"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Onun için, bu yazıda; başbakanın amacının yeterince vurgulanmayan ya da vurgulandıysa da benim gözümden kaçmış yanlarına değinmeye çalışacağım. Ne dedi sayın başbakanımız? : “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra öldürürsünüz; hiçbir farkı yok. Her kürtaj bir Uludere’dir” dedi. Ardından ekledi, ''Zaten bakanıma söyledim, kürtajla ilgili yasayı hazırlıyoruz ve bu yasayı çıkartacağız'' dedi. Kime söyledi?: Bakanına. Başbakanın birinci kişi üzerinden sürekli sahiplenme bildirerek başlayan konuşmaları, artık başta ONA AİT OLAN kişiler olmak üzere, hiçkimseyi rahatsız etmiyor ya o ayrı konu. İçselleştirilmiş bir kölleliğin imlenmesi bana göre. Ben kimsenin malı olmak istemem de… Dua edelim ki kürtaj konusuna “Benim kadınlarım” diye başlamadı. Yoksa kendimi, Muhteşem Süleyman’ın cariyelerinden biri gibi hissetmem işten değildi. Tövbe tövbe… Küçücük bir çocukken, kötü havalarda bahçeye çıkamaz, annemle birlikte komşu kadınların toplantılarında zorunlu olarak bulunurdum. Onlar, “Bunlar çocuk nasılsa anlamaz” diye ya da kendi aramızda oyuna daldığımızı düşündüklerinden, yanımızda her konuyu konuşurlardı. “Ah, vah… Nasıl yaptın kız?... Canın yanmadı mı?... Eee sonra ne yaptın?... Canlı mıydı?... Kıpırdadı mı?... Küçücük kan parçası ha?... Sabun mu?... Neee ebegümeci mi?... Hiii hem de şişle ha?...” gibi sözlerin, çocuk düşürme yöntemini anlatmak için kullanıldığını yıllar sonra kavrayacaktım. Beyin kaydediyor ve bir köşede saklıyor demek ki… İtiraf etmeliyim ki, ben de çok meraklı bir çocuktum. Çaktırmadan kulaklar, gözler hep tetikte. Sonra, Katolik inancın yaygın olması nedeniyle kürtajın yasaklandığı ülkelerde ve az gelişmiş ülkelerde, “Merdiven altı” diye adlandırılan yöntemleri , günümüzde ise, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada 46 milyon kadının tıbbi olmayan yollarla kürtaj olduğunu, 20 milyon kadının ise bu yolla öldüğünü/öldürüldüğünü öğrendik. Oysa, şimdi çok gelişmiş doğum kontrol yöntemlerinin, devlet eliyle, ücretsiz öğretilmesi ve yaygınlaştırılması olanakları varken, kadınları ve cenini bu yolla korumak olanaklıyken, kürtajı yasaklamanın anlamı ve amacı ne olabilir? Sokaklar, fuhşa, uyuşturucuya itilen, mendil satan, acımasızca çalıştırılan, eğitimden, sevgiden yoksun çocuklarla doluyken, cenine gösterilen bu ilgi ve sevgi nasıl anlamlandırılmalı? Kadın cinayetleri, son sekiz yılda binde 1400 artarken, kadına duyulan bu şefkat nedir? Başımıza gelenlerin, benim ve halkın yararına olmadığını anlayınca ben de bizi yönetenlerin yerine kendimi koyup soruların yanıtını kâr-zarar açısından aramaya çalıştım. Bizim bir kârımız yoktu da onlar açısından yararı ne olabilirdi? İkide bir, bir taş atıp birçok kuş avlanmasına alıştık. “Acaba bu kez kaç kuş avlayacak, şu kürtaj taşı?...” dedim ve şu sonuca vardım: Olan biten, dünya egemenlerimizin dayattığı ve gönüllü(Neden gönüllü?...) uygulamacılarıyla, uzun süredir eyleme geçirilen bir toplum mühendisliğidir. Mühendis titizliğiyle, bütün bilim dallarının katkısıyla, teknolojiden olabildiğince yararlanılarak, hesaplı kitaplı, ince elenmiş sık dokunmuş bir toplum biçimlendirilmesi. Gücün verdiği sayısız araç kullanılarak yapılan bir ekonomik, sosyal, politik, psikolojik, ideolojik çalışmadır. Rahat güdülücek bir toplum ve diledikleri gibi at oynatacakları ülke/ülkeler yaratma eylemselliğidir olan biten. Şimdi vurulan kuşlara bakalım. Eksiğini fazlasını, yorum kutularında siz söylersiniz artık. KÜRTAJ TAŞI VE VURULAN KUŞLAR: ___Kürtaj tartışmaları sürerken, Uludere cinayeti geri planda kaldı. (Gencecik ölü canlar, paraya çevrildi, özür dilenmiş oldu. İlle sözle özür dilenmesi önemli. O zaman, cinayet, cinayet olmaktan çıkmadığına göre, birkaç günah keçisini cezalandırıp büyük adam özrüyle sorunu saf dışı etmek daha kolay.) ___28 Şubat soruşturulmalarında bir dalga daha geldi. Zaten hep gündemdeki tartışmalara kendinizi kaptırdığınızda birileri soluğu içerde alıyor her zaman. Muhalefetin çeşidi önemli değil, önemli olan kökünün kazınması. Türk’ü Kürt’ü, sivili apoletlisi fark etmez. Ya da birileri affa, kimi davalar zaman aşımına uğruyor. ___THY’de 305 çalışan işten çıkarıldı, grev yasaklandı. (Benim hava yollarımda grev ha?... Bu ne cüret?... İşsiz mi yok… Nitelik önemli değil, yandaşları dolduruveririz, olur biter.) ___Biber gazından bir genç daha öldü. Aile de gazdan nasibini aldı. (Polistir, her şeye kadirdir, ibret alın.) ___Memur maaşları, hükümet destekçisi sarı sendikanın da katkılarıyla, ayda kuru ekmek parasını bile karşılayamayacak kadar yükseltildi. Uçak alacağız, saray yapacağız, kârlar artacak, biraz da siz kemerleri sıkın birader. ___Suriye diplomatlar kovuldu, savaş şimdi çok daha yakın. Biz dünya egemenleri gelip de çocuklarımızın kanlarını döktürecek değiliz ya… Aslan gibi Mehmetçikler ne güne duruyor? Tampon bölge falan, giriverdiniz mi “Tekbiirrr!” deyip önümüzde kim durur? Sakın ola cuma namazlarından sonra “Müslüman müslümanı öldürmesin” mitinglerini falan beklemeyin. Emir demiri keser, din kardeşliğinde bizden bu kadar azizim. Sırada İran… Sonrası mı, düşündük de şimdilik sır olarak kalsın. ___İşte bütün bunlar için daha dindar ve “Vur kafasına, al lokmasını”, yalnızca hacı hocaya itaat eden, sorup sorgulamayan, cehennemden ödü patlayan, bu dünyada boyun eğip cennetteki ödülü düşleyen bir halka gereksinimimiz var. İmamlarımız okullara girmeye başladı bu arada. Allah’ın izniyle, en kısa zamanda hastanelere de sokuyoruz inşallah… Yıllardır, Kuran kurslarında, ışık saçan saçan okullarda da boş durmadık herhalde. ___Zaten “Türban”, 4+4+4 diyerek, epeyce yol aldığımız kadını eve kapama ve dindar nesil tasarımımız başarıya ulaştı sayılır. Üstüne kürtaj yasağını getirip, kadınlara beş çocuk doğurtarak savaşlarda kaçınılmaz olarak ölecek evlatlarımızın yerine, itaatkâr, cehennem korkusuyla, cennet ödülüyle koşullanmış taze nesiller yetiştirmek fena mı olur? Başkaldıran kadınlar için, biber gazı ve coplar da faaliyette işte. Şimdi demir coplar sipariş ettik, hayırlısıyla onlar da geldi mi, işçinin, memurun, öğrencinin, kadının sesi çıksın da görelim. Hak arama deneyimi olan kuşaklar nasılsa yaşlandı, umudumuz dindar gençlerde. ___Bu arada, 23 Nisan, 29 Ekim, 19 Mayıs gibi özü gitmiş, adı kalmış, zaten biçimselleştirilmiş simgesel günleri de hallettik çok şükür. Adları da dünya egemenlerine nasıl isyan edildiğini hatırlatır matırlatırsa? Neme lazım, biz önlemimizi alalım. ___Bu arada sakın unutmayın. Medya, çantada keklik ama sağda solda, bunları yazan çizen, söyleyen birileri çıkarsa, derhal icabına bakın. Olmazsa “kâfirdir, zındıktır, katli vaciptir” deyin de okkalı mahalle baskısı iyice artsın, genleriyle oynanmış dikensiz güller yetiştirelim İrem bağlarında. Uyanık olun, önümüz Ramazan. Böylelerini saptayıp yıldırma zamanıdır, iyi değerlendirin. ___Liberaller ve saire!... Sizden çok memnunuz. Arada foyanız meydana çıksa da, bir bölümünüz direksiyonu azıcık daha sağa sola kırıp kafa karıştırmakta ustalaştınız. Kuzu gibi yapamadığımız solcularımızın bir kısmına ve geçmişi bilmeyen gençlere ilaç gibisiniz. Cemaatle ilişkilerinizi diri tutmasını biliyorsunuz. İşinize devam ediniz, ödülünüzden hoşnut kalmadığınızda bölünür gibi yaparsınız, icabına bakarız ama aç gözlülüğün de lüzumu yok doğrusu. Yine de şimdilik Allah sizden razı olsun. ___Ey, muhafazakâr, sağ ve nemalı cephemize katılmamış-katılamamış merkezde kalmışlar!... Kendinize ne ad verirseniz verin. Atatürkçü, Kemalist, sosyal demokrat… Fark etmez. Yeter ki “Aslında dinimiz böyle değil, insanlar bu hale getiriyor” diyerek, örtülü olarak bizi kollamaya, dini referans alarak bize rakip olmaya kalkışanlar!... Siz bu yolda devam edin. Sakın, “Kimsenin inancı, inançsızlığı kimseyi ilgilendirmez, herkesin inancı kendine. İnanç, Tanrıyla kişi arasındadır.” falan diye güçlü ve ödünsüz olarak karşı çıkmayın . Oturup din üzerinden siz de satışa devam edin, iyi giden borsayı düşürmeyin. Zaten yıllarca neler elden gitti, sesiniz çıkmadı. Sesiniz, çıktığında da laiklik sözcüğüne tıkılıp kaldınız, ciddiye alınmadınız. Şimdi de başbakanımızın attığı taşı görüp neleri vurduğuna aldırdığınız yok. Bol bol Atatürk posteri, bayrak taşıyın, yayınlayın. “Paylaşmayan ölsün, haindir”deyin. Posterle Atatürk dirilecek değil ya… Bayrağın da gerçekte neyi temsil ettiği önemli. Piyasaya, olur olmaz yerde ve zamanda sürülen mala talep düşer nasılsa… Bunda da başarısız sayılmazsınız. “Höt” dediğimizde susmayı da bilirsiniz siz. Milliyetçiliği iyice yükseltin, böylece sizi eleştirecek olanları baştan susturun. Susturun ki tüm ezilenlerin ortak çıkarlarını birlikte savunmak yerine, diğer silahlı silahsız milliyetçilikler de kan alsın, canlansın, birbirinizi yiyin, biz işimize bakalım. Elinizdeki olanaklarla belediyeleri, vekil maaşlarını iyi değerlendirin, dünyalığı böyle tutmaya çalışın. Partiniz içinde kavgayı eksik etmeyin ve sakın halkın talepleriyle meydanlara çıkayım demeyin. Çıkanlara da , arka çıkmayın ama çıkıyormuş gibi görünmeyi de ihmal etmeyin. Muhalefet yapmayın ama yapıyormuş gibi görünün. Herkes için, bugün elindeki ufak çıkarlar ve rahat çok önemli, yarın ondan da olursunuz, haddinizi bilin. Hem bugünkü oyuncular oynayamaz hale geldiğinde, biz efendiler yeni seçenekler arayacağız. Umutla bekleyin. Kendi dışınızdaki solu da uzak tutmayı ihmal etmeyin, siz tek olarak ve bizim istediğimiz gibi kalın. Onların içinde soran sual eden olur, tabanınızdan kayan olur, başınıza dert almayın. ___Bir taş da sol tarafa: Hakkınızı yemeyelim. Sizler, iktidarın nimetlerini elinin tersiyle itmiş, yiğit insanlarsınız. Satın alınmaz, alınırsanız da çabuk uyanırsınız. Hep adil, barışçıl, özgür bir dünya özler durursunuz. Gözünüzü budaktan esirgemezsiniz. Küçük partiler ya da gruplar oluştursanız da... Seçim sonuçlarında “Diğer ve %0,…” olarak yer alsanız da... Geleceği simgelersiniz. İnsanlığın gücünü, umutlarını hatırlatır durursunuz. Halkın çoğunluğunun çıkarlarını saptarsınız. Hapisanelere tıkarız, idam ederiz, süründürürüz, öldürürüz, iflah olmazsınız. Bizim işimize hiç yaramazsınız. Allahtan, insanlık tarihindeki acemiliğinizden yararlanıyoruz. Bir kere, tarihteki deneyiminiz kısa süreli ve çeşitlilikten uzak. Bu da sizi arkaik deneyimden yoksun bırakıyor. Tarihin dinamiklerinin değişkenliklerine göre çözüm üretmek yerine, kendi tabularınıza, reçetelere sığınıyorsunuz. Bu bizim çok işimize yarıyor. Bu nedenle yığınsallaşamıyor, sıkışıp kalıyorsunuz, düşünce üretiminiz şeflerin eline kalıyor. Hepinizin şefi en doğruyu bilir ve literatürünüzü sular seller gibi yutmuştur. Sayfaları, ezbere çevirip çevirip “……. der ki” diye başlar ki aksini söylemek, soru sormak haddinize düşmez. Sizin yerinize de onlar okuyup sormuştur zaten gerekenleri. Ayrıca soru soracak, eleştirecek olursanız, ya hain ya ajan olursunuz. Susun ve itaat edin. Nasılsa biat kültüründen geliyorsunuz. Az da olsanız, bu halinizle bile, bu kadar gözü kara insan bir araya gelirse, maazallah tabular falan yıkılır; halkımızı etkilersiniz; onlar da uyanır. Siz, hep az ve bölük pörçük kalmalısınız. Unutmadan… Sakın bugünkü çelişkiler üzerine tartışıp birlik, yol yöntem, çözüm aramaya kalkmayın. Her grubun, birbirini hain ilan etmesinde, işçi ve emekçilerin tek ve doğru partisi/hareketi olduğunu söylemesinde büyük yarar var. Birbirinizi dinlememeye, anlamamaya, aksine suçlamaya, küçücük tabanlarınızı birbirinizden kapmaya çalışın. Allah da razı olur sizden, bizler de… Şimdilik bu kadar… Kürtaj tartışmaları ve yasası, sonra da hepsini içeren yeni anayasamız; ülkemiz, coğrafyamız ve biz egemenlerin yüce çıkarları için hayırlara vesile olur inşallah… Allah hepinizden razı olsun. HAMİŞ: Bana böyle dedi, efendilerimizin mühendisleri. Ben de başbakanıma duacı oldum. Allah başımızdan eksik etmesin. Birazcık aklımı çalıştırdı da düşünüp sizlere aktarabildim. İnşallah başıma taş yağmaz. 01.06.2012 Vildan Sevil 3 BB>
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |