Yolculuk
Hadi bana bırak tüm eski şarapları
Sen o engin mavilikte
Bir yelkenli ol bir martı.
Susmayan ziller vadisinde açan zambak olayım
Şarabın denizinde gemisi batmış bir kaptan
Tutunduğum tahta parçasında gemimim adı
Kayıtlı olduğu liman.
Nice şahane kaybedişler yaşadığım
Uğruna romanlar harcadığım geçmiş
Küsüp, asi olup dağa çıkmış.
Boşunaymış yedi düvele meydan okuyuşum
Aşkım benle yaşlanmış
Sus demişim boşuna asabiyetime
Asabım bana bozulmuş.
Uzun ama okunamayacak kadar
Destansı bir şiir yazmak istemişim
Her sarhoş oluşumda
Kasıklarımı avuçlayarak
Tüm dünyaya dokunarak
Bilime, tarihe, doğaya, hiçliğe ve her şeye
Tam başlayacakken
Baskına uğramış fırtınayla gemim
Savrulup şarap körfezine
Dost sandığım kayalara çarpılmışım
Bildiğim ve öğreneceğim tüm küfürleri
Savurmuşum
Yılan dillilere…
Oysa kimse demedi ki bana
“Yaşam sana sunulmuş bir hediyedir!”
“Yaşama sana sunulmuş bir hediyedir!”
Her saniyesiyle
Sen ki yaşamın varolmasının dayanak noktasısın
Sen olmadığında aslolan yaşam değildir
Başka bir şeydir
Bambaşka bir şey
Tanımlanmaya bile gerek duyulmayan.
Yaşam
Sana doğru, sen ve senden sonrasıdır
Sen
Miladısındır yaşam denilenin
Sen
İsa’sı, Muhammed’isindir gerçeğin.
“Yaşam
Sana sunulmuş bir hediyedir!”
Hediye avuçlarının içinde
Kanat çırpan bir kuş
Sen duyabildikçe onun yüreğini
İnanman gerekendir.
İnanırsan
Her sabah güneşle beraber
Yeniden kurarsın dünyayı, sevgiyi, emeği
Şarap denizinde yolunu yitirmezsin
Kaptan.
Canın ekmek arası
Doldurup nevaleyi yemek ister
Canın koşup
Ağaca çıkmak ister
Yapacak iş ister
Sevecek sevgili…
Kimse demezse demesin
Yaşamın sana sunulmuş bir hediye olduğunu
Hiç duymamış ol bu şiiri okuyana kadar
Hiç sarhoş olmamış ol
Hiç aşık olmamış ol
Hiç deliler gibi çalışmamış ol
Ne fark eder?
Sen,
Fark ettikten sonra bunu…
Sen, kaptan, sen
Miladısındır yaşam denilenin
Dindar ol
Dinsiz ol
Kadın ol
Erkek ol
Ne fark eder
Şarabi eşkıya ol istersen dağları tutan
Yılışık bir ibne ol istersen
Ne olursan ol
Sen, kaptan sen
İsa’sı, Muhammed’isindir gerçeğin
İstersen gel yitmiş ol
Ne fark eder?
Gel bu harca katık ol,
Yaşama
O en güzel hediyeye kaptan,
Sana sunulan…
Uzun
Ama okunamayacak kadar
Destansı bir şiir yazmak istemişim
Sözcükler, kelimeler kesmiş yolumu, yinelemeler
Virgüller kapan kurmuş, noktalar sınır
Uçurumlara dönmüş her mısranın sonu
Yoluma çıkmış ünlem, çelme takmış soru işareti
Yıldırmış tükenmez kalemin sürekli tükenmesi
Kavgalara girmişim kendimle boş yere
Boşuna belirtmemişler zaten “yazmak kavgadır” diye.
Belim bükülünce kaçmışım ya, nafile
Kapıdan, pencereden, eşikten, beşikten, camdan bacadan
Rüya, gerçek, sanrı, masal, anı, vecize
Dizilip durmuşlar karşıma; gardiyan, kelepçe
Nice sonra fark etmişim
Anlamışım,
Bütün bu yırtınışların
Neden benle varolduklarını
Beni bu kadar sevdiklerini
Tabancamdaki mermi olduklarını
Yorulup düştüğüm yerde yastık
Boğulacağım zaman tutunacağım sandık…
Zaman
En sabırlı öğretmendir
En kalın kafalıya bile
Bir an gözünü açabilse
Yaşamı anlatan.
Zaman ki zamanımızda iyice kocayan
İnansın maskarası olan
En güvenilir dostudur yaşamın.
Bir gölge gibi yanımızda
İntibak edebilmemiz için yaşama
Uğraşır didinir durur
İnsanla arasındaki
Naçar
Bir derin uçurumdur.
Uzun ama okunamayacak kadar demiştim
Destansı bir şiir
Şiirsel bir destan.
Uyan,
Yolculuk var.
Uyan,
Uyansana hey kaptan!
9 Mayıs 1996
Güzelbahçe
İzmir