Hiç unutmam;son sınıfın sonlarına doğruydu. Yarın müfettiş gelecek diye haber almıştı öğretmenimiz.Bize sıkı sıkı tembihledi: Yakanızı yıkayın, banyo yapın, saçınızı başınızı tarayıp gelin, diye. Her dediğini yapardık öğretmenimizin. Eve gidince denilenleri yaptım bende. Kömür ütüsü ile ütüledim yakamı ve önlüğümü ...Ütüsü bozulmasın diye bir minderin altına yatırdım yakamı. Önlüğümü çiviye astım.İçimdeki heyecanı bastırıp biraz da ders çalıştım ardından.Tastamamdım artık!.
Sabahleyin annemin işlerinin çokluğundan olacak, saçlarımı ördüremedim bir türlü. Derse geç kalmayayım diye acele etmiş olacaktım ki yakamı takmayı unutmuştum. Olacak şey değildi bu!.Zilin çalışıyla birlikte daldık sınıfa. Az sonra öğretmenimizle birlikte iri-yarı birisi girdi içeri. Ayağa kalktık hep birden. Önce “günaydın!..”, ’sağ ol!.’ dememizden sonra da “oturun!..” dedi bize. Öğretmenimiz yoklama yaptı daha sonra. Her gün yapılırdı bu!..Adımız söylendiğinde ayağa kalkıp ‘BURADAYIM!..’ derken kişiliğimiz gelişirdi bir bakıma.Dünyada var olmanın ilanını mühürlerdik sesimize..ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ ilişkisini başlatan ilk yan yanalıktı yoklamalar..Sınıfa ısınmaktı, insana karışmaktı yani..
Adımı duyar duymaz “buradayım!” demek için ayağa kalktığımda, öğretmenimiz fark etmişti yakasız olduğumu. ”Yakan nerede?” dedi. ’Unuttum öğretmenim!’ dedim, önüme bakarak.”Nasıl u.....?” diyecekti ki Müfettiş Bey araya girdi. ”Olsun, yok zararı..”diyerek sözünü kesti öğretmenimin. Sanırım önlüğümün yamalarını görünce, yakamın olmadığına karar vermişti. Başka bir açıklaması yoktu bunun!..
Of!..Gözlerim doldu gene...Oysa bahçedeyim şimdi, sınıfta değil..!Tahta bir masada oturmuş bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Bulutlara bakmaya başladım yazma işini bırakıp. Hazan ya dışarısı!..’Gök gürler mi’ diye merak ediyorum ...
Ağlamak için.
(devam edecek)