Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Kameri takvimle Ramazan Ayı, Türkiye toplumunun ortak dini değerlerine vurgu yapan bir aidiyet sembolü olarak her zaman öne çıkarılmaktadır. Türkiye’de yaşayan insanların yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu savıyla, yazılı ve görsel basında sürekli olarak Ramazan’ın kutsallığından, oruç tutmanın en önemli ibadetlerden biri olduğundan dem vurulmaktadır. Türkiye’de yaşayan insanların hepsinin oruç tuttuğu varsayımından hareket eden bu düşünüş biçimi açıkça totaliter bir toplum tahayyülünün tezahürlerinden biridir. Türkiye toplumunda sadece Sünniler yaşıyormuş gibi, bu dinsel kimliğin inancına özgü değerler genelleştirilerek toplumun tümüne dayatılır. Demokratik toplumlarda her bireyin yaşam biçimine saygı gösterilir ve serbestçe ibadet yapmasına imkân tanınır. Olması gereken budur. Fakat toplumumuzda, bahsedilen demokratik teamül çiğnenir ve sadece Sünnilerin inanç biçimine saygı gösterilir. Diğer dinsel azınlıkların inançlarını serbestçe yaşama arzuları Sünni İslam’ın insafına bırakılır. Buradan hareketle Türkiye toplumunda Sünni-İslam olmayan unsurların dinsel tahakküm altında oldukları sonucuna ulaşmak mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk kabul edildiği tanımı aslında eksiktir. Bunun bir de yazılı olmayan fakat bilfiil uygulanan diğer bir boyutu vardır. Türk tanımında eksik olan yan “Sünni İslam inancını benimseyen kimse” ibaresi olmalıdır. Devletin asli unsuru olan ve devlet kademesinde ilerlemenin temel şartlarını taşıyan sadece Sünni-Türk insan tipidir. Dolayısıyla devlet aygıtını elinde tutan Sünni-Türk insanının inanç biçimi de kamusal alana hâkim olmaktadır. Böylece diğer inançların meşruiyeti de ortadan kalkmaktadır. Aslında çok iyi bilinmektedir ki, bu toplumda Alevilerin yüzde doksan dokuzu oruç tutmamaktadır. Aleviler deyince de yaklaşık olarak sekiz, dokuz milyonluk bir kitleden söz etmekteyiz. Küçük bir Avrupa ülkesi nüfusuna eşdeğer bu kitlenin dinsel tercihi yok sayılarak, çoğunluğu teşkil eden Sünni inancına teşmil edilmektedir. Özellikle, televizyon izlerken, Ramazan’dan oruçtan bahsederken düşündüm. Ramazan bizim için, Alevi toplumu için ne anlama gelmektedir. Kendi kendime sorduğum bu soruyu da hemen cevapladım. Ramazan Alevi toplumu için bir kâbustan başka bir şey değildir. Olağan hayatın akıp gitmesine engel olan, kamuya açık yerlerde insanların günlük yeme, içme gibi ihtiyaçlarını bile karşılamakta oldukça zorlandıkları, dinsel fanatizmin yer yer teröre dönüştüğü olağanüstü bir aydır. Bu ayda olağan yaşamını idame ettirmeye çalışan insanların başlarına ne geleceğini ancak “Allah” bilir. Bu itibarla Ramazan Ayı, Türkiye toplumunda farklılıkların tebarüz ettiği, farklıkların zenginlik değil birörnek toplum tahayyülünün önünde engel teşkil ettiği bir ay olarak değerlendirilmelidir. Denilebilir ki, her inanca eşit mesafede olunmalı ve saygı duyulmalıdır. Doğrudur. Sünni İslam inancının gereklerinin yerine getirilmesine hiç kimsenin engel olmadığı gayet iyi bilinmektedir. Fakat aynı anlayışı karşı taraftan beklemek de hakkımız olduğu halde ne yazık ki aynı hassasiyeti göremediğimiz gibi tersine baskıya bile maruz kalabiliyoruz. Ramazan ayında oruç tutmayan insanlar ötekileştirilir. Oruç tutmayana da saygı gösterilmesi gerektiği görmezden gelinir. Zira ikiyüzlü bir hoşgörü anlayışıdır söz konusu olan. Böyle bir düşünce şekli, bırakın insan haklarını dinsel düşünüş ile bile çatışma halindedir. Hoşgörünün İslam dini için vazgeçilmez önemini Yunus Emre “yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü” vecizesiyle dile getirmiştir. Buna mukabil Sünni İslam için hoşgörü kavramına fiiliyatta yer yoktur. Ramazan ayında oruç tutmayanlar şiddetli bir biçimde cezalandırılırlar. Bıçaklanarak öldürülürler, ırmaklara atılırlar, şiddetin her türlüsü fütursuzca uygulanır. Durum bu şekilde ortaya konulduğu zaman da, “birtakım kendini bilmezlerin yaptığı, genellenemeyecek tikel bir olay” olarak yorumlanır. İslam’a özgü dinsel fanatizm hiçbir zaman kabul edilmek istenmez, yapılanlar görmezden gelinir. Bu anlamıyla bırakın Ramazan’ı, İslam dini, Alevi toplumuyla Sünni toplumunun ortak paydası değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır. 2011 Yılı Ramazan Ayında(Ağustos) yazıldı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Akakiy Akakiyeviç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |