Hayli tehlikeli ve zor günlerde yaşamaktayız. Bugünlerde gündemdeki “in” konu, Türkiye açısından “Irak’ın Kuzeyine”, Iraklılar açısından “Kürdistan Federe Bölgesi’nin sınır hatlarına yapılacak kapsamlı bir müdahale. “Out” konular ise “demokrasi, özgürlük, eşitlik, gelir dağılımındaki eşit(siz)likler vb.”
TSK ve Hükümet bu tür bir sınır ötesi harekatın gerekli olduğuna inanmakla birlikte kendilerine göre kimi nüans farklılıkları taşımakta.
Askeri bir müdahalenin hedefi gibi görünen PKK terörist bir örgüt olmakla birlikte pek tabii onu terörist yapan eylemlerinde sivilleri hedef alması. Askerler ve militanlar arasında geçen bir çatışmanın “bir terörist eylem” olup olmadığı hukuk açısından iyice irdelenmesi gerek herhalde.
Bu dönemler toplum açısından da bir histeri dönemi. Herkes çok hassas. Bölünme korkusu, acizlik duygusu, nefret, etrafa ve kendine zarar verme güdüsü bu dönemler toplumumuzda etkin olan duygu ve düşünceler.
Ancak ben bu konuda gördüğüm bazı gerçekleri dile getirmek istiyorum. Bu konuya bakışımızdaki açıyı daha nesnel hale getirmede ve eylemlerimizi yönlendirmede daha akılcı davranmamıza yol açabilir.
PKK, Kürt Sorunu olmamakla birlikte, PKK’yi yaratan Kürt Sorunu’dur.
Kürt Sorunu ise, bir halkın, milletin ki;
· Millet olma özelliğine sahip bir insan topluluğunun bulunması.
· Bu topluluğun üzerinde yaşamını sürdüreceği bir ülkenin var olması.
· Ortak kültür ve tarih birliği ile dil birliğinin olması.
· Bireylerin gelecekte, devletin varlığını devam ettirme amacına sahip olması.
Bu dört madde onlar ister kart kurt sesler çıkartarak millet olsunlar isterlerse farklı yollardan onları millet yapmaya yeterlidir. Anlaşıldığı üzere Kürtler kendilerine (Anayasa’da Türklüğün bir ırk değil bir üst kimlik olduğu belirtilse de) Türk demek istemiyorlar. O zaman Kürt sorunu Kürtlerin bir varoluş sorunu. Sanırım onlarla birlikte yaşamak istiyorsak, onların varlığını kabullenmek, bu karşılıklı etkileşim içinde nasıl birlikte yaşayacağımızı gözetlememiz gerekiyor.
Öte yandan yakın dönem Kürtlerin tarih boyunca bir devlet kurma fikri ve inancına en yakın olduğu bir dönem. Ellerinde Kuzey Irak Kürdistan Federe Bölgesi var. Bunu sonuna kadar zorlamak istiyorlar.
TSK’de bunu biliyor ve değerlendirmelerinde buna vurgu yapıyor, Türkiye’nin beka sorununda önemli gördüğünü belirtiyor. Bir Kürt devletine karşı olduğunu, kurulursa bunu savaş sebebi sayacağını söylüyor/buna karşı önlem alıyor. O yüzden üstü örtük ya da açık, bizzat Yaşar Büyükanıt’ın ağzından bu “tehlikeye” karşı alınacak önlemler tartışılıyor. Yani bu Sınır Ötesi operasyon yalnızca PKK’ye karşı yapılacak gibi görünmüyor.
Ben bazı sorunları anlamada empati duygusunun işe yarar olduğunu düşünüyorum. Yani şu; Kürtlerle Türkler yer değiştirmiş olsa, (tüm olası iyi niyet ve çabalara karşın!) Türkler Kürtlerin hükümdarlığı altında yaşamak isterler miydi? Kurtuluş Savaşı bu temelde verilmedi mi? Üzerinde çok iyi düşünülmesi, iyice araştırılması gerekmekle birlikte, kendi kaderini tayin hakkı ne anlama geliyor/bu durumda ne işe yarar?
Yani demem o ki, bir kardeşlik ortamı kurulduğunda, bölgesel gelişmişlik farkları yok edildiğinde, Kürt kimliği tanındığında ama gerçekten tanındığında bence bugün tehdit olarak görünen, PKK, Kürt Devleti, Barzani bir tehdit olmaktan çıkacaktır. Halkları bir araya getiren, birbirlerine duydukları ihtiyaçtır, saygıdır, sevgidir, paylaşmaktır. Savaş değil.