rakı fabrikasında çalıştığı
25 yıl boyunca
hiç aksatmamıştı
her akşam dönerken evine
bir bebek gibi kollarının arasına almayı
o ufak rakısını
sonunda olan olmuştu
karısı alıp kızını yanına
İstanbul’a göçmüştü.
ama adam yine de aksatmadı
çalıştığı fabrikadan
her akşam kendisine verilen
rakıyı evine taşımayı
ta ki sağ bacağını
soğuk hastane duvarları arasında bırakana kadar
küçük, ufak tefek bir adamdı
yüzü hep kederliydi
bir tek gözleri pırıl pırıldı
bu ufak tefek adamı son ziyaretine gittiğimde
yavaşça kaldırıp yorganı
bir dostuna yarasını gösterir gibi göstermişti
artık olmayan bacağının gövdesinde bıraktığı boşluğu
gözlerindeki pırıltı gitmiş
yerini hüzünlü bir buğuya bırakmıştı
ama eğilip de yatağın altından çıkarırken
25 yıldır bir tutku haline gelmiş
o ufak rakısını
gözlerindeki pırıltı bir anlık da olsa
gelip yerleşmişti hüzne bıraktığı yere.
şişenin kapağını açıp bir fırt aldıktan sonra
bir tane de bana ikram etmişti
ve ardından eklemeyi unutmadı
“aman kimseye söyleme”