Benim Filmimin Müziğini Sen Yap Müzik Tanrısı
Benim filmimin müziğini sen yap Müzik Tanrısı...
Sen denizi taşı bozkırlara,
Denizi taşı dağlara.
Benim filmimin müziğini sen yap Müzik Tanrısı...
Sen denizi taşı bozkırlara,
Denizi taşı dağlara.
Halikarnas Balıkçısı’nın izinde gitmeye çalışan bir Anadolu neferi olarak çok mutlu oldum ve umutla doldum.
Herkese tavsiyem, gidin ve izleyin bu muhteşem gösteriyi.
Sonra da Halikarnas Balıkçısı’nın en azından ‘Anadolu’nun Sesi’ kitabını okuyup, kolunuzun altına Homeros’un İlyada’sının Azra Erhat tercümesini sıkıştırıp Troya’ya gidin ve
İzin ver doya doya ağlamak istiyorum.
İçimdeki tüm kadınlar adına
Ağlamak...
Ağıtlar yakmak...
Hoşçakal Ayışığım!
Avucuma dünya güzeli, kocaman, yüce bir yürek koydun...
Ben onu hep sevdim,
Hep seveceğim...
Can dostum Hrant... Sen yaşıyorsun ve yaşayacaksın. Ne yaparlarsa yapsınlar, seni yok etmeyi başaramayacaklar!
Hani derler ya:
"Okuduğunu bile anlayacak kapasitede değil..."
İnanın, buna bile razıyım.
Okusun da anlamasın. Yeter ki okusun.
Rebetiko, çıkış noktası Batı Anadolu ve İstanbul olan bir müzik türüdür, Anadolu Rumlarının müziğidir.
Çok değişik evreleri olan bu müzik türü aslında acının, hüznün, vatan hasretinin ve dışlanmışlığın müziğidir.
Daha fazla saklayamayacağım...
Artık açıklamam gerek sanırım...
Ben meyhaneci oluyorum.
Selçuk'taki taş evimin bahçesini ve ilk katını meyhaneye çeviriyorum.
Sanırım hayatta yapılabilecek en güzel şey, tanıdığınız, sevdiğiniz herkese onları ne kadar sevdiğinizi yaşarken söylemeniz. Onlar gittikten sonra bir işe yaramıyor. Bugün gidin kimi seviyorsanız ona bunu bir şekilde söyleyin işte, ne bileyim. Şaşırtın onu, mutlu edin. Karşılığı gelmese de.
Siz de benim gibi zaman zaman yeni yerler keşfetmeyi ve buralara uzun vadeli takılıp kalmayı sevenlerdenseniz şimdi okuyacağınız mekân tam da size özel...
Bakıp sana hasret gidereyim
Sevginden sarhoş öleyim kapında…
Hrant,
Beni vurdular. Sana isabet etmeyen o dördüncü kurşun geldi tam benim kalbimin orta yerine girdi ve paramparça etti kalbimi, sonra da yoluna devam edip beynime saplandı. Orada duruyor. Hiç çıkmayacak.
İşte tam da bu noktada Hüsnü Şenlendirici’nin müziğini ebru sanatına benzetebiliriz. Müthiş bir kültürler buluşması ve bunu da kendisi müthiş bir şekilde iç içe geçiriyor. Yadırganır normalde böyle şeyler, ama onun nefesinde, ruhunda bu tam bir uyuma, harika bir akışkanlığa ulaşıyor.
Feminist denince benim kuşak ne anlar(dı)? Benim kuşak dediğim, 78’liler de denen Kayıp Kuşak diye adlandırılan, 1956 – 1964 arası doğup, geniş bir yelpazeye yayılan 68 kuşağının ardından gelip ezilmiş olan kuşak...
Çok zaman önceydi... Boğaz’da dalgın dalgın araba kullanıyorum. Aşiyan’a geldim, Bebek göründü ve trafik tıkandı. Adım adım ilerliyoruz. Radyodan bir müzik yayılmaya başladı, arabanın içinde şöyle bir dolanıp ruhumun en derin köşelerine iniverdi bir anda nağmeler... O ne güzel klarnet öyle diyorum içimden. ‘Istanbul Istanbul Olalı’ çalıyor...
Türk Mutfağı ve Osmanlı Mutfağı denince benim aklıma tek isim gelir: KONYALI
Bir gün kulaktan kulağa bir haber yayılmaya başladı. Márquez yeni bir roman yazmıştı ve ilk Küba’da basılacaktı. Bu sebeple de Küba’ya gelecekti. O anda ne düşündüğümü bugün gibi hatırlıyorum. ‘Demek ki ben buradayken gelmiş, Fidel’
Ben galiba onun ölümsüz olduğunu düşünüyordum.
Anadolu'yu bu kadar seven, Troya için sağlığını ve tüm yaşamını, hatta akademik kariyerini bile ortaya koyan bu adam ölmezdi canım. Ölemezdi. YOK!
‘Şu kedilere bak, ne kadar uzun bacakları var hepsinin’ diyorum Ayhan abiye. ‘Bütün Türk kedileri uzun bacaklı, bizim oradakilerin hepsi bastıbacak demişti bana bir Alman turist bir defasında’ diye ekliyorum. Sadece Ayhan abi değil
Ne güzel aydır Nisan! En sevdiğim ay... Nasıl sevmem? 11 Nisan doğum günüm ve Şanlıurfa’nın kurtuluşu, 17 Nisan Halikarnas Balıkçısı’nın doğum günü, 15 – 22 Nisan Turizm Haftası, 20 Nisan Birecik (Şanlıurfa) Kelaynak Festivali, 21 Nisan
Bozkırlardır gözleri...
Cumhuriyet dönemi fotoğrafçılarından Kemal Everi’nin torunu olarak Bebek’te dünyaya geldi. Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra Viyana Üniversitesi’nde okudu. Türkiye’ye dönmeden önce bir müddet Küba’da yaşadı.
Hayatını dolduranlar mesleği rehberlik, arkeoloji, tiyatro. Yazılar, makaleler, tiyatro oyunu yazıyor. Almanca ve İspanyolca’dan çeviriler yapıyor. Fotoğraf sergileri var.
Kedi delisi. İki İran kedisi var; Lady Macbeth ve Othello.
Hayatındaki pek çok şeyi Halikarnas Balıkçısı’na duyduğu büyük sevgi belirledi. Gerçek bir Istanbul’lu olmaktan gurur duyan bir Anadolu aşığı.
Almanca rehberliğin yanı sıra Istanbul Rehberler Odası yönetim kurulu üyesi, Turist Rehberleri Birliği’nin yayımladığı Crossroads dergisi yazarı ve yayın kurulu üyesi, Mardin Çalışma Grubu’nun kurucusu ve başkanı.
Şimdilerde bir televizyon programı hazırlıklarında.
Yaptığı her işi 12 Ocak 2003’de tam 25. doğum gününde kaybettiği, hayatının en büyük aşkı, milli sutopçu yeğeni Caner’e ithaf ediyor.
Istanbul
Saydam, cesur ve dürüst olmaya çalışan
William Shakespeare, Gabriel Garcia Marquez, F.G. Lorca, Hermann Hesse, Max Frisch, Paul Auster, Jean Paul Satre, Can Yücel, Özdemir Asaf, Edip Cansever, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Murathan Mungan
Cevat Şakir Kabaağaçlı
Veganlık üzerine tek Türkçe blog