Yılandan Daha Çok Yalandan Kork

Yalanın dolanın ihanetin, acımasızlığın altında artan korkular mı saklı?. Doğruyu söylemekten korktukça yalan, kaybetmekten korktukça ihanet, ezilmekten korktukça şiddet, kaçınılmaz mı oluyor acaba?

yazı resim

Benim bir alışkanlığım var. Her sabah uyanır uyanmaz, üzerime spor birşeyler geçirip sokağa fırlarım. Sabah serinliğinde yaklaşık bir, birbuçuk saatlik bir yürüyüş beni hem kendime getirir hem de yürürken o günü planlarım kafamda. Genelde deniz kenarında yürüyorum. Benim oturduğum semtte, yani KARŞIYAKA’da belediyenin yaptığı çok güzel bir yürüyüş yolu var. Bostanlı vapur iskelesinden Mavişehir’e kadar uzanan bu yol üzerinde; Çocuk parkı, basketbol, voleybol sahaları, tenis kortu, kaykay pisti, squash sahası ne ararsanız var. Keşke böyle yerler çok daha fazla olsa..

Bu sabah, yine bu yolda yürürken ortalık mavi önlüklü, beyaz yakalı bir sürü çocuk kaynıyordu. Başlarında öğretmenleri pikniğe gelmişler. Uzun bir sure çocukları izledim. Çocuk parkında eğlendiler, yerlerde çimlerin üzerinde yuvarlandılar, koşuştular, itişip kakıştılar. ‘’Örtmenim örtmenim’’ diye bağrıştılar… Nasıl masum, nasıl özgür ve mutluydular..

Ben ne zaman yeşillik, çimenlik bir geniş alan görsem, içimden çimlerde yuvarlanmak ve taklalar atmak gelir ama etraftan bir gören olur da alay eder diye utanır, yapamam. Oysa çocukluk öyle mi? Çocukluk, özgürlüğün ve masumiyetin doya doya yaşandığı yıllardır.

İstediğiniz gibi koşar oynarsınız, canınız mı yandı avaz avaz bağırır, ağlarsınız, Düğünlerde, nişanlarda ortalığa fırlayıp kimseye aldırış etmeksizin dansedersiniz.Yalan, dolan, ihanet yoktur çocuklukta. Kızar, küser, beş dakika sonra barışır çocuk. Tüm duyguları saf ve temizdir. Tüm sözcükler, düşündüğü gibi dökülür dudaklarından. Peki sonra?… Sonra ne oluyor da saflığı kaybediyor insan?Yalanı, talanı dolanı ihaneti nasıl öğreniyor?

Çocukluk çağımızda içimizden geldiği gibi koşup oynayıp gülerken, dilimiz, gönlümüzdekini, aklımızdakini anlatırken, neler oluyor da değişiveriyoruz?

Yalanı, ihaneti, yüze gülüp arkadan konuşmayı, fesatlığı, hasetliği zorbalığı kim öğretiyor bize?

Çocukluğumuzda donatıldığımız sevgi kalkanı, her yalanda, her ihanette biraz daha incelip, aşınıyor ve büyüdükçe güçlendiğimizi sanırken, aslında BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLÜYORUZ. Bizi sevenleri ve sevdiklerimizi özensiz tavrılarımızla kaybediyor sonra da sevmek için harcayacağımız çabadan daha fazlasını unutmak için harcıyoruz..

Bu sabah parkta gördüğüm çocuklar aklıma getirdi bunları. Neden çocukluktaki masumiyeti, saflığı kaybeder insan büyüdükçe diye düşündüm. Bir de ne düşündüm biliyormusunuz?. Çocuklar çok cesur, gözüpek ve korkusuz. Acaba büyüdükçe korkularımız mı artıyor?. Yalanın dolanın ihanetin, acımasızlığın altında artan korkular mı saklı?. Doğruyu söylemekten korktukça yalan, kaybetmekten korktukça ihanet, ezilmekten korktukça şiddet, kaçınılmaz mı oluyor acaba?

Sevgi kalkanı inceldikçe, sevgiye olan ihtiyacımız arttıkça, gücümüz azalıyor. O zaman da daha bir korkak daha bir ürkek oluyoruz yaşam karşısında. Doğruyu söylemekten korkmayan asla yalan söylemez. Keşke yılandan korktuğumuzdan daha çok yalandan korksak.

İnci Fügen Yılmaz
Mart 2002

Yorumlar

Başa Dön