Toprak ana yalnızmış,
Biraz canı sıkılmış.
Gök Kralı’na gitmiş,
Onunla sohbet etmiş.
Demiş ki Gök Kralı:
— Ana, bağrım yaralı!
Birbiriyle geçimsiz,
Dört çocuk var bilseniz…
Demiş ki toprak ana:
— Onları yolla bana.
Ben de yalnız biriyim,
Onlarla eğleneyim.
Toprak ana dönünce,
En küçük gelmiş önce.
Pembe, beyaz saçları,
Tombulca yanakları.
Demiş toprak anaya:
— Bir bakayım çantaya.
Birçok hediyeler var.
Şu tomurcuklu dallar.
Gül, çiçek demetleri,
Şunlar da kuş sesleri…
Bunun adı “BAHAR’MIŞ”
Mis gibi de kokarmış.
Çok geçmeden aradan,
Biri girmiş kapıdan.
Topaç gibi bir çocuk,
Gözleri boncuk boncuk.
Kırmızı yanaklıymış,
Gül gibi dudaklıymış.
Bunun adı “YAZ” imiş,
Güzel mi güzel imiş
Demiş ki kardeşine:
— Çekil, git sen işine.
Çiçeklerin solmuştur,
Dallar meyve dolmuştur.
Şeftali, çilek, kiraz…
İnsanlar yesin biraz.
Toprak ana al bunu,
İnsanlara sun onu…
Daha sözü bitmeden,
Biri gelmiş yeniden.
Dönüp toprak anaya,
Başlamış konuşmaya:
— SONBAHAR benim adım,
Dalda yaprak koymadım.
İkisini kovalım,
Biz beraber kalalım.
Sonra kovmuş kuşları,
Sarartmış yaprakları.
Çiçekleri soldurmuş,
Çimenleri kurutmuş.
Meyveleri toplatmış,
Yürekleri hoplatmış!..
Bir çocuk gelmiş kardan,
Hemen girmiş kapıdan.
Meyveler kaçışmışlar,
Çiçekler saklanmışlar.
Bembeyaz olmuş her yan,
Bağırmış bir taraftan:
— Benim adım KIŞ’TIR KIŞ!
Hiç dinlemem yakarış.
Üçünüz de gidiniz,
Burayı terk ediniz!..
O demde kavga çıkmış,
Toprak ana bağırmış:
— Aranızda anlaşın,
Üçer ay konuk kalın.
Ya da evimden gidin,
Buraları terk edin...
Bu ne böyle geçimsiz?
Nasıl kardeşsiniz siz!
Nazınızı çekemem,
Kavga falan istemem…
Mevsimler tartışmışlar,
Bir karara varmışlar.
Demişler ki anaya:
— Biz vardık anlaşmaya.
Yanına bundan böyle,
Geleceğiz nöbetle...
İşte o günden beri,
Üç ay gelip her biri,
Misafir olurlarmış,
Sırayla kalırlarmış.
Ahmet KARAASLAN