Üf Noktası!..

"Çok bilmiş görünmek, bilgisizliğin Oedipus kompleksi aslında. Çok yaşa demekten utanmak. Sıkıntıları yaşarken, sevdiğine sen de gör diyememek…"

yazı resim

Bir inanç perdesini aralamak istiyorum… Ama inanamıyorum… Sahte yüzleri, günah çıkarmaya davet ediyorum da; plastik çarmıhlarıyla geliyorlar yurduma… Piçliğin orta yeri burası… Belirsiz gülümseyişlerin yapıştığı anlamsız bir tango… Ne sokağın çıkmazlarıyla ayıyoruz, ne de duvara toslayınca… Aşksız; nostaljik bir öpücük… Kupkuru… Dokunarak kaçmak… Belki de sertleşmeden yumuşamak… Yalana dolana uzaktaki bir ütopyayı özlemek… Değer verdiklerim artık yalnızca mide bulantısı şimdi… Bir ilacı da yok bunun… Bulantı işte! Daha da ötesi tiksinti… Egosantrizmin doruklarına atılan son kanca… Serin… İri taneli… Uçurumda yankısı kolay duyulmayan bekleyiş…
Güzeldir basit öyküler aslında… Yaşamı kolaylaştırır ve saflığın imbiğinden süzersin geçmişe duyduğun özlemi… Çocuksudur… Dokunulmamış ve henüz kir bulaşmamıştır… Ama, kahverengi ifrazatlarıyla kirletirler beyazlığını, sen farkında olmadan…
Kahkahaları boldur ve ironileri empati yüzü görmemiştir bu yüzden. Hep haklıdırlar da; yaşarken hakkın rahmetine kavuşanlara daima haksızlık yaparlar. Farkındalık yoksunluğu olmalı bu. Kızmalı mı? Bilmiyorum… Hiç bir şeyden emin olmadığım gibi, bundan da emin değilim…
Bir mezarlık tasvirine takılıyor aklım… Yaşadığım cehennemin; yeryüzündeki cennet tasviri sanki… Ölümün gölgesine, suskun ve pişman uzanmak boylu boyunca… Tanrı’dan günahlar denizinde dinginlik beklemek… Daha fazla… Daha da fazla… Umut, biraz daha umut…
Hak ettiğine hak ettiği kadar değer vermek bir bankacının işi. Ben hesap uzmanı değilim ki! Hak etmese de, gez göz arpacığından seviyorum, sevince. Yanılgılı bir durum mu? Aslında biliyorum sorunun yanıtını. Bile bile yanılmak istiyorum belki de…
Çekip gidecek gibi inandığım siluet. Yitmesi gerekiyorsa, gitsin. İnancımı değiştiririm en fazla ve yeni inancımla sahte peygamberler yaratırım kendime…
Ağlar mıyım? Çok ağlarım be… Tuzlu yağmurlarım vardır benim, asit yağmurundan beter…
Sonra tekrar geriye bakarım, yanağımı kurularken…O bakmaz bir daha, hissederim bunu… Görmez… Ölü balıklara don dikmeye benzemez ki sevgi… Bunu da bilmez… Anlatsan da anlamaz…
Niye seversin o zaman? Anlamı yok…
Çok bilmiş görünmek, bilgisizliğin Oedipus kompleksi aslında. Çok yaşa demekten utanmak. Sıkıntıları yaşarken, sevdiğine sen de gör diyememek…
Ama boş… Ama sonuçsuz… Ama boş ver gitsin resitali her şey…
O zaman boş ver gitsin….
Resital hiç bitmesin…
Bitmesin mi?

Başa Dön