kırk masal yorgunu ay bıraktı eşiğe meczub
ve söyleniyordu.
“aşk öncüllerini silerse insan ardılından
elde kalan hep bir’dir
tüm insanlığın sanrılarından”
meczub, keskisiyle ay ışığını yontarken
safran sürülmüş münzevi sözlerini
çırpı elleriyle unufak ediyordu felek
yattığı tarihin yaprakları arasından
bilge bir gül kurusu gördü bu sözleri
ve sesi ışıttı rengini.bülbül s/aklandı
“ay gök çıkmazım meczubyar
ay sahifesi olmayan kitap
ne acaip sözlerin var!
sen de
dağ başında ve yapayalnızsan benim gibi
nefesin de dikenlere sarılmışsa
toprağın edebinden sür yüzüne
ki aşk’a boğulsun serâpâ ruhun
ve eğer hâlâ
kurşunlara yaygı ise bir çocuğun ipek teni
söz’de tüm şiirleri ölüdür yeryüzünün
gayrı gökdilinden mısra çalmalı
yahut gökelinden dökülmeli ebruli yangılar
ve akıllar kor yataklarında soyunmalı
sereserpe dağılmış zeberced rengine
söyle meczubyar
karanlıklar nasıl dökülür maviliklere?
virane bir sal denizin latif tenini sıyırırken
münzeviler koca bir şehre nasıl vurulur?
bildim ay aşkını.haresi yar’dır
müebbettir kırbasında inci ve yasmin
lü’lü ve mercan karılmıştır işiten yareleri
erenler sözün çalarken bülbülüm
sakalar boynu bükük ve azadedir
ay bir’e dilenen o şehriyar
eğer bilirsen özgürlük hapsin dilindedir
budur hacegândan öksüz kalışın
ey sözlerimi deren ölümsüz güzel! bu karanlık sahifelerde
başımı yasladığım bir senin adındır.”
gül debretince alazını yer kalmadı tarihe
sözün sapağında gül/ü/verdi meczub
ve ay sırdan ehramını bürüdü yeniden
o bir dilim ay Buhara’dan ışk almaya giderken
silinmişti yüreğinden acun yıldızı
Temrin Dergisi 9.Sayı
Leyla N.Karaca 15 eylül 2008 ankara