"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Yazılarımı yalnızca Kur’an ayetlerinin ışığında yazıyorum ve Kur’an ayetlerini bilerek göz ardı etmek diye bir şey söz konusu olamaz. Kuşkusuz hata yapmak insan içindir. Ancak asıl hata tek bir ayete dayanarak Kur’an’ı yorumlamaktır. Kur’an bir bütündür ve bir konuda, o konuyla ilgili ayetlerin tümünü göz önünde bulundurarak ne demek istediğini anlayabiliriz. "Kur’an’ı tek yönlü göstererek putlaştırma" ifadesine ise üslup nedeniyle cevap vermiyorum. Kur’an insanlara özel bir konu olmadığı sürece kadın ve erkek olarak değil "ey inananlar" şeklinde hitap eder. İnsana insan olarak bakar. Doğrudur tarih kitaplarının tarihi yanlış anlamamıza sebep oldukları gibi, dinin yanlış anlaşılmasında da bazı din kitaplarının rolü büyüktür. Ancak bu yorumda eleştirilen bir din kitabı değil, Kur’an’dır. Kur’an bizi yaratan, bizim için en güzel hayatı tarif eden ve tüm kâinatı emrimize veren sonsuz güç sahibi Allah’ın kelamıdır; onun üzerinde bir başka söz, bir başka kıstas yoktur. İnsanı yanlışa değil, doğruya götüren İlahi rehberdir. Yazar arkadaşımın Allah katında kadınların erkeklerle bir tutulmadığı iddiasını dayandırdığı Kur’an ayetlerini tek tek inceleyelim. Nisa Suresi’ndeki ayetlere bakalım önce: 4-Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin. Ayet oldukça açık aslında. Kadına evlenme sırasında verilen mehrin gönülden verilmesi isteniyor. Ancak kadın kendisi istemeyecek olursa erkeğe emredilen vicdanının rahat olması yönündedir. Bu ayete dair soruya yine Kur’an cevap veriyor: Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan ’çirkin bir hayasızlık’ yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar. Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı. (Nisa Suresi, 19, 20, 21) Rabb’imiz erkeğe, eşine verdiği birlikte olma sözünü hatırlatıyor, zorlayarak ya da iftira atarak maddi ve manevi yönden kadını mağdur etmekten men ediyor. 11- Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir’dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah’tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. 11. ayet miras konusunda. Bu ayeti doğru anlamak için o günün koşullarında kadının toplumdaki yerine bakalım. Kadının yeri bile yoktur. Kur’an, hiçbir hakka sahip olmayan kadını, olması gerektiği yere getiriyor. Haklarını veriyor. Kadınlar da bundan böyle mirastan pay alacaklardır. Ayrıca İslam’a göre anne babaya, muhtaç kardeşlere, çocuklara ve karısına bakmak, tamamen erkeğe aittir. Kadın, miras yoluyla veya bir başka şekilde elde ettiği gelirini dilediği gibi harcamakta özgürdür. Peygamberimiz(sav) buyuruyor: ""Ey iman edenler! Cahiliye Araplarının yaptığı gibi dul kadınları, kocası ölür ölmez üzerine elbise atıp "kapatma"nız, onu baskı ve zorbalıkla miras kabul etmeniz, mehir vermeden kapatma yoluyla evlenmeniz, kadını başkasıyla evlendirmeniz, alıp satmanız helal değildir. (Razi, Kurtubi, Zemahşeri) Nisa Suresi’ndeki diğer iki ayet fuhuş yapan kadın ve erkeklere dair: 15- Kadınlarınızdan fuhuş yapanların aleyhinde olmak üzere içinizden dört şahid tutun. Eğer şehadet ederlerse, onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde alıkoyun. 16- Sizlerden fuhuş yapanların, her ikisine eziyet edin. Eğer tevbe ederler de ıslah olurlarsa artık onlardan vazgeçin. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. Cinsellik iftirası Kur’an ayetlerinin de haber verdiği gibi büyük bir zulümdür. Masum insanların zina ile suçlanmaları tarih boyunca yaşanan bir durumdur. Bu sebeple Kur’an, zina ve fuhuş olaylarında dört şahit öngörür. Zinaya dört tane açık şahit istenmesi, kadın ve erkek tüm insanlar için müthiş bir hayat garantisidir. Şahitleri getiremeyen, hiçbir şekilde kişinin aleyhinde suçlamada bulunamaz. Şahidi olmadığı halde suçlamada bulunan kişiler Kur’an’ın ifadesiyle, "Allah Katında yalancıların ta kendileridir”. Artık bu kişilere inanılmaz, şahitlikleri kabul edilmez. 15. Ayetin sonundaki "Allah onlar için bir yol kılıncaya kadar" ifadesi ise onların lehine bir yoldur, bir çıkış yoludur. Toplumda kadın ve erkeğin zinasına farklı bakılır. Toplum erkeğin elinin kiri olarak görürken, Kur’an’ın kadın ve erkeğe öngördüğü ceza aynıdır. Nur Suresi’nde zinanın cezası çok açıktır: "Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun." (Nûr Suresi, 2) 16. ayette söz edilen fuhuş yapanların, cinsel sapkın erkekler olduğu konusunda birçok alim aynı görüştedir. Zina, fuhuş ya da bir başka günah; tevbe kapısı insan için -ölüm anı hariç-her zaman açıktır. Bağışlanma dileyen, tevbe edip ıslah olanlar artık cezalandırılmazlar. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. İlave olarak; Nur Suresi, 6, 7, 8, ve 9. ayetlerinde konu edilen, eşlerine zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri bulunmayanların durumuna bir bakalım. Dört şahit getiremeyen koca, her bir şahit yerine kendisi Allah adına dört kez yemin eder ve kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahitlik eder. Ancak beşinci kez bir yemin daha eder. Ve bu yeminle, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah’ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olmasını kabul eder. Sıra suçlanan kadındadır. Kadın da dört kere Allah adına yemin ederek, kocasının hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahitlik eder. Kadının bu yeminleri cezayı kendisinden uzaklaştırır. Ancak onun da beşinci yemini olmalıdır. Eğer kocası doğru söylüyor ise, Allah’ın gazabının muhakkak kendisi üzerinde olmasını kabul eder. Yeminler aynıdır ancak Allah sonsuz adildir ve suçlayan erkeğin değil, suçlanan kadının ettiği yemin geçerlidir. Devam Edecek…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fuat Türker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |