Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu Küçük Jojo bisiklete biniyor. Küçük Jojo sokakta geziyor. Dikkaaat şov başlıyor. Tıpkı Ayşegül tatilde serisi gibi. Jojo’nun ufak tefek bir kukla, aslında “siyah bir sinek” olduğuna bakmayın o bu gösterinin vazgeçilmez yıldızlarından biri. Soyadı da İspanyolcadan İtalyancaya çevrilmiş. Jojo Golendrini. Kısaca Jojo afili bir yıldız. Sahibi yani oynatıcısı Christophe, beş yıl Arjantin’de yaşamış bir kukla sanatçısı. Yaşadığı şehri, semti o kadar sevmiş ve benimsemiş ki o yerlerin havasını, atmosferini gösterisine taşımış. İzmir Güzelyalı Kültür ve Sanat Merkezi’nin sahnesindeyiz.Teatro Golondrino “sineklerden oluşan bir şov” sunuyor. Sanatın evresel dilini başarıyla seslere dönüştüren kukla sanatçısı Christophe Golondrino, “Jojo Golondrino’nun Maceraları” oyunuyla hayalindeki sokağı ve karakterleri sahneye taşıyor. Geçen yüzyılın başlarında Arjantin sokaklarını süsleyen sokak lambaları, 3864 numaralı Constitucion markalı sokak tabelası, Brumaire boğaz pastili kutusu, geçen yüzyılın başından kalma tahta bir bavul, 1920’lerden kalma bir radyo (Christophe’un babasından kalmış), üzerinde “Coffee Shop 5 Cent Open 24 Hours” yazılı metal bir tabela, Lgons Tea yazılı bir metal kutu ve üç büyük valiz bu çılgın, bu çok renkli dekorda ilk göze çarpanlar. Kapağı açık, her daim yola çıkmaya hazır, bütün eşyaları muntazam içine almaya müsait bir bavul. Bir kavuniçi ve bir koyu yeşil çok eski seyahat çantası. Bütün bu nesneler geçen yüzyılın başında sergilenen müzikalleri anımsatıyor. Sahnede 1920’lerin havası . Öylesine bir sokak manzarası. Kahve rengi kapağı açık bavul sıradan değil. Onu özel yapan hikayesi. 1920’lerin yıldızlarının el ilanları, o dönemin magazin haberleri, tiyatro, müzikallerin el ilanları ve reklamları bavulun kapağının içine yapıştırılmış. Christophe bir gün alış veriş yaparken arkadaşlık ettiği küçük oğlan çocuğuna eski tahta bir bavul aradığını söyler. Birkaç gün sonra oğlan çocuğu elinde şu anda gösteride kullandığı bavulla çıka gelir ve bavulu Christophe’a hediye eder. Sanatçı eski aile yadigarlarını, arkadaşlarının hediyelerini, eskicilerden aldığı unutulmuş nesneleri, Bounes Aires’te oturduğu sokağın “sokak tabelasını” bir araya getirerek gösterisinde tekrar yaşanır kılıyor. Diğer çay kutusu, boğaz pastili kutusu ve “5 sente 24 saat açık kahve tabelası” ise eskici pazarından alınma. Küçük valizler büyükbabasından miras kalmış. Üzerinde Cafe de La Plage yazısı olan kırmızı alet kutusu, Bounes Aires’de tanıştığı bir arkadaşından hediye. Çok eski, yer yer aşınmış, paslanmış görünümüyle görmüş geçirmiş bir hali var. Sahnede hasırın üzerine serdiği çeşitli dönemlere ait bu eski zaman nesneleri basit eşyalar olmaktan çıkıp özel bir kimliğe dönüşüyor. Sokak Tabelasını hasırın kenarına koymuş. Christophe’un sokağı, kuklaların nefes alıp verdiği, kendilerini var ettikleri sokak bu noktadan itibaren başlıyor. Müziği, atmosferi, eşyaları ile burası artık 1920’ler, hadi bilemediniz 1930’lardan kalma bir mahalle. Hala dokunaklı, naif ve dokunulmamış hissi veren korunaklı bir dünyanın adresi. Modern zamanların boğucu havasından sıkılanlar için taze bir nefes gibi. İlk olarak kocaman Milo’yu yapmış. Kukla yapım okuluna filan gitmemiş. O sokaktan gelen, alaylılardan. “Ben sokak okulundan mezun oldum, sokaklarda yetiştim” diyor. Diğer küçük kuklaları da kendisi yapmış. 7’den 70’e çok geniş bir yaş grubundan izleyicisi var. Gösteri başlarken seyircilerine dönüp şöyle diyor. “Gözlerinizi açıp, dudaklarınızı kapayın ve güzel vakit geçirmenizi dilerim” Dikkaaat. Gösteri başlıyooor. Sahneye ilk önce çok eski bir çalar saat çıkar. Fonda zil sesleri. Tik, tak, tik, tak, tik tak. Zır, zııır. Saatin üzerindeki metal kulaklar titreşir. Sabah oldu. Kalkma vakti. Koca kafalı ahşap kuklamız Milo (keltoş) yattığı yerden kalkar, açık duran valizin içine eğilir, sonra vazgeçer. Aaaah, çok uykum var. Acaba saati yastık yapıp uyusam mı? Derken Christophe, Milo’yu ayağı ile dürter. Çaresiz Keltoş sahnenin önüne gelir. Seyircileri selamlar. Sonra tekrar eski valizin önünde durur. Küçük kara tabelayı görür. “3 Dakika Sonra Şov Başlıyor”. Eğilip bir kez daha bakar. Aman Tanrım! Şov başlayacak ve bizimki hala ortalarda yok. Nerede bu? Eski kırmızı valizi açar ve dikkatle içine bakar. Onaylamayan bir tavırla kafasını iki yana sallar. Sonra Christophe’un kenarda duran eski adres defterinin kapağını kaldırıp sayfalarına bakar. Acaba telefon mu etsem? Sonra gider, kilimi kaldırıp altına bakar. Yok. Vah başıma gelenler. Eyvah! Anlaşıldı . Milo birilerini bekliyor. Fonda eski bir jazz-swing parçası. Lester Young’ın ve Belçikalı besteci Django Reinhardt’ın besteleri eşliğinde hikayeyi izleriz. İşte o anda küçük sinek ortaya çıkar. İlk önce, “3 dakika sonra şov başlıyor” yazısına dikkatle bakar. Sonra kapağı açık kırmızı seyahat çantasının içine girer ve saklanır. Hadi koca kafalı Milo’ya oyun yapalım. Milo sahneye gelir. Christophe’un bir ayağının üzerine oturur. Bacak bacak üstüne atar ve Jojo’yu yani sineği bekler. Christophe, Milo’ya kopya verir. Kırmızı bavulu işaret eder. Milo, Jojo’yu görür. Ardından gider tabelayı çevirir. “Şov başlıyor”. Sonra Christophe’u dürter ve ağzı açık büyük kahve rengi valize girer. Uzun uzun esneyerek horlamaya başlar. Bütün ses efektleri bizzat Christophe tarafından gerçekleştiriliyor. Özellikle çalar saatin çalması, dile gelip konuşması, sonra küçük Jojo’nun çıkardığı bıcır bıcır konuşma sesleri, Milo’un horlaması onun yeteneğinin bir göstergesi. Jojo ilk önce çalar saate bir güzel çatar. Neden beni uyandırıyorsun? Sonra boğaz pastili kutusunun içinden küçük seyahat çantasını çıkarır. Gösterinin yıldızı Jojo Golendri’nin mavi zemin üzerinde profilden yakışıklı görüntüsü bez bir afiş olarak sahneye yukarıdan aşağıya doğru açılır. Gösteride Jojo ve Marie gibi ana karakterlerin yanı sıra saat gibi yan karakterler de yer alıyor. Mesela saatin arka yüzü bir ihtiyar adamın yüzü olarak tasarlanmış. Metal bıyıkları, sonradan eklenmiş gözleri ile mükemmel bir büyük baba görüntüsü çiziyor. Sanatçı, kuklaları kullanım becerisiyle izleyenleri büyülüyor. Kolayca masalsı bir atmosfer yaratılarak, seyirciler bu masal dünyasının içine dahil ediliyorlar. Burada kukla oynatıcısı Christophe’un inanılmaz yeteneği tartışılmaz. Küçük Jojo’nun boyuna bakmadan sahnedeki kovayı taşıması, saati iterek götürmesi, pastil kutusunun kapağını açması inanılmaz bir başarı örneği. Christophe bütün ağır işleri bizim ufaklıklara yaptırıyor. Dekoru onlara taşıtıyor. Gösteriyi onların akıcı, seri ve doğal hareketleri üzerine kuruyor. Jojo’nun kendi boyuna uygun mini minnacık bir bisiklete binmesi ve sahnede bisikletle gezindiği bölüm gösterinin unutulmazları arasında yer alıyor. Gelelim gösteriye. Uykucu Milo hala horlayarak uyuyor. Neyse nihayet kocaman bir esnemeyle uyanır. Ağzını şapırdatarak kocaman kafasını valizden çıkarır. Eliyle yüzünü sıvazlar ve valizin içinde ayağa kalkar. Sahnenin ortasına gelir. Kara tahtaya bakar. “Bölüm 2” yazsısını okur. Sonra, Jojo’ya bakmak için kapağı açık duran kavun içi küçük valize gider. İçine bakar. Jojo yok. Neyse, iş başa düştü yine. İçinde uyuduğu valize geri dönerek, içinden bir manivela kolu alır. Valizlerin arkasında yer alan kocaman bir düzeneğin yanına gider ve manivelayı yerleştirdikten sonra kolu çevirmeye başlar. Hoooop. Ortaya arka planda beyaz bezden yapılmış bir ay dede çıkar. Üstelik yamalı bir ay dede bu. Öff, öff koca kafalı Milo çok yoruldu. Şöyle bir terini sildi. Seyircilere dönerek, işaret parmağını dudaklarının üzerine götürüp, bir şşşıııt işareti yaptı. Yani sesinizi çıkarmayın. Kırmızı üzerine beyaz puantiyeli bir elbise giymiş küçük bir sinek Marie sahne boyunca uçar. Bu zarif bir bayan. Jojo’ya hoş, çekici bir kız arkadaş. Şimdi aşk zamanı. İsmi Marie. Bir İspanyol güzeli. Gelir, valizin köşesine zarifçe oturur. Bu arada, Marie’nin varlığından habersiz görünen Jojo elinde mimi mini seyahat çantasıyla birlikte gider kavuniçi valizin içine girer, kıvrılır, horlamaya başlar. Bu ufaklıklardaki horlama hastalığı beni öldürecek. Çok şirinler. Şimdi uyuma zamanı mı Jojo? Hayatının aşkı seni beklerken. Sonra bizim güzeller güzeli Marie Jojo’yu uyandırmak için valize girer. Tanışırlar. Christophe “uyuyan güzel” masalını ters yüz ederek modern zamanlara uyarlıyor. Yani artık yakışıklı, güçlü, beyaz atlı prensler, kırılgan, yardıma muhtaç, narin prensesleri uyandırmıyor. Artık genç, güzel, havalı, kendinden emin, atik Marie’ler, horlamaya müsait, rahatına düşkün, biraz tembel, uykucu Jojo’ları uyandırıyor. Zaman değişti. Marie’nin Jojo’nun üzerindeki etkisi hemen kendisini gösterir. Jojo’nun başında siyah bir fötr şapka. Jojo kendinden daha emin, daha atak. Marie ile kucaklaşırlar. Tango yapmaya başlarlar. Gösterinin büyük sürprizi. Parmak kadar iki kukla, hayat boyunca unutulmayacak bir Tango gösterisi sunarlar. Fonda Astor Piazolla’nın müziği eşliğinde kendimizden geçerek izleriz bu olağanüstü naif dansı. Aşkın, yeteneğin, sevginin, müziğin, sanatın, görsel estetiğin insanı sarhoş eden karışımı izleyenleri kendinden geçirir. Öylesine ki yanımda oturan beş yaşlarındaki küçük kız yanı başında oturan aynı yaşlardaki oğlanı dirseği ile dürter ve “hadi dans edelim” der. Oğlan oralı değil. Aynen pısırık Jojo’nun hali var üzerinde. Ama küçük cadı inatçı. Bir yandan dirseği ile yanında oturan oğlanı dürterken, diğer yandan “sana hadisene diyorum” diye ısrar eder. Ama nafile. Oğlanı dansa kaldıramaz ama ben gülmekten yerlere yatarım. Zamane kızları. Marie’nin birer kopyası. Muhteşem Tango gösterisinin ardından Marie ve Jojo uçarak beraberce valizin üzerine konarlar. Fonda romantik bir müzik. Bıcır bıcır sohbet ederler. Romeo’muz Jüliet’ine aşkını ilan eder. “Seni seviyorum Marie”. Ama heyhat! Marie, Jojo’nun aşkını ret eder. Jojo şaşkın. Ama neden? Yanıt çok basit. “Seninle bir kez dans ettim diye sana aşık olmak zorunda değilim”. İşte bu kadar! Uyan Jojo, artık modern zamanlardayız. Marie, bu gereksiz aşk sohbetinden sıkılmıştır. Uçarak beyaz ay dedeye konar. Tam da bu anda, havalı rakip “Beyaz Jorge” beyaz bir zeplinle ortaya çıkar. Beyaz bisikletli zeplini ile beyaz yamalı ay dedeye gider, Marie’yi kapar. Jojo şaşkın. Heeey, ne oluyor? Jojo deli gibi Marie’i arar. Nerede benim sevgilim? Jojo vazgeçmez. Kararlı. Marie’yi geri alacak. Ortaya kahve kutusundan yapılmış teneke bir top çıkar. Üstüne ahşap dirseklerle tutturulmuş beyaz bir kahve kupası ile fonksiyonel hale getirilmiş. İşe yarıyor. Jojo kendini topun içine atar, beyaz ay dedeye nişan alır. Christophe topun fitilini ateşler. Buuummm. İlk atış başarısız. Marie’ye kavuşmak için ikinci kez topun içine girer. Tekrar Buummm. Bu sefer, Jojo’nun siyah suretini beyaz ay dedenin üzerinde görürüz. Aşkın ve fitilin şiddetiyle aşık Romeo’muz beyaz ay dedeyi deler geçer. Ama Marie ortada yok. Nerede benim sevgilim? Kalbi kırık aşık TNT ile (üzerinde yazıyor) beyaz ay dedeyi havaya uçurur. Göz yaşları içinde kavuniçi bavulun içine girerek, kaybettiği aşkının yasını tutar. Ağlama sesine “sarı elbiseli bir sinek” karşılık verir. Kederinden iki göz, iki çeşme ağlayan Jojo’nun göz yaşları bıçak gibi kesilir. Bavula uğrayan ve geçip giden “sarışın fıstığın” ardından bakakalır. Hayatta herkesin ikinci bir şansı olmalı değil mi? Jojo, sarışın fıstığın ardından gitmeye karar verir. Ne yapalım hayat devam ediyor. Yeni bir aşk mı? Kim bilir? Onun hikayesi de bir sonraki kukla gösterisine. Christophe Golondrino ile kurduğu masalsı dünyanın yıldızlarını, bu yıldızların nasıl oluştuğunu, bu gösterinin nasıl hayat bulduğunu konuştuk. Sorulara, kuklaları sevmemizi, benimsememizi sağlayan bıcır bıcır “özel konuşma diliyle” başlamak istedik. SDK – Gösteride canlandırdığınız karakterlere seslerle hayat veriyorsunuz. Mesela Jojo’yu bıcır bıcır sesler çıkartarak konuşturuyorsunuz. Sonra çalar saatin seslerini ve gösteride yer alan diğer efekt seslerini çıkarıyorsunuz. Bu ses çalışması için özel bir ders aldınız mı? Christophe Golondrino – Bu benim özel sırrım. Çok genç yaşlarımda, çok utangaçtım bu nedenle sürekli çizgi film ve animasyon seyrettim. Bu işe başlarken, konuşma olmayan ama duyguların ifade edildiği sessiz filmlerden esinlendim. Bu filmlerdeki karakterlerin duygusal tepkileri nasıl ifade ettiklerine dikkat ettim. Burada, karakterleri seslendirirken mesela gösterinin baş karakteri Jojo bıcır bıcır sesler çıkarırken, konuşmadan, kelimeler kullanmadan herkesin onun ne söylemek istediğini anlamasını sağladım. Seyircilerin olayı anlayabilmesi için hayal gücüne ihtiyacı vardır. Sanatçı bu hayal gücünü ve yarattığı hayal dünyasını seyirciye aktarabilmelidir. Bu durumda, izleyenler sadece çıkan seslere odaklanmıyorlar, karakterlerin davranışlarına da bakıyorlar. Sanatçının da bu sesleri dünyanın her yerindeki insanların kesin olarak anlayabileceği evrensel bir dile dönüştürmesi gerekiyor. Bu nedenle, gösteride kullandığım masal dünyayı yaratırken “şiirden esinleniyorum”. Çünkü bu gösteride kelimelere yer yok. “Şiirsel bir hikaye dili” var. Bu şiirsel dil, izleyicinin kişisel yorumuna açık evrensel bir dile dönüşüyor. Hem izleyen topluluğun hayal gücünü harekete geçiriyor hem de izleyiciyi gösteriye daha da yakınlaştırıyor. SDK – Kukla yapmaya ve oynatmaya nasıl karar verdiniz? Christophe Golondrino – Aslında bu bir sokak gösterisi. Kukla oynatıcısı olma fikri iki aşamada gerçekleşti. İlk defa sokakta kukla gösterisi izlediğimde çok heyecanlanmıştım. Ondan sonra karar verdim. Birincisi sokaklarda çalışabileceğim gösteri yapabileceğim bir iş istiyordum. İkincisi bunun kuklalarla mümkün olması fikri beni çok heyecanlandırıyordu. Çok gençtim sessiz sinemayı, çizgi filmleri, animasyonları çok seviyordum ama bununla yaşayabilmek hayatımı kazanmak çok zordu. Filmlere baktığımda sokakta kuklalarda kullanabileceğim çok zengin bir malzeme olduğunu gördüm. SDK- Peki bu sanatı nasıl öğrendiniz? Bu isteğinizi nasıl gerçekleştirdiniz? Christophe Golondrino – Sokakta izlediği kukla sanatçısı ile gösterinin sonunda konuştum. Kukla oynatıcısı ve aynı zamanda yapımcısı olan usta bu mesleği çok uzun bir süreçte öğrenebileceğimi ve bunun için çok çalışmam gerektiğini söyledi. İki yıl boyunca onunla çalıştım ve iki yıl sonra bana ilk kuklamı yapmayı öğretti. Daha sonra kendi kuklalarımı yapmaya başladım ve dört yıl boyunca sokaklarda çalıştım. Dört yıl boyunca sokaklarda halkla iyi bir iletişim kurduktan sonra, “hiç de fena değilim” diye düşünmeye başladım. Bu noktada bir seçim yapmak zorundaydım ve “tamam, bu benim mesleğim” dedim. Aslında ilk defa sokakta kukla ustasını izlediğimde bu mesleği yapmaya karar vermiştim. Son dokuz yıldır hayatımı kukla sanatçısı olarak kazanıyorum ve başka bir iş yapmak istemiyorum. SDK – Gösterideki hikayenin yola çıkış fikri neydi? Jojo Golendri’nin hikayesini nasıl yarattınız? Christophe Golondrino – İşe ilk başladığımda bir karakter yaratıp o karakter üzerinden çok sayıda hikayeler yazmak istemiştim. Burada tek bir karakterde barınan çok sayıda hikaye var. Kukla oynatıcılığı bir tiyatrodur ve gösteride bir hareket vardır. Burada hikayeyi Jojo üzerinden kurdum. Siyah sineğimiz Jojo Golendri’den bahsediyorum. Onun gözleri ve yüzü yok. O günlük hayatta görebileceğimiz bir anti- kahraman. O alışık olduğumuz iyilikler yapan bir kahraman değil. O sokaklardan ve günlük hayattaki olaylardan beslenen bir kimlik. Jojo hayatın kendisini, sıradan insanların küçük hikayelerini yansıtıyor. SDK – Karakterlerinizi oluştururken nasıl çizdiniz, nasıl şekillendirdiniz? Christophe Golondrino – Aslında kukla sanatını seçtiğimde, yapacağım ilk gösteriyi hazırlarken bir “sinek şov” yapma fikrinden yola çıkmıştım. Milo benim kendi çizimim. Jojo karakterini oluştururken eski çizgi filmlerden esinlendim. Jojo hem palyaço hem de bir sinek. Yani Jojo, “palyaço – sinek” karşımı bir karakter. Sinek şov yapma konusunda kukla ustam “tamam, iyi de çok sayıda insan bu sinek şovu yapıyor” diye beni uyardı. Normal bir sinek şovunda ortada sinek filan göremezsiniz. Ama ben “görebileceğiniz sinekler” üzerinden bir şov yapmak istedim. SDK - Neden özellikle sinek? Christophe Golondrino- Sokakta yürürken görebileceğiniz bir şey sinek. Benim hayalim, sokakta görebileceğiniz bir şeyler üzerinden hikayemi anlatmaktı. Bu tamamıyla görünen dünyaya ilişkin bir sokak sanatı. Sinekler de her zaman sokakta yürürken yanımızda var olan bu dünyaya ait görebileceğimiz yaratıklar. Ben onları küçük kuklalar olarak tasarladım. Çünkü ancak onların dünyasına inebildiğimizde büyük düşünebilmek mümkün. Diğer sinekleri ve kelebekleri de daha sonra tasarladım. SDK – Bir de keltoş Milomuz var. Biraz ondan bahsedelim mi? Christophe Golondrino - Milo bu gösteri için büyük bir karakter. Sineklerden farklı tamamıyla kendine özgü bir karakter. Sinekler çok küçük boyutlarda ve çok hızlı hareket ederken, Milo büyük, diğerlerine göre daha sessiz, daha yavaş hareket eden bir kukla. Milo çok karmaşık bir kukla. Buna karşın Jojo çok hızlı, sürekli homurdanan, şikayet eden, çenesi düşük, gürültücü, küçük bir yaratık. Yani Milo’nun tam zıddı. SDK – Milo neden sürekli uyuyor, üstelik bir de horluyor? Christophe Golondrino – Milo bu gösterinin hayalcisi. Hayal kurmayı, rüya görmeyi seviyor. Çok yavaş hareket ediyor. Bu dünyadan kopuk gibi. Uyumayı seviyor, çünkü hayal dünyasında yaşamayı seviyor. Milo’nun görevi Jojo’ya dikkat etmek. Bir de gösteride yer alan ay dedeyi kurmak. Çünkü ay dede rüya ülkesinin kralıdır. SDK – Ay dedeye gelirsek, neden “yamalı” bir ay dede seçtiniz? Christophe Golondrino – Hikayenin akışına göre, tamamen teknik nedenlerden dolayı yamalı bir ay dede seçmek zorunda kaldım. Biliyorsunuz, Jojo Marie’yi aramak için kendini top aracılığı ile ay dedeye gönderdiğinde Jojo’nun sureti ay dededen çıkar. Jojo ay dedeyi deler geçer. Bunun bir de sanatsal yanı var. Aslında bütün hikaye yamalı eklemeli öykülerden oluşuyor. Yama unsuru hikayenin içinde doğal olarak bulunuyor. SDK – Gösteriyi şöyle bir toparlarsak, bütün karakterleri bize o kadar sıcak ve samimi gösteren şey nedir? O sıcaklık duygusu nereden geliyor? Christophe Golonrino – Bu biraz ilginç bir durdum. Sahnede seyrettiğiniz bütün karakterlerin hepsi benim kişiliğimden birer parça taşıyorlar. Onları yaratırken içlerine kendi karakterimden ayırdığım parçalar koydum. Ben de biraz hayalciyim tıpkı Milo gibi. Bazen kötü bir insan oluyorum Jojo gibi. Bazen otoriter oluyorum tıpkı sahnedeki saat gibi. Tik, tak, tik, tak. Her şey zamanında olmalı, disiplinli olmalı. Çok tatlı, şirin olabiliyorum Marie gibi. Bunların hepsi benim kişiliğimin birer parçası. Tabii böyle düşününce biraz da korkutucu olabiliyor. SDK – Gelecek için planlarınız nedir ? Christophe Golondrino – Sessiz filmlerden, animasyonlardan, çizgi filmlerden daha çok teknik bilgi öğrenmek istiyorum. Daha öncede söylediğim gibi altı yaşımdan itibaren sürekli izlediğim çizgi filmlerden, animasyonlardan ve sessiz filmlerden esinlenerek kukla sanatçısı oldum. Çıkış noktası sessiz filmlerdi. Bu benim için bir hayal dünyasıydı. Şimdi o hayal dünyasını gerçekte yaşıyorum. Hayalim kuklalarla gerçek oldu. Bu filmlerden öğreneceğim teknik bilgilerle ilerde kendim için bir animasyon filmi yapmak istiyorum. SDK – Tiyatronuza ve kendinize dair en son ne söylemek istersiniz? Christophe Golondrino - Ben insanların rüyalarını yine onların hayal gücünü kullanarak sokakta, kukla tiyatrosunda anlatmak istiyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |