Şimdi buraya ne kadar mutlu olduğumu ve her şeyin yolunda gittiğini yazacağım sanıyorsunuz demi? Hayır.
Bu defa sizi de kendime de kandırmayacağım.
Benden kilometrelerce uzaktaki bir adamın gözleri beni neden bu kadar ilgilendiriyor bilmiyorum. Ama bana
her ne yaptıysa birileri bunun çaresini hemen bulmalı.
Ölüyorum ulan, renkli dünyalardaki fahişler dikkatimi çekmiyor artık. Ceset kokusu istiyor burnum, onun cesedinin
kokusunu! Gözyaşı yerine kan akıtmak istiyor gözlerim, çünkü her iç çekişimde nefes yerine acı çekiyorum ben.
Uyanalı bilmem kaç asır oldu. Yine onlarca cevapsız arama ve bir kaç gereksiz mesaj var. Hepsini bir anlık
hırsla silip, sonra tüm gün boyunca acaba ne yazmıştı diye oturup düşünen bir nesilin temsilcilerinden
biriyim, merhaba.
Bana iyi bakın.
Üzgünüm ama dilim sizin duymak istemediklerinizle dolu. Lakin yine de bulmak isterseniz beni; ben yüreğiniz
attığı her yerdeyim. Köşe başı büfelerin hepsi benimdir mesela, akşam olduğu zaman tüm mezarlıklar, sokağın en karanlık
ücrası ve korkulan uçurumların en uç noktası evimdir benim.
Belki sen şu an, ne kadar tuhaf diye yazdıklarımı çözmeye çalıyorsun. Uğraşma dostum. Çünkü ben yaşadıklarını
tüm çıplaklığıyla anlatan, özellikle de çıplaklık konusunda doktora yapan insanlardan hiç olmadım. Dokunmak hayatımda
hep ikinci planda olduğu için onun hayatında da çoğu zaman ikinci planda olmak zorunda kaldım. Öncelikle
hisstetiklerini seviyordu o, sonra ise onlardan istediklerini alıp yine bana dönüyordu. Çünkü ben başkası için imkansız
değilken, onun için ulaşılmazdım. Bu benim bulunmaz hint kumaşı olduğumdan değil, istediğini hiç bir zaman vermeyeceğim
içindi. Unutamayacak biliyorum ki bunu sizde çok iyi biliyorsunuz. Ayda ya da yılda farketmez, dili beni anmaktan hiç
bıkmayacak.
Çünkü ben büyük tutuldum.
Çünkü hiç kimse benim kadar temiz sevmedi onu.
Çünkü ben ona giden kıvrımlı bir yoldum, o ise dikili taşın iki yakasında asılı kalan bir yolsuz.
BELİNA ÖZBEK