TRABZON BÜYÜR GÖZBEBEKLERİMDE–2
M. NİHAT MALKOÇ
Şehirlerin de belli bir kimliği ve karakteri vardır. Bu kimlik tarihi süreç içerisinde oluşur. Bunun oluşumunda tarihî şahsiyetler, şairler, yazarlar ve bütün sanatçılar aktif rol oynarlar. Asırların birikimleriyle oluşan bu kimlik korunmalı ve geleceğe taşınmalıdır. Kentlerin bu özgün kimliğini modernleşme adı altında heba etmemeliyiz. Şehirlerin tarihî ve tabiî dokusunu muhafaza etmeliyiz. Günümüz insanı modernlik adı altında tarihî değerleri yok ediyor. Eski, tarihî evler yangın kisvesi altında ortadan kaldırılarak yerlerine hiçbir geleneksel iz taşımayan yüksek binalar kuruluyor. Ruhsat verme hakkını elinde bulunduran yerel yöneticilerin ve devletin ilgili birimlerinin bu talana dur demesi büyük önem arz etmektedir. Yoksa tarihi, kalınca kitapların iki kapağı arasına hapsedeceğiz.
Trabzon şehri de her geçen gün geçmişinden uzaklaştırılmakta, modernlik adı altında bizimle uyuşmayan tarzlarda yapılaşmalar görülmektedir. Eski camiler dışında her şey yenisiyle değiştiriliyor. Yeniliğe karşı değiliz, ama tarihin talan edilmesine, geleneksel mimarinin estetik çizgilerinin kaybolmasına da gönlümüz razı olmaz. Şehirler, mazisiyle vardır, var olmalıdır. Tarihî dokunun titizlikle korunması gerekmektedir. Bu hususta Trabzon’da güzel şeyler de olmuyor değil. Son yıllarda Trabzon’da eski eserlerin nerdeyse tamamına yakını Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmektedir. Bu alanda cansiperane çalışan Trabzon Vakıflar Bölge Müdürü sayın Mazhar Afacan’ı yürekten kutluyorum. Onun döneminde hiçbir dönemde görülmemiş ölçüde yenileme çalışması yapıldı.
Trabzon bizim her şeyimizdir. Bu şehir bize bir kimlik ve kişilik kazandırmıştır. Bizler bu şehir için varız. Herkes bu düşüncede olursa bütün şehirler mamur ve müreffeh olur. Herkes kendi alanında; doğduğu, büyüdüğü şehre verebileceğinin en iyisini vermelidir. Bunlar sadece maddi şeyler değildir. Bu kentin sanata, edebiyata, kültüre de ihtiyacı vardır. Bu alanda kalem oynatanlar şehirlerini unutmalıdır. Mesela son yıllarda Trabzon üzerine kaliteli şiirler yazılmıyor. Bu şehir artık geçmişteki gibi büyük şairler ve genel anlamda ülke çapında şöhret kazanmış edebiyatçılar yetiştiremiyor. Şehrimiz üzerine yazılmış yeni şiirler bulmakta zorlanıyoruz. Durum böyle olunca bizler de kalemimizi ve hünerimizi ortaya koyarak dilimiz döndüğünce bir şeyler yazıp geleceğin aydınlık zihniyetteki gençlerine miras olarak bırakıyoruz. Bu anlamda ilk bölümünü daha evvel verdiğim “Trabzon Büyür Gözbebeklerimde” adlı şiirimin son bölümünü siz değerli dostlarımla paylaşmak istiyorum:
Hüzünler ki kanatır yüreğimin tenhalarını
Hamsilerin kara yazgısı son bulur ağlarda
Yağmur yıkar, rüzgâr tarar dağınık saçlarımı
Bir kemençe nağmesiyle bozulur sessizliğin büyüsü
Horon halkalarında kardeş olur kızı kızanı
Kakmalarla süslenmiş hançer durmaz kınında
Ulvi gayeler yatar ecdadın akınında
Mübarek ezan sesi duyulurken derinden
Topların tesiriyle taşlar oynar yerinden
Nice çağlar kapattı, açtı ordumuz bizim
Al kanlarla sulandı şanlı yurdumuz bizim
Sözlerin yangınında kavruldu her bir hece
Tuğların gölgesinde gündüze döndü gece
Dua iklimlerinde göğe yönelir eller
İnanç vadilerinde gerçekleşir emeller
Trabzon büyür gözbebeklerimde…
Değişmem kuymağını zengin sofralarına
Çay kokar, tütün kokar bacıların kınalı elleri
Bozulmuş sevda bahçeleri, virandır bağlarımız…
Yağmalanan yüreğimde büyütürüm umut kırıntılarını
Hayal kırıklıkları cam kırıklarına karışır ay ışığında
Açar mı yine gönül bahçemizin gülleri?
Kaleler kuşatılır, Fatih verir fermanı
Rüzgâr taşır seherde can evine dermanı
Konuşur kekemeler, mevcudat dile gelir
Yanar gönül sarayı bülbüller güle gelir
Namlunun gölgesinde aşılırken çizmeler
Nur yağar gök kubbeden arza düşer huzmeler
Bakmaz ceddim düşmanın gözünün karasına
Rumlar gözyaşı döker tuz basar yarasına
Bizim inancımızda bayramdır ölüm anı
Fatih’in orduları kazanır imtihanı…
Kanuni’nin sokaklarında büyüdüğü, Yavuz Sultan Selim’in uzun yıllar valilik yaptığı, çağ açıp çağ kapayan Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği Trabzon, yarınlara emin adımlarla yürümelidir. Bu şehirde var olan Osmanlı medeniyeti izlerini özenle korumalıyız. Şehrin özgün yapısını bozmamalıyız. Bizler modernleşmeye asla karşı zihniyette insanlar değiliz. İnsanı ve insanî değerleri ön plana çıkaran bir modernleşme tarzı benimsenmelidir. Bugünkü modern şehirlerde geleneksel motiflerden ve özgün tarihî kimlikten söz edilemiyorsa bu çıkmaz, bir yerlerde yanlış yaptığımızdan dolayıdır. Trabzon şehri kimliğiyle, mimarisiyle, kültürel değerleriyle o eski Trabzon’un asaletini yansıtmalıdır. Şehirle insan birbirine yabancılaşmamalıdır. Kentler caddesiyle, sokağıyla, meydanlarıyla, sahilleriyle, park ve bahçeleriyle geçmişle bugünü sentezleyebilmelidir. Şehrin kaybolan ruhu tekrar geri getirilmelidir. İnsanlar susunca şehrin kimliği konuşmalıdır. Şehrin dokusu kentin imzası olmalıdır. Diller sustuğunda şehrin özgün kimliği konuşmalıdır.