu, o günün İbn-i Zubeyrin çil çil Bizans Dinarlarına aldanan İbrahimden sorma imkanı olsaydı.
Keşke değil!
Zamanın, insanoğlunun yanındaki anlamı; olumlu-olumsuz eylemlerin oluşması ve adının konduğu ansa eğer, Tarih: sadece geçmiş zamanlardaki olaylar hakkında bilgi edinmek değil, aynı zamanda, gelecek için de bugün işlenen eylemlerin tescili demektir.
***
İnsanoğlu için günah keçisi bulmaktan daha kolay ne var? Suriyede kendi zulmünü görmeyen zalimler, zalimliklerini örtmek için elbette başka zalim aramaktan usanmayacaktır.
Yine Kerbela yine matem. Dün Neynova çölü bugün Şam ili.
Wesselam.