Çapraz ateşlerde tutuyor bu kent bizi. Vurulunca
Düşemiyoruz. Düşünce kalkıp gidemiyoruz düş boyu.
Kan sızıyor en yufka yerlerimizden. Ardımızda kan izleri,
Önümüz pusarık bir sabah. Sağımız solumuz sobelenmiş
Aşkların yüzü. Bakışları yok bu aşkın. Bin bir yalan var
Gülüşünün kıvrımında.
Katmerlenmiş çizgilerde yitiyor duygular. Şapkası
Önünde bu aşkın. Yüzü yok. Yüzü yok ya; astar
İstiyor, hem de yalınkat mavisinden.
Ünlemine çığlık düşmemiş, cılk yumurta beyinli
Kurnazlıklar memleketi bu kent. İki yüzlü, bıçak sırtı
İlişkiler bulvarı. Yalama su başlarında pörsümüş popo,
El etek izleri dudak kıvrımlarında.
Öte dünya ama ille de bu dünya için mabetlerde
Saf tutan arka plan düşleri. Ahh, bizleri ne çok seviyor
Tanrılarımız, yarı Tanrılarımız. Secde ettikçe önlerinde
Yığınsal duyarsızlığımızla biz. Ahh, ne sağmal cennetliğiz
Bir bilseler... Biliyorlar, biliyorlar! ...
Sonsuz yalnızlıklar sarmalı bu kent. Denklemi
Kurulamayan çelişkiler sorunsalı. Asal sayılar
Yitirmiş asaletini. Pusula şaşırmış; yitik yön kuzey.
Aklı yok bu kentin. Sağduyusu sağır. Duyguları kör. Elleri
Kirli, Parmaklarının izini çalıyor güzel bir olasılığın
Alnına, bu günü dumur, yarını pusarık bu kentin...
Bu kent ölüyor sevgili. Bu kent çağıyla ölüyor. Yaktığı
Talan ettiği, kuruttuğu düşlerin vebali var boynunda.
Kalkıp gitmeliyiz sevgili. Yola düşmeliyiz. Hovardaca
Tükettiği zamanlarda bırakmalıyız bu kenti.
Kimliksizliğini, sevgisizliğini bir yafta gibi
Asıp boynuna; kalkıp gitmeliyiz bu kentten.
Deprem diyorum sevgili! ... Depremler çağı,
Başlayacak birazdan. Yetişmeliyiz. Depremler
Mavi çocuklar doğuracak örselenmiş
Rahimlerinden, yeni aşklar kuracak çadırlarda.
Yola düşmeliyiz sevgili! ... Yola! ...
Serpil Başak
] ]