Hatice Öztürk

Alacakaranlık

Hiç olmadığım kadar kötüyüm…
Beynimdeki ve yüreğimdeki bütün yüzlerin bir ölünün yüzüne dönüşmesi ve o ölüyü bu kadar özlüyor, “onu” özlemek eylemini de bu kadar garipsiyor olmam kaldırabileceğim bir durum değil sanırım. Yılların yorgunluğu bir gecede üstüme çökerken benim aslında ona ne kadar âşık olduğum söyleniyor

Kent Parçaları

Sokaklar, caddeler, evler, çocuklar ve ıslak yavru kediler. Savunmasızlığına, terk edilmişliğine, acınası hallerine ve soğuk kaldırım taşlarına bakmalıyım kentin, ilk kez görüyormuşçasına. Yaralarına dokunmalıyım tek tek, keşfetmeliyim. Parçalara yüzümü sürmeliyim, karışmalı gözyaşlarımız.

Bir Mağlup, Bir Galip

Herkesin bir öyküsü var. İşte o öyküleri bilmeyi istedim ben sadece, çocukken de, 15–16 yaşında bıyıkları henüz terleyen bir delikanlıyken de meraklıydım hikâyelere. O yüzden farklı insanlarla tanışmayı çok severdim. Tanışma konusunda da şimdikinden çok daha iyi olduğum çevremdeki insanların sayısına bakılacak olursa gün gibi ortada.

Bir Küçük Serencam

Güzel ve zarif olduğuna çoktan karar vermiş olmamla ayak bileklerini merak etmiyorum bile… Yüz hatları ne kadar düzgün, ağzı burnu ne muntazam. Çekiciliğine rağmen yanına kimsenin yaklaşamadığına bahse girerim. Çünkü güzel gözlerin elasından bile kızgınlık, hırs, inatçılık eksik olmamış hiç.

Düş (Ün) Sel Tören

Bir de göremediklerini düşündü. Onları da yazmak istedi, üstü kapalı da olsa onlara da gönderme yapmak istedi, hiç değilse az buçuk ferahlamak adına. Olmadı. Görünmeyenleri, görmek istediklerini, görebilmek başarısına erişemediklerini, bir de görüp görmezlikten geldiklerini…

Büyümeye Çalışırken...

Yüreğinin dolup taşması karşısında, dudaklarından dökülemeyen iki çift sözcüğün şaşkınlığı ve mahcubiyetidir zor olan, susmaktır mecburiyetten; genelde kelimelerle iyi anlaşmana rağmen, onlara söz geçirememektir bir türlü.

Biz, Yazarken...

Potansiyel bencil değil miyiz bizler? Doğuştan getirmiyor muyuz bu özelliğimizi? En çok kendimizi ve bize ait olanları önemsemez miyiz aslında? En çok kendi düşüncelerimizi, kendi ailemizi, kendi vatanımı, dostlarımızı, sevdiklerimizi…

Basitliğin İçindeki Karmaşa

Şeffaf, temiz, pembemsi bir rengin içinde, tam ortada bir koyuluk var. Gittikçe büyüyor mu ne? İzin vermemem lazım… Bazı şeyler izin almıyor gerçekleşmek için. Geleceğini bilmek bir işe yaramıyor ki.

Kurmaca

Yüklemler yerini beğenmiyor, özne zaten eksik. Madem öyle tümleçleri de boşa harcamayalım. Tümleçlerle anlaşamadığı zamanları oluyor insanın. Sorulmayan şeyleri söylüyor bazen tümleçler. “Şimdi onu sorduk mu?” demek geliyor insanın içinden. Sorulmayan şeyleri duymak tahammül edilmesi gereken bir durum oluyor bazen.

Soru İşareti Seviyorum Seni!

İyimserlik de bazen aşılması güç tehlikeli durumlar yaratabiliyor. Hayal kırıklıkları gibi...
Hayal kurarken kötümser olunur mu hiç? Kimin hayallerinde kötüler kazanır ki... Hayallerinde kötüleri kazandıranlar ya kötüler ya da hayal değil başka şeyler kuruyor olabilirler. Bazıları ise iyilerin yalnızca hayal dünyalarında kazandıklarını söyleyebilirler.

Düşündüm Düşümden Ayrı Kaldım

Kuşlar kanat çırpsa, gözümün bakmaya yetmediği engin denizin üstünde. Hafif bir rüzgâr esse ama üşütmese…
Üşütse bile, bir bardak sıcak çaya sığınmalıyım, üşüdükçe daha sıkı kavramalıyım bardağı…
Hüsnü Arkan’ın sesini duysam arada bir:
Bir dokun bin ah dinle, döner dünya dert içinde

Sokak...

Bir ses duyuyorum çok uzaktan...
Sonu mutlu biten kaliteli bir romantik komedi filmi izlemişizdir...
Bir şeyler bulmuşuzdur kendimizden, mutlu olmamıza yetmiştir ya hani...
Filmin bitiminde kadife sesli, sesi sanki uzaktan gelen bir erkek şarkıcı yalnızca gitar eşliğinde söyler şarkıyı. Müzik akar gider,

Başa Dön