Suç da İşler Güçlüsü

Yazımda da belirttiğim gibi Atatürk'ün eli çok güçlü değildi. Tek parlili bir siyasi yapı, mümeyyizli, çift dereceli seçim,bugünkü anlayışımıza göre bir lideri , siyasi yönde güçlü yapamazdı. Onun önderliğinde kurulan Cumhuriyet, devrimler ve lider Atatürk,Türk toplumu tarafından büyük kabul görüyordu. Olayları önceden sezme gücü vardı. 1. Dünya Savaşını Osmanlı İmparatorluğu'nun kaybedeceğini önceden söylemişti. Mustafa Kemal, rütbece kendinden büyük muhatabına bir hareketi sebebiyle karşı çıkınca, işimize karışma Kemal cevabıyla karşılaşmıştı. Atatürk Falih Rıfkı Atay'a anlattığı bir anısında o muhatabına şunları söyler : "...Evet çok şey yapacaksınız, fakat yapacağınız şeyler korkarım ki memleketi içinden çıkılmaz bir girdaba sokmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Eğer ben ve benim gibi düşünenler, o gün hayatta bulunursak, sizin bugünkü sözlerinizi takdirle yad etmeyeceğiz. Temenni ederim ki, bizi çıkılmaz müşkülat içinde terketmeyeseniz" demiştir. Saygılar.

yazı resimYZ

Suç da işler güçlüsü

Özdeyimdir bilinir her işçiye bir başçı
Baştaki doğrusuydu sonrakiler suçlusu
Geç de olsa inanır, görerek yanlışını,
Felsefi olasılık, ‘Suç da işler güçlüsü’.

Altındağ'dan seyretmiştim Ankara’yı, demokrasiyi, demokrasi özgürlüklerini; özgürlükler yeni fikirleri; yeni fikirlerse tartışma ortamları yaratmıştı.

Ülke sorunları bir okul panelindeki benzer fikirlerle yönetilemez. Alternatif karşı fikirler geliştirilmelidir. Bu şekilde gelişme gösteren karşı görüşler, kalıcı gündemler yaratarak, ülkedeki siyasi partilerin sayısını azaltabiliriz. Bu ülke kalıcı fikirlerle büyük mesafeler alabilir. .

Atatürk tek başına, çoğulcu demokrasiye gerek duymadan özgürce, milli iradeyi, laik ülke bütünlüğünü sağlamıştı. Bugünkü hükümet yapımıza göre, Atatürk ‘ün eli Adalet ve Kalkınma Partisi kadar güçlü değildi.
Atatürk'ün, düşüncelerinin, devrimlerinin büyüklüğü buradadır.

Ülke bağımsızlığını, toplumun milli iradesini, ülke hükümranlığını cumhuriyeti ilan ederek, devrimler yaparak, hurafelerle yönetilen halkın dini inançlarına da, sahip çıkarak, bir takım yobazların elinden kurtarmıştı. Laiklik kavramı kalkınmanın en büyük teminatıdır.

‘Öğün, çalış, güven’ sloganıyla sağlam bir düzlüğe oturan ülke, geri kalan devlet olma unsurlarını birer birer elde etmişti. Başta ekonomi olmak üzere, sosyal ve yönetim kurumları çığ gibi büyümüştü.

Atatürk ülkeyi bir bütün olarak ele almış, dini konumları, sosyal konumlardan ayırmamıştı. Örneğin emir vererek Ayasofya'da çağın araç ve gereçlerinden yararlanarak ilk defa halkına mevlit okutarak, o ilahi musikiyi dinletmiştir.

Bir örnek de trenle bir seyahatleri sırasında, bir milletvekilinin kompartımanına gelerek, Atatürk'e, bir arkadaşlarının laiklik dışı harekette bulunduğunu söylemiştir. Bunun üzerine söylenen kompartımana gidildiğinde, bir milletvekilinin oturduğu tren kanepesinde namaz kıldığını görür. Atatürk hiddetlenerek, "Bunun neresi laiklik dışı, adam namazını kılıyor" diyerek bu milletvekilini azarlamış, tren görevlilerine de ilk istasyonda,"indirin bu adamı trenden" demiş, bundan sonra gelen seçimlerde de adaylık verdirmemişti.

Aynı Atatürk, İstanbul'da, Bebek koyunda halkla iç içe olduğu bir gün, bira bardağını halkına kaldırarak, tanıtmak istemesi de sosyal görüşünün bir fotoğrafıdır.

Başına taktığı panama şapkasıyla, şehir şehir dolaşarak çağın gereğini tanıtması, okuyup, yazmayan kalmasın diye milli eğitim seferberliği, mahalle mektepleri açması, soyadı kanunu çıkartarak kişilik kazandırması, kadınlara oy hakkı tanıyarak, medeni haklarını kazandırması, başlı başına birer devrimdir.

Başa Dön