Önünden geçmeden yalnızlığın, kimsesizliğin o kızıl saçlarına değmeden anlayamıyor insan değişmeye başlamanın zamanının geldiğini... Bencilliğin öylesine sarıp sarmalıyor ki seni, adına aşk dediğin tüm yaşam kesitlerinde sadece kendinle kesişebiliyorsun. Ne bir gün ışığı coşkusu, ne başka bir yüreğin seninkine karışmış kokusu, ne de göz gözeyken çekiştirilen ruhlar yeterince derinden işleyemiyor içine. O yüzden hep bir yarım bırakılmışlık hissi gölgen olup seriliyor ayaklarının altına (her fırsatta)
Bugün ve yarınımın aydınlık yüzü... Sana sesleniyorum, tüm çıplaklığımla... Anladım; neden kendimi tümleyemediğimi. Ruhumun keskinleşen bencilliği, ellerimin değdiği her yere bulaşırken nasıl yapabilirdim? Nasıl bırakabilirdim başka bir ruha kendimi? Ve sen geldin geleli, bir başka yere taşıdım tüm benliğimi. Baktığım pencereden hayat bambaşka görünüyor şimdi. Kapımın önünde, yalnız ve ağlamaklı bencilliğim; halen o eski acılarla kandırmaya çalışıyor beni. Korkularımı salıyor kapının altından. Ama penceremi açıyorum. İçeriye dolan o tanıdık kokun, alıp götürüyor siyaha çalan tüm renkleri...
Her mevsim, bahar gibi doluyorsun göz kapaklarımdan içeri....
O uçarı, çocuksu ruh.... El değmemiş bir mucizeyi gölgeleyen, hüzün serpiştiren gözlerin... Ellerinde umutla büyüyen düşler... Tümü, sonsuzluk hayallerimi süslüyor şimdi. Adına yaşam dediklerimi, seninle tümlüyorum. Kendimi seninle tümlüyorum. Bencilleşmeden... Çirkinleşmeden... Hesaplar yapmadan ... ve tüm özgürlüğümle sana geliyorum...
Yarınım olur musun???