Sen ki geç kalmış baharların açamayan çiçeklerinde bal ararsın, sen ki yağmur toprağı öperken susuz kalmış dudaklarına bir yudum su ararsın. Sana uzanan elleri göremeyen kör, sana seslenen dilleri duyamayan sağırsın, sen ki sevdadan yoksul, frenleyemediğin hırslarına yenik, sahte çehrelerini çevire çevire kullanansın. Ey biçare her şeye geç kaldın şimdi sesini duyurmak için kıvranıp durursun…
Omuzlarındaki yük ağır geliyor kamburun ha çıktı çıkacak. Telaşlı bakıyorsun geleceğe gülüşlerin yalancı, ağlamaların çaresiz… Bir umutlusun bir umutsuz, yeni doğan güne yeni kararlar alıyor uygulayamıyorsun ve boşluğa düşüyorsun… Bir bir düşüyor saçların ve bir bir düşüyor umutlar. Ne kadar büyütmüştün oysa kendini gözlerinde ne kadar yükseklerdeydin ki göremedin uçurumunu. Nasılda feciydi düşüşün sessiz sedasız… Tutan oldu mu ellerinden kaldırmak için düştüğün yerden… Sen tutmadın ki düşenin ellerinden… Ne kadar değerliydi ellerin oysa uzatamamıştın… Şimdi sen kal orda…
Kal sessizliğinde, kal umutsuzluğunda, kal sorularınla baş başa beyninin girdaplarında ve sustur bencilliğini belki daha iyi anlarsın çaresizlik neymiş… İçine akan gözyaşlarını görüyorum, sessiz çığlıklarını duyuyorum, pişmanlığını hissediyorum ama… Hayır, vazgeçtim, görmüyorum, duymuyorum, hissetmiyorum… Sende doğrul doğrulabiliyorsan tek başına. Bana müsaade gözyaşlarınla çay demleyip keyif yapacağım… Bana afiyet olsun sana elveda…
Ey Biçare Geç Kaldın
Ey biçare her şeye geç kaldın şimdi sesini duyurmak için kıvranıp durursun…