Ya kahramanlık türkülerimiz, marşlarımız?! Yüreğimizin daraldığı anlarda en çok onları söyleriz belki de...Tarih sayfalarına yakışan ve yapışan utkuları müjdeleyen marşlardan tutun, günümüz insanının millet olma özelliğini ortaya çıkartan bu ezgiler az yer tutmaz hayatımızda...Ta ilkokul yıllarımızdan beri söylediğimiz ve kahramanlarını yüreğimize işlediğimiz şu marşları hangimiz unuttuk ki!..Hiçbirimiz değil mi?
“İZMİRİN KAVAKLARI
DÖKÜLÜR YAPRAKLARI
BİZE DE DERLER ÇAKICI
YAR FİDAN BOYLUM
YIKARIZ KONAKLARI...”
Ve;
“TUNA NEHRİ AKMAM DİYOR,
ETRAFIMI YIKMAM DİYOR,
ŞANLI BÜYÜK OSMAN PAŞA
PİLEVNE’DEN ÇIKMAM DİYOR...”
Gemisini en son terk eden(bu yıllarda yitirdi anlamını bu deyiş)kaptan gibi gördük hep Osman Paşayı,Tiryaki Hasan’ı!...Kılıcını kuşanmış,kalkanını siper etmiş vaziyette mağrur,heybetli, kendinden emin,damarında taşıdığı kanın hakkını vere vere ölümüne savunurken sahip oldukları kaleleri; gıpta ettik, gururlandık, göğsümüz kabardı..Onlar gibi olmayı ve yaşamayı istedik hep...Yurdumuz topraklarına ekmek gibi, nefes gibi sarılmayı öğrendik...
Yoksa kazana bilir miydik Kurtuluş Savaşını!? Asla!...En önemlisi Atatürk gibi büyük bir öndere sahip olamayabilirdik! Keşke Atatürk yaşasaydı da, sorsaydım ona; ”Bu marşı kaç kere söylediniz Paşam?” diye. Sanırım cevabı “sayısız” olurdu.
“ÇANAKKALE İÇİNDE VURDULAR BENİ
ÖLMEDEN MEZARA KOYDULAR BENİ”
Ölümün insana bu kadar yaklaştığı anda bile ölmedik biz!..Ne Çanakkale’ de, ne Kars’ta, ne de Antep’te!..Sadece sılaya bir göndermeydi bu ezgi; şehitlerimizin dilinde anlamını bulan...Onlar yüreğimizde yaşasın diye, onlar minnetimizi duysun diye söyledik durduk 18 Martlar’da...Top yekun hem de!..Beşikte yatan bebeklerimize varana kadar söyledik, inanın!..Top seslerini, silah vızıltılarını susturmak için söyledik...Savaşı istemedik, barıştan yana olduk her dem...Ölümlere arkamızı döndük...Kore’de,
Bosna’da, Kıbrıs’ta, Senegal’de, Arnavutluk’ta dilimledik bize bırakılan ‘BARIŞ’ denen nimeti...Pişman olmadık, usanmadık!..Dilimledikçe büyüyeceğini biliyorduk çünkü...
“DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ
GÜMÜŞ DERE DURMAZ AKAR
GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOĞAR
YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR!”
Hey büyük insan! Mustafa Kemalim! Hey ULUSAL DOST! İtiraf ediyorum, kulak ver ve dinle! Dumanından sıyrılmış dağa, suyu altına dönen çaya, güneşle değil ışığınla ışıyan yola senin sayende kavuştuk biz. Binlerce teşekkürler!..Bu marş sadece umudu aşıladı yüreğimize...Her fırsatta söyledik ama; en güzeli seninle birlikte söylenendi,inan!
“ANKARANIN TAŞINA BAK
GÖZLERİMİN YAŞINA BAK
BİZ DÜŞMANI ESİR ALDIK
ŞU FELEĞİN İŞİNE BAK!”
Umutlar tükendiğinde söyledik bu ezgiyi...Düşman ayaklarının topraklarımızı dövdüğü zamanlarda yani. Önce kötü başladık, sonra kazandığımız savaşlara şaştık! Böyle dile getirdik duygularımızı...Felek buydu demek! Ne zaman, nasıl, kendini kanıtlayacağı belli olmayan bir şeydi...İnsanı ağlarken güldüren, gülerken ağlatan; yaşarken öldürüp, ölürken yaşatan şeydi felek!..Ve felek, seni, bizim başımıza GÜNEŞ yapan yazgıydı ATAKÜRKÜM! Ne var ki son iki dizesini değiştirmek zorunda kaldık sonra, istemeden; en acılı anlardı bu anlar; zor gelir söylemesi.
“UYAN UYAN KEMAL PAŞA
GÖZLERİMİN YAŞINA BAK!” Dedik.
Beden olarak aramızdan ayrıldığın zamana rastlar ilki! 10 Kasım’ın hazan sabahı...Geçtim yaprakları, kuşlar bile yaprak olup dökülmüştü toprağa...
Mumcu’yu, Emeç’i, Üçok’u, Kışlalı’yı, İpekçi’yi ve daha nicelerini karanlığa kurban verirken gerçekleşti ikincisi. Ağıta döndü sadece bu değil, bütün marşlar!..Gözlerimizden akan yaşa bakamasan da Paşam; bize verdiğin gözlerle baktık dünyaya...İşte sana en iyi haber: Uyumuyoruz, bilmeni istedim! Bazen sis, bazen hüzün, bazen korku çökse de bakışlarımıza, her seferinde silmesini bildik...Ellerindi mendilimiz... Fikirlerindi yani ’mendil’ dediğimiz...
“MÜJDELER VAR YURDUMUN TOPRAĞINA TAŞINA
ERDİ CUMHURİYETİM ELLİ ŞEREF YAŞINA”
Elli değil Paşam! Elli artı otuz oldu sayı...Hiç kuşkun olmasın ki, sonsuzluk kadar yaşayacak Cumhuriyet!
“ATAM SEN RAHAT UYU YOLCUSUYUZ BİZ HÜRRİYETİN
ATAM SEN RAHAT UYU BEKÇİSİYİZ CUMHURİYETİN...”
Koromuzda kimler yok ki...sayamam!...
Ve ulusal marşımız! Göklere çekilen bayrakla beraber aya, yıldızlara ulaşan selamlar götürür bizden...Kuş olur yüreğimiz..Işık çakar gözlerimiz...Toprağa değer ellerimiz onu söylerken...Özgürlük denen duygunun en yücesine çıkarız...Hele gökyüzü mavi, başımız dumansız, dimdik ise...İsterseniz böyle sayalım kendimizi ve hep bir ağızdan söyleyelim, olur mu? Haydi 1,2,3!.....Başla!
“KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
SÖNMEDEN YURDUMUN ÜSTÜNDE TÜTEN EN SON OCAK...”
Biter mi hiç türkülerle, manilerle, ninnilerle,marşlarla yaşadığımız serüven? Bitmez elbet!..İnsanlar yaşadıkça, diller söyledikçe, kalemler yazdıkça, sazlar çaldıkça, dünya döndükçe eskiler tekrarlanacak, yeniler ortaya çıkacak...Önemli olan onlara ruh kazandırabilmek.