Yaklaşma, Kötü Oluyorum

Arap'ın yüzü güngüneş olmuş meğer Ankara'nın yüzü şamşeker!

yazı resim

bu başlığı okur okumaz aklınızdan geçenleri tahmin etmek, hiç de zor değil benim için.erotik şiirler yazan biriyim ya,erotik bir yazı yazacağımı düşünüyor olmalısınız çoğunuz...eminim,çoktan kımıldamaya başladı bile aşk denen yaprağınız...kiminiz gençlik yıllarına doğru gitti,ilk aşkını hatırladı; kiminiz arka sokak sevdalarındaki sevgilisini...bu tür aşklarla yaşanan tadlar dolandı belki de dilinize; hayıflandınız,iç geçirdiniz...

sevgilinizle geçirdiğiniz o güzel günleri,buluştuğunuz köşe başlarını,parkları,pastanedeki loş ışıklı masanızı,uyumaya fırsat bulamadığınız pis bir otel odasında bir geceliğine cennete çevirdiğiniz yatağınızı,birbirinize uzattığınız kırmızı karanfili,pembe renkli gonca gülü,işli mendili düşünüp, içiniz olmayan içinizi üflediniz yüzünüz hizasındaki havaya...demet demet çiçeğe dönüştü üflediğiniz soluk,dağılıp gitti her bir yana...her aşk bir çiçektir çünkü,her insan da bir soluk...işte bu soluk,aşk çiçekleri açıyorsa eğer,güzeldir yaşamak denen şey...aşka rastlayamamış,o güzel çiçekten koklayamamış olanlar daha bir yakın bulurlar kendilerini ölüme...aslında aşkın öteki adıdır ölüm...kaçmayı ve dokunmayı barındırır ruhunda...korkudur,yaydığı koku...

yaklaşma kötü oluyorum! ..

bu iki cümlecik,tehlike anında da söylenir bazen.kurtun kuzuya yaklaşmasında hoplayan yürek,kuzunun gözlerinde atmaya başlar ki; kurt,hiç de umursamaz bunu...umursamadığıyla kalsa bari,aklı midesine düşer ve saldırır kuzuya..keskin dişleriyle parçalar kuzuyu ve indrir midesine...bir nevi içgüdüsel karın doyurmadır bu..güçlüler,güçsüzleri yer bitirir işte böyle! ..

'yaklaşma,kötü oluyorum'

diye bağıramayan kuzunun düştüğü hale düşen insanı düşünün bir de! ..lütfen düşünün! ..ağzı dili olan ama sesine bu bağırtıyı notalayamayan zavallı bir vokalist gibi çaresiz ama kızgın! ...kızgın dedim,haklıyım çünkü! ..bu insan ki,benden başkası değil! ...solistin söylediği şarkıya ayak uyduramayan bir sese sahibim ki; ne dua okuyorum,ne de kaside söylüyorum...kayyumculuktan da anlamıyorum üstelik! ..şaşkın şaşkın bakıyorum olup bitenlere...hayır,olan oluyor da biten bir şey yok! ..devam ediyor,hem benim şakınlığım,hem de kara bir leke gibi zamana düşen resim! ..

zaman fotoğrafçı,poz veren dört kişi,yer; binlerce seyircinin bir topun yuvarlanışını izlediği Şam Olimpiyat stadı..aklımda ne Şam'ın şekeri,ne Arap'ın yüzü tiksinimi ki,durum değişiyor birden! .resim çektiren iki Arapa baktığımda (suriye devlet başkanı ve eşi) vaz geçiyorum tiksintimden...baktıkça bakasım geliyor...biri ay,diğeri güneş gibi görünmeye başlıyor gözüme..şekerlerle doluyor Şam'ın sokakları,dükkanları,marketleri...atıyorum ağzıma avuç avuç,avurtlarım şişiyor...yetmiyor! ..ceplerime dolduruyorum tıka basa...memlekete döndüğümde çocuklara dağıtacağım...özellikle seçim arefesinde dağıtacağım ki,i,bana gelsin oylar! ..

biraz da güneş araklamak istiyorum devlet başkanının eşinden...ta gözlerinin içine bakıyorum..dilimde dua; dileniyorum adeta...'ne olur,biraz ışık uzat bana saçlarından' diyorum ona ama,duymuyor beni! ..o yanındakine bakıyor alaycı bakışlarla; küçülüyorum! ..tutulan dilim çözülüyor birden ve;

'yaklaşma,kötü oluyorum' diye bağırıyorum...

sesimi duyan bütün dünya karşılık veriyor bana:

'ne yaklaşması,onlar seni geçip gitmiş.sen geriye yürüyorsun'

Arap'ın yüzü güngüneş olmuş meğer
Ankara'nın yüzü şamşeker!

Tayyibe Atay

Başa Dön