Son Süvari Belgeselini İzledim

Belgesel, 1 saat 3 dakika sürüyor. Çok sürükleyici ve akıcı bir film olarak hazırlanmış. Bir türlü bırakıp ara veremiyorsunuz. Ben, de adeta bir solukta izledim. Etkilenmedim desem yalan olur. Gazeteci Konuksever, adeta Türkiyenin son 60 yılına şahitlik etmiş. Hemen hemen bütün siyasi olaylara şahit olmuş. O dönemin bütün kahramanlarını yakından tanımış. Liderlerle röportajlar yapmış. Deniz Gezmişi ve Mahir Çayanı yakından tanımış.

yazı resimYZ

Türkiye 68liler Birliği Vakfı ve Adana Çukurova Belediyesinin birlikte düzenlediği Usta Gazeteci Ergin Konukseveri anlatan Son Süvari Belgeselinin gösterimi, geçtiğimiz günlerde Adana Çukurova Belediyesi Orhan Kemal Kültür Merkezinde yapıldı.
Belgesel, Türkiyenin son 50-60 yıllık tarihinden kesitler veriyor. Gazeteci Ergin Konukseverin kişiliği, yaptıkları, şahit olduğu olaylar ve Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Sinan Cemgil gibi gençler hakkında bilgiler veriyor.
Son Süvari Belgeseli Dilşat Zulkadiroğlunun bir eseri. Bu Belgeseli, Mersinli Gazeteci dostum Sayın Ender Erdemil Bey bana yolladı. İzlememi ve mutlaka beğeneceğimi söyledi.
Belgesel, 1 saat 3 dakika sürüyor. Çok sürükleyici ve akıcı bir film olarak hazırlanmış. Bir türlü bırakıp ara veremiyorsunuz. Ben, de adeta bir solukta izledim. Etkilenmedim desem yalan olur.
Gazeteci Konuksever, adeta Türkiyenin son 60 yılına şahitlik etmiş. Hemen hemen bütün siyasi olaylara şahit olmuş. O dönemin bütün kahramanlarını yakından tanımış. Liderlerle röportajlar yapmış. Deniz Gezmişi ve Mahir Çayanı yakından tanımış.
Belgeselde Deniz Gezmiş için, Temiz yürekli, cesur ve mert bir gençti. Yurdunu seviyordu. Türkiyenin böyle gençlere her zaman ihtiyacı var. diyor. Mahir Çayan için Bir gün, karşılaştık. Bir isteğin var mı? dedim. O da akşamları üşüyorum. Bir battaniye veya kazak gönderebilirsen sevinirim dedi. Ben de çıkarıp kazağımı verdim. Birkaç gün sonra gazetede öldürüldüğünü öğrendim. Resimde onu, üzerinde bulunan, benim verdiğim mavi renkli kazaktan tanıdım diyor.
Bunların dışında Adnan Menderes yönetimini ve o dönemde Vietnam Savaşına gönderilen askerlerimizi anlatıyor. Döneme şahitlik yapmış tanıkların görüşlerine başvuruluyor. Konukseveri yakından tanıyan meslektaşları onu çeşitli yönleriyle anlatıyorlar.
Ergin Konuksever, 1937 doğumlu. Liseyi İstanbulda bitirmiş. Lise son sınıfta Vatan Gazetesinde gazeteciliğe başlamış. Sonra Yeni Sabaha geçmiş. Bir süre sonra Hürriyet Gazetesine geçmiş. Gazetecilik serüveni Günaydın Gazetesinde devam etmiş. Burada iken, Ortadoğu Savaşlarına Savaş Muhabiri olarak gitmiş. Arap Savaşlarında bulunmuş.
1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtına yine gazeteci olarak katılmış. İran Irak Savaşlarına da gitmiş.
Ergin Konukseverin beni ilgilendiren en ilginç olayı Kıbrıs Barış Harekâtında bulunması oldu.
Tarih 14 Ağustos 1974. Kıbrısa düzenlenen ikinci Barış Harekâtının en hızlı anları... Serdarlı Bölgesinin kontrolü sağlanmaya çalışılıyor. Üsteğmen Ersel Kayan komutasındaki tank, küçük tepeceği ele geçiriyor. Tam o sırada 5 Rum askeri ile karşı karşıya kalınıyor. Tankın namlusunu askerlere çevirmesiyle birlikte Rum askerleri ellerini havaya kaldırarak teslim oluyor. Bu anı ise savaş muhabiri, Ergin Konuksever ölümsüzleştirdi. Bu kareler Kıbrıs Barış Harekatının simgesi oldu.
Gazeteci Konuksever, burada savaşta vurulmuş. Rum askerlerine esir düşmüş. Kendisi, yaşadığı olayları adeta o anları tekrar yaşıyormuş gibi anlatıyor. Bir araca binmişler. Araçla yanlış yola girmişler. Biraz sonra Rum askerleri silah sıkmışlar. Aracı kevgire çevirmişler. Durdurmuşlar aracı. Bir Rum Askeri Buraya gel demiş. İnmiş. İner inmez kurşunu yemiş. Rum asker sormuş: Sen kimsin? Ben gazeteciyim. Rum asker,Aslında ben de bir gazeteciyim. Ama şu anda düşmanız demiş. Esirlerden sadece kendini bir araca koyup, hastaneye götürmüşler
Birkaç hemşire başında duruyor. Yarasına durmadan vuruyorlar. Sonra bir Rum doktor geliyor. Doktor Andreas D. Demetriades. Hepsini oradan kovuyor. Yaralıya Ben Hipokrat yemini etmiş bir doktorum. Bu nedenle korkma. Sana yardım edeceğim diyor ve ameliyata alıyor.
Yıllar sonra Doktor Demetriades ile dost oluyorlar. Dr Demetriades İstanbula Konukseveri ziyaretine gidiyor. Gazeteci Konuksever de adı gibi büyük bir konukseverlikle karşılıyor onu.
Gazeteci Konuksever, anılarını anlattığı bir yazısında birlikte esir düştüğü Adem Yavuzun nasıl şehit düştüğünü anlatıyor:
Rum doktor beni ameliyat ettikten altı ya da yedi saat sonraydı. Bir de baktım Ademi getirdiler sedye ile. Çok şaşırdım. Hastane kapısında ameliyata girmeden önce hem Cengizle hem de Ademle vedalaşmıştım. Size artık bir şey olmaz. Ama bana bir şey olursa çoluk çocuk size emanet. Durumu anlatırsınız. Sağ çıkıp çıkamayacağım belli değil ameliyattan. demiştim.
Ademi yanımdaki yatağa yatırdılar. Bir hafta kendine gelemedi. Kendine gelir gelmez de Bu hastaneden kaçalım demeye başladı.
Nasıl kaçacağız, nereye kaçacağız bu yaralı halimizle? diye sordum.
Abi bunlar bizi öldürecek. diye yanıtladı.
Yok oğlum, dedim Burası hastane, bizi niye öldürsünler?
Abi, beni hastanenin bahçesinde vurdular. dedi.
Meğerse beni bıraktıktan sonra giderken bahçede bir asker karnına makinalıyı dayamış Ademin ve...
Hastanede yatarlarken Türk jetleri ateş ederek gelmiş, hastaneyi abluka altına almış. Kendileri üst katta kalıyormuş. Uçaklar gelip gidiyormuş. Allahtan hastane jetlerin hedefi değilmiş. Az ilerde bulunan Rum mevzileri asıl hedefmiş. Böylelikle kurtulmuş.
Tabii ailesine Konukseverin ölüm haberi gitmiş. Aile yıkılmış. Çocukları o anı anlatıyor. Duydukları acıyı ve üzüntüyü dile getiriyor.
Adem Yavuzun durumu kötü olduğu için onu Türkiyeye teslim etmişler. Kendisini de Limasola bir hapishaneye götürmüşler. Anlatıyor: Bizim Selimiye Kışlası gibi bir yer. Dört köşe. Yarısı hastane, yarısı askeri garnizon ve hapishane. Beni üst katta bir odaya koydular. Üzerimde pijamalar. Odanın penceresinden aşağıya doğru bir baktım Ertürk Yöndem. Omzunda makinası, birkaç Türk gazeteci arkadaş daha. Onlara seslenmek istedim hemen üzerime çullandılar, kapıları filan kapattılar. Onlar da otobüse binip gittiler. Ben, onları röportaja geldi sanmıştım. Meğer benden beş gün sonra mı, altı gün sonra mı, on kişilik bir gazeteci grubu geldiklerinden iki saat sonra yakalanmış, onlar da tutuklu olarak Limasola getirilmişler. Mete Akyol falan hep beraber.
Üç-dört gün daha orada kaldım. Yaram enfekte oldu. Öbür Türklerle aynı yerde değilim beni ayrı bir hücreye koymuşlardı. Ancak geçerken bana bir-iki laf atıyorlardı. Bir de ben taş üstünde kalmıştım. Eksik olmasınlar bir battaniye ile yastık getirdiler.
Neyse bir gün Seni Türkiyeye götüreceğiz dediler. Silah zoruyla traş oldum. Saç sakal uzamıştı. Böyle gideyim dedim. Olmaz dediler. Üzerimdeki pijama da kir pas içindeydi. Bir yerlerden bir pantolon bulup getirdiler. Hiç unutmam patlıcan moru bir pantolon. Üzerine de pembe bir gömlek. Sonra bizim sınıra geldik. Arkadaşlar orada beni karşıladılar.
Ademi benden önce göndermişlerdi. Türkiyeye ulaştığımda Adanada hastanede yatıyordu. Ama çok ağırdı durumu. Biraz konuştuk, bir-iki fotoğrafını çektim.
Sonra Onu Ankaraya sevk ettiler. Ben tamamen iyileşip İstanbula geçtim. İstanbula eve geldiğimin sabahı radyodan Ademin öldüğünü öğrendim.
Belgeselin son bölümünde Konukseverin oğlu, Rauf Raif Denktaşın babasına hediye ettiği tabancayı gösteriyor. Bu silahı Sayın Denktaş, babama hediye etmişti. Şimdi bize emanet. Onu ömrüm boyunca en güzel bir biçimde koruyacağım diyor

Başa Dön