Yapılanların ya da yaşananların manasını düşünüyorum bazen, anlamsızca konuşmak nasıl bir şey acaba diye?Düşünmek ilerlemek gibi geliyor bu hiç bilmediğim yolda, ayağıma çarpıp duran ufak çakıl taşları dışında bir engelim yokmuş gibi devam ediyorum, yol biterken aklıma geliyor: “Arkadakiler!”
Unutmadan gidilmez yazıyor aşk kitabının ilk sayfasında sanki, sanki unutmak çareymiş gibi.Unutmak sonun başlangıcı değilmiş gibi…
Bitmek tükenmek bilmeyen bir hırs var içimde, sevme çabası ya da kalp çağrısı değil, sadece başarabilme isteği.Sonsuzluktan kurtulup, karanlıkları hiç çıkamayacakları bir yere gömüp, anılarımla beraber geçirilebilecek mutlu bir ömür için bu çaba; yarınların anlamını bulup, bir arkeolog gibi bulduğum definenin değerini herkeslerden iyi bilip sahiplenme çabası bu.
Bilinmezlik bir kurt misali kemirdiğinde içimi, düşünmek ve arzu etmek ruhun tek ilacıdır derim; yaşayabilmek ise bu ilacın meyvesi, ama düşünemezsen de işte oda bu işin zehri.
Çığlıkların korkuttuğu, zavallı yüreğim de bir umut ışığı belirmesini bekliyorum; bu bekleyiş bekledikçe uzuyor sancı dolu geceler de ve uzadıkça zorlaşıyor, zorlaştıkça yaşanmaz oluyor.
Karamsar bir ruh halinden kurtulmam gerektiğini söylüyor etrafımdaki dostlarım, beni yaşama bağlayan yanlarım, kurtulmak istiyorum ama yüreğim gidiyor benden, baharı beklerken güneşin yüzüne hasret kalıyorum, uykular uyumuyor, şimşekler susmuyor, yapamıyorum…
Ama bir gün o beklenen “bir gün”ün geleceğini biliyorum, ilacımı alıyorum bu defa zehrimi değil, umut ediyorum ve yaşamaya çalışıyorum ve sonunda yiyeceğim meyveleri düşleyerek mutlu olabilecek bir yan bulabiliyorum.Artık karanlıklar istila edemiyor küçük bir ülke gibi kalbimi ve hayatın anlamı dahil bilmediğim bir şey kalmıyor, ödül ve sonuç ise koskoca, sevgi ve mutluluk dolu bir yürek oluyor.
Galiba ben şu an düşünüyor, meyve yiyor ve yaşıyorum…
Yaşıyorum
Galiba ben şu an düşünüyor, meyve yiyor ve yaşıyorum…