Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
"Bir yıl daha ölür gün batımında Düşerse bir karanfil” Bir zamanlar adı Akşam olan bir gezgin varmış. Diyar diyar gezer,büyük küçük ayıt etmez, edindiği bilgileri herkesle paylaşırmış. Sadece Semerkant şehrinde öğrendiği bir bilgiyi söylemezmiş kimseye. Bir hayal uğruna yola çıkan, memleketini, sevdiklerini ve biricik aşkı Elison'u o hayal uğruna terk eden Akşam, ne zaman Elison'u anımsasa gözlerinde yaş birikir ve dudaklarında hep şu dizeleri yinelermiş: “İpek gibi sarı saçlarınla yaktın beni ayrı düşürdü ikimizi de düşlerim içimdeki cenneti veren gülümsemenle Elison'um son bir kez uzat ellerini ki ateşe dönen ruhumu söndüreyim” Akşam, bir kış mevsimi, güneş batarken, garip bir şehre girmiş. Bu şehrin insanlarının yüzlerinde bir şey eksik diye düşünmüş içinden. Ama bu eksikliği bir türlü çıkaramıyormuş. Yorgun olduğu için bir hana girmiş. Hancıya camından gün ışığı girmeyen bir oda istediğini söylemiş. Hancı da öyle bir odamız yok ama bodrum katında izbe bir yer var, istersen orayı sana hazırlayayım,demiş. Akşam, tamam orayı hazırla ama ne olursa olsun gece boyunca kovuğuma ışık girmesin,demiş. Mum ışığı bile istemiyorum, tamam mı hancı,demiş. Hancı da tamam demiş ama bu ziyaretçinin ışıktan niye bu kadar kaçındığına anlam verememiş, söylene söylene oradan uzaklaşmış. Zifiri karanlıkta yüzlerdeki eksikliği düşünüyordu Akşam.Bu yüzlerde diyormuş mutluluk eksik, evet huzur içinde olan bir insanın yüzündeki tebessüm eksik.Hemen yatağından fırlamış Akşam,kendini sokağa atmış. Kalabalık bir yere gelmiş önce kendini tanıtmış, eğer kendisini dinlerlerse onlara öğrendiği bir hayat deneyimini anlatacağını söylemiş. İnsanlar da “Tabii dinleriz” demişler. İsfahan'daydım diye söze başlamış. Epey acıkmıştım,dizlerimin yürümekten dermanı kalmamıştı. Yıkık bir evin eşiğine yığılmıştım.. Biraz nefes aldıktan sonra yığıldığım yeri gözlemeye başladım. Bu harap evde garip bir şey sezinliyordum. Kolonlardaki işlemeler bir zamanlar bu evin haşmetli bir yapı olduğunu söylüyordu bana. Biraz daha dikkatlice baktığımda bir Kuran harfleriyle bir yazı gördüm. Zorlukla kalktım yerimden. Yazıya doğru gittim. Duvardaki tozları elimle bir temiz sildim. Biraz da üfleyerek daha okunur hale getirdim yazıyı. Dinleyenlerden birisi, peki ne yazıyordu, duvarda diye sordu. Akşam, sanki duymamış gibi şöyle devam etti, “Hayal Ettirmek İşte Gerçeğim Budur Benim” diye yazıyordu. Bu sözün manasını düşündüm. İçimden dedim ki bu bir şairin evi olmalı. Bu arada karnım açlıktan çok gürültülü bir şekilde gurulduyordu. Oradan geçen bir atlıdan yanında yiyecek olup olmadığını sordum, eğer varsa parasıyla satın alacağımı söyledim. Atlı da paraya gerek olmadığını yiyeceğini paylaşacağını söyledi. Ben de dedim ki bu iyiliğine karşılık vermeliyim. Hayat boyu mutluluk ister misin dedim. O da dedi ki kim istemez. Bu arada kalabalığın hepsi hep birlikte”kim istemez” diye bağırdı.. Ben dedim ki “ Kızıl gagalı turna kuşunu bul, ondan bir tüy al, o tüyü mürekkebe batır, şunu yaz: “Ben aşkım” Atlı da sen o delilerden misin dedi.. Ne demek istediğini anlamıştım. Dedim ki, sana yolu gösterdim,.şimdi senin ihtiyacın olan üç şeyi söyleyeceğim: Birincisi, bana inanmalısın. İkincisi bu yolda cesur olmalısın. Üçüncüsü sabırlı olmalısın. Atlı düşünceli olarak oradan uzaklaşırken ben atlının bana bıraktığı yemeğini yiyordum. Hana geldiğimde hemen uyudum. Ertesi gün hancını yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Bu bana mutluluk verdi. İnsanlara bir amaç vermek, güzel düşler aşılamak, işte benim gerçeğim... Bir yıl daha bitiyor bugün. Geriye döndüğümde günlerimin hep akşam olduğunu hep kendimin ışığını aradığımı,ama cesur olamadığımı gördüm. Benim için “aşk”sız bir yıl daha. Ruhumdaki gezginliğe devam. “Son elim” ne olacak “kim” olacak alacakaranlık... 2011 Türk halkı için de epey badireli geçti. Özgürlükler kısıtlandı,birçok değerli gazeteci içerde. Zam üstüne zam geliyor. Halkın çoğu açlık sınırının da altında.. Gel de Nasrettin Hace'yı hatırlama şimdi.. “Nasreddin Hace penceresinin önünde oturmuş sokağa bakarken, sokakta bir cenaze alayı belirmiş. Cenazenin arkasından giden ölen kişinin karısı erkeğinin ardından : -Karanlık yerlere gidiyorsun! Gittiğin yerde ne ışık var ne ateş!.. Ne yiyecek var ne içecek!. diye feryat ediyormuş. Bunu duyan Hace karısına: -Avrat , demiş, kalk kapıyı sürgüle. Bu cenaze bizim eve geliyor” 2012 öyle görünüyor ki daha zor geçecek. Neyse sözü fazla uzatmayayım. Her gönül çiçeğinin yeni yılını kutlar, sağlıklı ve huzur dolu bir yaşam dilerim,sıhhatle...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Göktu Kara, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |