Sevgi buhranlarına
çıkan sokaklardan
koşar adım kaçarken,
cebimde gözyaşlarımızın
sıcaklığını sakladım
unutmadan herşeyi
çabucak,
aslında umutsuzluğun
boğmaması için
küçük patikaların
sevda yokuşlarına
döndüğü
anları dondurdum
diğer cebimde,
hatta
dilek ağaçlarında
çaput yerine senin için
asarken bir kelimeyi
senin için diledim,
yalnız okuyunca anlayacaktın
bu kelimenin aşk olduğunu
ve yalnız sana yakıştığını.
Uçsuz denizlere
yelken açmış
sessiz gemilerin
sensiz sevdalar
olduğunu
düşünmüşlüğümden değil,
bilmeden yolumu
beklediğin
gecelerde,
deniz fenerini
arayan
gemiler gibi
seni aramamdan
gemilere olan
dilsiz karasevdam.
Tükenmez kalemin
tükenişi
daha hüzünlüydü,
dudaklarındaki
sıcaklığının
tükenişinden,
sen soğuttun
gülüm
gözlerinin
ışımasıyla,
dudaklarının
sıcaklığını
ama ısıtamayanda ben oldum
zifiri karanlık örtülere
bürünmüş,
yetim gecelerde,
Sıradanlaşmanın kaçınınılmazlığında
boğduk
hoşluklarımızı,
karabasan gibi
çöktük umudun
iki sıkımlık canına,
nefesleri esirgedik
nefislerimizden,
oysa geç diye
birşey yokmuş
hayatta
bunu belki
geç öğrendik
gülüm
sevda
yüklü bulutlardan
sana ve bana
düşen iki damla,
sıcak gözyaşından.