Zihnimizdeki Zor Hayat

Birçoğumuz hayatımızda her zaman yanımızda hissedeceğimiz ve bizi yarı yolda bırakmayacak diye düşündüğümüz sevgili diye tabir edilen insanları hayatımıza koyma mecburiyeti arıyoruz. İşte bu yüzden sürekli bir arayış hali hepimizin üzerinde mevcuttur. Kimileri sosyal medya üzerinden birilerini arar, kimileri ise okuldan, işten veya ortak arkadaşlar üzerinden kurulan muhabbetlerle birilerini hayatına sokarak yalnızlıklarını giderirler

yazı resimYZ

Birçoğumuz hayatımızda her zaman yanımızda hissedeceğimiz ve bizi yarı yolda bırakmayacak diye düşündüğümüz sevgili diye tabir edilen insanları hayatımıza koyma mecburiyeti arıyoruz. İşte bu yüzden sürekli bir arayış hali hepimizin üzerinde mevcuttur. Kimileri sosyal medya üzerinden birilerini arar, kimileri ise okuldan, işten veya ortak arkadaşlar üzerinden kurulan muhabbetlerle birilerini hayatına sokarak yalnızlıklarını giderirler
Ama şunun kesinlikle bilinmesi gerekir ki her ne kadar hayatımıza insanları sokup onlarla iyi veya kötü duyguları beraber paylaşsak da bizler her zaman yalnız olmaya mahkûm bir canlı olmaya devam edeceğizdir. Yalnızlık Allaha mahsustur sözü birçoğumuza göre kaçış yolu olarak görünse de yalnızız. Bu gerçeği hepimizin kabullenmesi gerekmektedir.
Hayatımıza katacağımız bu kişiler belki de bizleri somut olarak yalnız bırakmayacak ama şunu bilmemiz gerekir ki; bizler zihinsel olarak yalnızlığın o soğuk duvarları arasında hayatımızı idame etmeye devam eden canlılarız. Zihinsel olarak yalnız olduğunuzu kabullendiğiniz vakitte bir çeşit düşünsel değişiklikler ile hayatınızı şekillendirmeye başlayacaksınız. İşte bundan sonra atılacak adımlar önemli.
Zihinsel yalnızlığımızın farkına vardığımız o vakit somut olarak kendi hayatımıza soktuğumuz sevgilinin aslında varlığının sadece sıradan olduğunu görecekseniz. İşte zihinsel yalnızlığın farkına varan bu insanların bu zihinsel yalnızlıklarını en az düzeye indirmesinin iki yolu vardır:
Bunlardan birincisi ve kolay olanı somut olarak insanın yanındaki sevgilinin zihinsel olarak çektiğimiz yalnızlığa bütünleştirebilirsek bu zihinsel yalnızlıktan bir nebze olarak kurtulmamız mümkündür.
İkinci ve daha zor olan yol ise somut olarak insanın yanında bulunmayan sevgiliyi zihninde canlandırarak onu orada yaşatmasıdır. Şunu açıkça belirtmeliyim ki birinci yoldaki somut sevgiliyi zihninizde bulunan yalnızlık duvarları içinde yaşatabilirseniz ne ala ama somut olarak insanın yanında bulunan sevgili her hangi bir şekilde hayatından çıktığı zaman zihninin içindeki sevgili de zihninin içinden çıkacaktır.
Aslında birçoğumuz bilmeden somut olarak hayatımıza soktuğumuz bu insanları bilerek veya bilmeyerek zihnimizin içinde yaşatmaya çalışıyoruz. Kimilerimiz ise gerçekten hiç bu yola girmeyerek olaya tamamen somut tarafından da bakıyor. Ama bir şekilde zihnin içinde de soyut olarak varlığını sürdüren bu kişi somut olarak insanın yanında olan bu sevgili somut olarak hayattan çıktığı zaman. İnsanın zihninin içindeki soyut olarak yaşayan bu sevgili er ya da geç zihnimizin içinden uzaklaşıp yok oluyor. Birçok insanın sevilisinden ayrılma durumu sonrasında girdiği bunalım depresyon ve stres bundan kaynaklanır somut olarak hayatımızdan çıkan bu sevgili soyut olarak bir süre varlığını sürdürür ve bu somut olarak yanında olan sevgiliye alışan insan için bir felakete dönüşür.
Dediğim gibi er ya da geç somut olarak giden sevgilinin ardından soyut olarak zihnimizin içinde yer edinmiş sevgili de gitmiş oluyor. Şimdi gelelim ikinci yola; ikinci yol ise biraz cesaret işi doğrusu çünkü somut olan sevgiliden vazgeçerek tamamen soyut olana yoğunlaşmaya başlıyorsun. Çok az insan bu tür yola girmektedir. İnsan somut ilişkilerin samimiyetsizliklerinden sıkıldığı zaman zihninin içinde hep onun yanında olan onu yalnız bırakmayan ve onu seven bir sevgili yaratıyor ve onunla adeta konuşup dertleşip gülüşebiliyor.
Kimileri bu duruma belki iç ses diyecek kimileri ise bu duruma belki şizofreni tanısı koyacak. Her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki yalnızlığa alışan bir insanın zihninin içini de kurmuş olduğu bu türden bir hayatı neden şizofreni tanısı olsun ki? Burada öncelikle sorgulamamız gereken düşüncenin toplumsallaşmanın giderek artmasıyla birlikte artan yalnızlık çelişkisi olmalıdır.
Kapitalist toplumun bir ürünü olan popüler kültürün içerisine hapsolmuş insanlar giderek farklılıklarına rağmen giderek tek tipleşiyorlar. Ve tek tipleşme durumu da ister istemez kişinin özel hayatına yansıyor. Bu yansıma sonucu birçok insan aslında bir insan konumuna geliyor. Ve böylece popüler kültürün içerisine hapsolmayan veya hapsolmaktan kurtulmuş birçok insan benim belirttiğim ikinci yola yöneliyor. Bu ikinci yola giren insanlar ise popüler kültürün içerisine hapsolmuş olan insanlar tarafından çeşitli suçlamalar(şizofreni, deli, akli dengesi bozuk, psikolojisi bozuk v.b.) ile kaşı karşıya kalmaktadırlar.
Her şeye rağmen varlıklarını sürdüren bu insanlar aslında zihinleri içinde kurmuş oldukları bu hayat ile bir hayli memnunlar.
Şöyle söyleyeyim
aslında birine aşığım,
ama o kişi yok.
zihnimde tasarladığım,
ve hep yanımda olan birisi.
her şeye rağmen yanımda olan birisi.
aslında bu kişi hiç yanımda değil(somut olarak),
evet birine aşığım.
ona methiyeler düzecek kadar aşığım.
ama onun methiyelerimi dinlemesi imkansız(somut olarak)
aslında birine aşığım,
ve o kişi de bana aşık.
ben varım,
o da var.
ama biz yokuz.
aslında o da yok(somut olarak).
bir ben varım.
o da benim zihnimde.
aslında o zihnimde olduğu kadar,
yüreğimde de.

Başa Dön