Siyasi Yazı Yazmak

Seçimin üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti. Dünyanın hiçbir ülkesinde yaşanmamış ve yaşama olasılığı olmayan bir oluşumun içindeyiz. Ülkemizin görünürde bir başbakanı var.

yazı resim

Siyasi Yazı Yazmak
Oysa seçilmemiş, yasaklı olması nedeniyle seçime bile girememiş olan Recep Tayyip Erdoğan, durmak, dinlenmek bilmeyen bir tempo içinde ülkeden ülkeye uçup duruyor. Kimsenin kendisine sen kimsin? Hükümet içerisinde ne görevin var diye sormuyor. Muhalefetin ise sanki üzerine ölü toprağı serilmiş, ne adı var, ne sanı ve ne de cismi.
Cumhur Başkanımızı uğurlamak üzere eşi ile birlikte hava alanına giden Meclis Başkanının eşinin türbanı konusunda CHP den tısss yok. Oysa bu konuda en sert tepkinin CHP den gelmesi beklenirdi. Uğurlama günü Cumhurbaşkanımızın dudağındaki acı gülümsemeyi hoş görü olarak algılayan Meclis Başkanına CHP den hiçbir tepki gelmedi. Neyse ki, sayın Cumhurbaşkanımız dönüşünde bu provokasyona, o kibar üslubuyla gereken dersi verdi.
CHP lider Deniz Baykalın beklentisinin ne olduğunu, neyi amaçladığını anlamak olası değil. İleride kendisine Cumhurbaşkanlığını altın bir tepsi içinde sunulacağını mı umuyor? Bu konuda kendisine iki kelimelik yanıt, bence yeterli olur. Havanı alırsın. Deniz Baykal yıllardan beri bakanlık, başbakan yardımcılığı yapmış bir politikacı. Bu nedenle AKP lideri Recep Tayyip Erdoğanın gaflarına en sert tepkinin Baykaldan gelmesi beklenirdi.
Yeni Orman Bakanı bozuk orman alanlarının orman alanı olmaktan çıkarılacağını söyledi. Ah sayın bakan ah, biz bu plağı çok dinledik. Nice orman aflarını, nice bozuk olmayan orman alanlarının rantiyecilerin hatırına orman alanı olmaktan çıkarıldığını gördük. Her seferinde bozuk orman alanlarının üzerinde yükselen beton yığınları gördük. O alanlarda orman yenilemek çok zor mu oluyor? Hele İstanbul gibi mega bir kentte, biraz daha sağlıklı soluk almak için orman gereksinimini göz ardı edebilir miyiz? Hal böyleyken bozuk orman alanı dediğiniz alanları neden gözden çıkarmak istiyorsunuz?
Yıl 1955. Yaz sıcağının bunalttığı bir gün. Hükümet destekli, Kıbrıs bizimdir. Ya taksim ya ölüm mitingine binlerce insan Bornovadaki geniş alana devlet tarafından taşınıyoruz. O koca alanı gür seslerimizle inletiyoruz. Kıbrıs bizimdir. Ya taksimmmmm ya ölüüüüüüm. O kadar içtenlikle haykırmışız ki yalnızca benim değil tüm arkadaşlarımızın sesleri kısıldı. Günlerce konuşma güçlüğü çektik. 1963 yılında gazetelerde yer alan resimleri gördüğümüzde içimiz paralandı. Banyo küvetinde bir anne ve iki çocuğu cansız yatıyor. Uçaklar bombardımana başladığında deniz gücümüz de Akdenize açılıyor. Radyolarda Hasan Mutlucanın davudi sesiyle söylediği kahramanlık türküleri gönüllerde umut oluyor. Tüm insanlarımız radyolarının başında zafer haberleri, Kıbrıs Türkünün kurtuluşunun müjdesini bekliyor. Acı bir haberle sarsılıyoruz. Amerika benim verdiğim silahlarla Kıbrısa çıkamazsınız diyor. Uçaklarımız bombardımana son verirken, gemilerimiz geri dönüyor. En az Kıbrıs Türkleri kadar Anadolu Türklerinin de içleri yanıyor. İsmet Paşanın bu dünya yıkılır, yerine yeni bir dünya kurulur sözleri umut oluyor. Yıllar sürüyor Kıbrıs Türkünün ölüm kalım savaşı.
Yıl 1974. İstanbuldan Çanakkale yolu üzerinden İzmire gidiyordum. Trakya asker kaynıyor. Tüm koruganlar temizlenmiş askerlerimize yeni mekan olmuş. Cemseler, cipler asker ve cephane taşıyor. Çanakkaleden hareket eden askeri konvoylar Edremite kadar uzuyor. Edremitte mola verip akşam yemeğimi yedikten sonra tekrar yola çıktım. Gecenin karanlığında maskelenmiş farlarıyla konvoy Çanakkaleye doğru dönüş yapıyor. Belli ki Gazi Osman Paşanın taktiği uygulanıyor. Yunana kurulan bir tuzak.
Gece geç vakit Muğlaya ulaştım. Televizyonda kahramanlık türküleri. Cem Karacanın Namus Belası adlı şarkısı sık sık yineleniyor. İçimde bir his, Kıbrıslı soydaşlarımızın kurtuluşu çok yakın diyor. Saat 04.30 da spiker yayınımız burada sona ermiştir dediğinde yıkılışımı anlatamam. Yattığım daha ne olmuştu ki, marş sesleriyle uyandım. Radyoyu açtım. Kahraman askerlerimizin yeşil adaya çıkmaya başladıklarını anlatan spikeri avuçlarımı patlatırcasına alkışladım.
Aradan yirmi altı yıl geçtikten sonra onca kan akıtarak ele geçirdiğimiz topraklar, AB ye giriş uğruna pazarlık konusu. Bir Kıbrıs gazisinin arkadaşlarının mezarı başında anlattıkları ve döktüğü gözyaşları geliyor usuma, kahroluyorum. Yunanlı dostlarımız, hadi artık verin şu Kıbrısı. Bak biz sizin için ne kadar uğraş veriyoruz. Uğraşımız sonucu belki AB ye alınırsınız diyorlar.
Ey.... Yunanlı... Şunu iyi bil. Bana göre AB den önce ulusal onurum önemli. Geleceğimiz için Akdenizin mavi sularının ortasında yüzer bir gemi gibi olan Kıbrıs ne zaman Yunanlı olmuştur? Bir de yüzünüz kızarmadan Türkiyeden göç edenler geri dönsün diyorsunuz. O ada yüzlerce yıl Türk insanının vatanı olmuştur. Ta ki İngiliz oyununa gelene kadar. İyi ki o adada Rauf Denktaş gibi büyük bir Türk var. Bakmayın paranızla satın aldığınız vatansızların söylemlerine. Yanlış bir adım atmayın sakın. Vatansever Kıbrıslıların öyle bir direnciyle karşılaşırsınız ki, yeşil ada kızıl bir adaya dönüşür. Anavatan Türkiyenin vatansever gençleri Kıbrıs Türklerini hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır. Alın AB nizi kafanıza çalın. Bize onurlu yaşamak yeter.
Özcan Nevres

Başa Dön