Renkli, keçeli kalemlerimle boyalıydı çocukluğum. Sarılarla pembeler, kırmızılarla maviler hakimdi buruşuk kağıtlarımda. O dünyada renkler gerçekte hiç olmadığı kadar canlıydı. Ve o dünyada kağıtlar buruşsa da asla yırtılmazdı.
Şekil şekil bulutlar vardı sarı gökyüzünde. Lolipoplar pembe çimlerin arasından uzanırdı.Ağaçlarda her çeşit şeker yetişirdi ve süt kokardı nehirler. Pürüzsüzdü. Hevesliydi. Neşeliydi. Rengarenkti.
O dünyada, gerçek olamayacak hiçbir şey yoktu. Deniz kızları ile yüzer, iyi huylu ejderhalar ile gökyüzünde gezerdim. Devlerin omzuna biner, perilerle birlikte sihir yapmayı öğrenirdim.Kanatlarım vardı ve bir asam... Uçabiliyordum ve suda nefes alabiliyordum. O dünyada her şey mümkündü ve ben o dünyada her şey olabilirdim. Gözlerim açıktı ve her şeyi net olarak görebiliyordum.
Ve büyüdüm.
Keçeli kalemlerimi bir çekmeceye kaldırdım. Gri gökyüzünün altında, çimenler yerine asfaltın üzerinde buldum kendimi. Sadece iki bacağın beni götürebildiği yerlere giderken, iki kolumda taşıdığım yükler o denli ağır geldi ki asamı bile kaybettim. Ve en kötüsü de, sadece iki gözümün gördüğünü görebilmekti. Tüm netliğimi kaybettim. Ve kendimi bu pürüzlerle dolu, hevessiz, tüm neşesini kaybetmiş, gri dünyada buldum.