"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Parasız yaşam olmaz! Oy almadan iktidar olamazsın! İyi pas almazsan gol atamazsın! İlk bakışta bu olgular doğru da… Fakat. Parasız yaşam olmaz ama, az parayla olur. Yeterli oy alamazsan iktidar olamazsın, tamam da muhalif olarak yurda hizmet verebilirsin. İyi pas almadan, yani asistin olmadan gol atamazsın. Futbolda doğrudur da, gerçek hayatta atarsın efendim atarsın, kendi gayretinle, sabırla gol de atarsın. Dünkü yazımda oy kapma yarışını yansıtmaya çalışmıştım. Gene aynı konu üstünde duracak olursak, önümüzde koskocaman örnek olduğunu görürüz. Yüce Atatürk, hiçbir oyu yokken, kendine taraftar, devrimleriyle birlikte yeni bir ülke yarattı. Demokrat Parti de dört kişiyle yola çıktı, arkasına tüm ülkeyi alarak, 10 yıl yönetti. İdeal aklın emrettiği ilerleme olsaydı çok yıllar iktidar da kalacak, ne zaman daha müreffeh yaşam vadeden fikirler gelirse, o partiye iktidarlığı, hükümet kurma yetkisini devredecekti. Günümüzde de Demokrat Parti gibi, fakat değişik şartta Adalet ve Kalkınma Partisi hükümet olmuştur. Belli bir partinin hükümet kurup iktidar olması değil, önemli olan topluma iktidar olmasıdır. Toplumun iktidarı demek statüsü içinde protokol oluşturmak değil, üst yargıdan, yargının en alt birimine; meclisten, devletin tüm bürokrasine; teknolojisinden, teknokratına; eşrafından, esnafına dek iktidar olmaktır. Yoksa ‘memurum işini bilir’, ‘dün dündür, bugün bugündür’ yutturma sözleriyle, sen orada yürüt, ben burada yürüteyim ahlaksızlığıyla değil. Oy yerine, soy aradığımız günler de gelecek elbet. Sağlık, teknoloji ve tesis bakımından, cumhuriyetin ilanından bu yana gerçekten altın bir çağ yaşamasına rağmen, girin en dip yerlere özel, tüzel tam gün karmaşası yüzünden bazı operatörler ürolojide hastalara sorunlar yaşatıyor. Sağlık Bakanımız bunlara müdrik. Afrikalı, ‘Türkiye’den doktor geldi’ diye sevinen bir ortamda, Türkiye’de yaşayanlar da, ‘Avrupa’dan operatör doktor geldi’ sloganıyla sevinecek. Önemli olan oy aramak değil, hakkıyla soy aramak. Birden fazla parti olarak 1946 yılında yapılan ilk milletvekili seçimini hatırlıyorum. Çalıştığım matbaanın sahibi çalışan işçilere 50’şer lira dağıtarak, komşularımıza da kendinin propagandasını yapmamızı isteyerek, kendine ailecek oy verilmesini istemişti. İnsanın pratik zekası, bunun normal olduğunu, özgür demokratik tanımın ilk yıllarında normal karşılayabilir, ailelere yardımın ne zararı vardır diyebiliriz. Ne yazık ki, delege, yandaş, oy almak için işe yerleştirme vaadi bugünlere dek gelmiş, Devlet çarkı dönmez olmuştur. Bu yüzden bazı okullar arka bahçe, kamuya ait kuruluşlar çiftlik, bunca gizli yerler saltanat sürme, söğüt gölgesi olmuştur. Zarar boyu aşıp, taşınamaz hale gelince de satan satana özelleşme kamuflajıyla elden çıkarılmış, kambur attık diyerek işsizlik kamburunu topluma yüklemişlerdir. Bugünü de 1 perdelik oyunla yansıtayım. Kültür Bakanlığında bir daire. İçeri yaşlıca bir zat girerek, bilgisayar başındaki genç bayana, yazmış olduğu kitabı için bandrol alacağını söyler. Genç bayan yaşlı zata bir form vererek doldurmasını ister. Adamcağız gözlüklerini takarak formu doldurmaya başlar. Genç bayan : Biraz çabuk doldur amca! Adam içinden lahavle çekerek, yakının da oturan erkek arkadaşından bir soruyu anlamak isteyerek elindeki formu uzatır. Erkek memur ilgilenmez. Genç bayan kendisine sorulmasını ve çabuk doldurulmasını hatırlatınca. Formu dolduran zat : “Buraya bandrol için gelenlere hep böyle mi davranıyorsunuz?” diyerek saatine bakar…. Genç bayan : “Siz sanıyorsunuz ki beş buçukta çıkıyoruz, servis araçları parkta olduğu için beşte çıkıyoruz” “Eskiden böyle yapılmıyordu” “Daha önce yazılmış kitabınız mı var” “Evet” “Söylesene amca” “Sormadın ki söyleyeyim” “Form doldurmaya gerek yok” diyerek formu geri alır. Bilgisayardan eski kaydı aramaya başlar genç bayan... Adamcağızın kafası ilgilenmeyen erkek memura takılır, sorar : “Siz ne iş yapıyorsunuz burada” “Hiçbir iş yapmıyorum, aydan aya gelip maaşımı alıyorum, bugün de bunun için geldim” “Çalışmadan maaş almak var mı?” “Seçimden sonra yerime başka memur alındı, yapacak işim olmadığı için, aydan aya gel maaşını al git” dediler. Genç bayan bilgisayarda işini bitirip, bir kağıt uzatarak : “ Anafartalar Caddesindeki eski adliye binasından bandrol alabilirsin” Adamcağızın kafası adam akıllı karışmıştı. Asansöre yürüdü yukarıdan inen lebalep dolu asansöre binince, karşısında burun buruna olduğu adama, dairede yaşadığını, genç bayanın söylediklerini anlattı. Dinleyen adam : “Daha iyiye amca, yarım saat önce çıktığımız, günlük işlerimizi devletin telefonu, bilgisayarı ile yapıyoruz, hiç olmazsa devlet bizden yarım saat önce kurtulmuş olur.” deyince, adamcağız içinden söylenir : “Tüy dikecek yeri kalmamış” Yıl 2004 Kültür Bakanlığı Ankara.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haydar Köprülüoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |