Tema Vakfının bir sloganı var: Üstünüze vazife olmayan işlere karışın......Bu cümleyi ilke edindim kendime.Nereye gidersem gideyim, nerede olursam olayım, üstüme vazife olmayan her şeye karışırım.Bunu, bir vatandaşlık görevi sayarım. prefix = o ns = ""urn:schemas-microsoft-com:office:office"" /
Yanlış davranış gösteren birini uyarırım.
Görevini eksik yapan birine, görevini hatırlatırım.
Doğru yerde doğru davranış gösteren birine de mutlaka memnuniyetimi belirtir, teşekkür ederim.
Hal böyle olunca da zaman zaman tatsızlıklar yaşarım.Üstüme vazife olmayan işlere karıştığım için, azarlanırım. Hatta belki alaya bile alınırım.Yine de yapacağımdan geri kalmam.Çünkü böyle olmaya yıllar önce karar verdim.
Üstümevazife olmayan her işekarışmaya, bunun doğru bir davranış olduğuna ne zaman karar verdim biliyor musunuz? Bakın anlatayım:Yıllar önceydi.Öğretmenlik yapıyordum o yıllarda.Her okul çıkışında, kırmızırenkli birarabaya rastlıyordum. Lise ve ilkokul öğrencilerinin doldurduğu dar caddede fırtına gibi gidiyordu.Öğrencilerin okuldan çıkma vaktinde, tüm öğrenciler yolları doldurduğunda, bu araba ortaya çıkıyor, caddede adeta uçuyordu.Arabanın, öğrencileri neredeyse çiğneyecekmiş gibi büyük bir süratle her gün aynı saatte aynı yoldan geçmesi, artık kanıksadığım bir olaydı.Arabayıuzaktan görür görmez, uyarırdım öğrencileri,Kenara.......Kenara!..... diye .
Arabadaki genç, lisedeki genç kızlara hava atıyordu. Daha doğrusu ben böyle düşünüyordum.Kız öğrencilerin yanından, neredeyse onların eteklerine sürünürcesine geçtiğine kaç kez tanık olmuştum.Bir gün bir öğrenciyi ezecek diye korkuyordum.
İşteyine böyle birokul çıkışı, aynı arabaya rastladım.Karşıdan öyle bir süratli geliyordu ki, öğrencilerle dolu yolda zikzaklar çizerek ilerliyordu.Öğrenciler kendilerini daracık yaya kaldırımlarına zor atıyorlardı.Üç okulun öğrencisi birden aynı saatte, aynı yoldaydılar.Hepsinin yaya kaldırımına sığması mümkün değildi.O nedenle araba yoluna taşıyorlardı.Bu, ecele gider gibi yol alan arabanın plakasını aldım, sürücüyüpolise şikâyet etmeye karar verdim.
Eve gelir gelmez telefonu elime aldım.Tam polisin numarasını çevireceğim sırada, yapmak istediğim şeyin doğru olup olmadığı konusunda tereddüte düştüm.Bir ikilem yaşadım. İçimden bir ses Ara! diyordu, bir diğeri Arama!...Yaşadığım yer küçük bir kasaba.Böyle küçük bir yerleşim birinde, herkes herkesin ne yaptığını bilir.Üstüme vazife olmayan bir işe karışmam, bir sürücüyü polise şikâyet etmem hoş karşılanmayabilir.Ve böylece telefon etmekten vazgeçtim.
Aradan birkaç gün geçti.Kasabamız bir gün; bir kişin ölümü, bir kişinin ağır yaralanmasıyla sonuçlanan bir kazayla sarsıldı.Ehliyetsiz sürücü, özel arabasıyla bir kamyona çarpmış;özel arabadaki genç ölmüş, sürücü de ağır yaralanmıştı.Sonra bu sürücünün, kendisini polise şikâyet etmekten son anda vazgeçtiğim genç olduğunu öğrendim.Yıkıldım! Yaptığımın daha doğrusu yapmadığımın, yapamadığımın ne kadar yanlış olduğunu anladım.Ama geç kalmıştım.Zamanında doğru davranış gösterseydim, bir gencin ölümüneengel olabilirdim.Eğero gün, o sürücüyü polise şikâyet etseydim; belki o genç en azından bir süre direksiyon başına geçmeyecekti.Bir kazaya, henüz onaltı yaşında bir gencin ölümüne sebebiyet vermeyecekti.Kendisi ağır yaralanmayacaktı.
İşte beno gün, üzerime vazife olmayan her işe karışmaya karar verdim.Ve o günden beri, üstüme vazife olmayan her işe karışırım.Bazılarının deyimiyle; her şeye burnumu sokarım, herşeye maydanoz olurum.Bunu, bir vatandaşlık görevi sayarım.
Aynı şeyi size de öneririm: Üstünüze vazife olmayan işlere karışın.Eğer böyle yapmazsanız; çevrenizde gördüğünüz hiçbir yanlışın düzeldiğini göremezsiniz.Hatta bir gün belki benim gibi vicdan azabı duyarsınız.