YAVRU KEKLİĞİN GÖZYAŞLARI
Dün…
Yumurtasının kabuklarını kırıp gözlerini açtığında güneşin parlaklığından başka bir şey görmemişti. “Nerdeyim ben” diye şaşkın şaşkın etrafını yoklarken avazı çıktığı kadarda bağırıyordu yavru keklik. Annesinin sıcaklığını hissettiğinde rahatlamış sesini kesmişti. Hissetiği, annesinin kokusu ve güneşin parlaklığıydı sadece. Varoluşun tutku çemberinde coşkuluydu yüreciği.
Annesi yemek aramaya gittiğinde yalnız kalmış “nerdesin” diye hırçınlaşmaya başlamıştı yine. Güneşin sonsuz parlaklığında tek başınaydı sanki. Annesi hemen gelmiş doyurmaya başlamıştı yavru kekliği. Zaman içinde annesinin ara ara gidip gelmelerine alışmış gagasını açıp güneşe bakarak bekler olmuştu . Ne güzeldi güneş hem sıcak hem parlaktı. Ağacı tanımış çalıyı hatta karıncaları bile öğrenmişti. Biraz serpilip hareketlendiğinde annesi ile deneme uçuşları bile yapmaya başlamıştı. Ama annesi sıkı sıkı tembih ederdi “sakın yalnız uçma” diye.
Günlerden bir gün yine annesiyle deneme uçuşu yapmış hatta kendi yemeğini bile kendi bulmuştu, mutlu mesut evlerine dönmüş tam günün tadını çıkartacaklar ki annesinin “kıpırdama” sözüyle irkilmişti yavru keklik. Annesi korkuyordu. “Kıpırdama avcılar geldi” dedi annesi. Avcı neydi? Niye korkuyordu? Neden susmuşlar ve kıpırdamıyorlardı? Silah sesi gelmiş ve yavru keklik sıçramıştı yerinden. Annesi hemen fırlayıp avcıların önüne atmıştı kendisini. Yavru keklik korkudan titriyor hiç sesini çıkaramıyordu. Bir silah sesi daha … Annesi kanlar içinde yere serilmiş avcılar ise kahkaha atarak annesini alıp gitmişlerdi. Soğuk sessizlikte kalakalmıştı yavru keklik. Korkudan kıpırdayamadı, sarıldı çalıya bir müddet. Ağlamaya annesini çağırmaya başladı çaresiz.
Rüzgar duydu çığlıklarını
Sardı tüm bedenini.
Güneş gördü gözyaşlarını
Çekti bedenine bedeninden tüm sıkıntısını.
Bulut yaptı yavru kekliğin gözyaşlarını.
Kara bir bulut…
Yağdı. Yağdı. Yağdı.
Bugün…
Avcı giderken yolda yakalandı yağmura.
Koştu. Koştu. Koştu.
Yol bitmek bilmiyor yağmur daha şiddetleniyordu.
Yağmur oluverdi sel.
Düştü avcı.
Ne sesini duyan oldu
Ne çırpınışını gören…
Yağmur dindi … Güneş açtı… Toprak çekti suyu…
Yavru keklik yeni evini yapmaya başlamış, tek başına uçabilmeyi ve tek başına karnını doyurabilmeyi öğrenmişti artık. Güneşe baktı. Yukardaydı gülümsüyordu . Yavru keklik de güneşe gülümsedi, uçtu yarına.
Sevgi ve ışıkla kal…
Yavru Kekliğin Gözyaşları
Yavru Kekliklerin gözyaşları dinsin artık.