Zor Yıllar -18-

Acaba Olur mu ölülerin elleri? Gözleri bakar mı gözlerimize?

yazı resim

Yoklama faslından sonra her dersten sorular sormaya başladı sınıfa müfettiş bey!.Yirmi dört kişiydik beşinci sınıfta.Dördüncü sınıftaki on üç kişiyle beraber sayımız otuz yediyi buluyordu.Hemen hemen her sorusundan sonra parmak kaldırdım.Hele matematikte yoktu benden üstünü!..Bu arada bir sorusuna yanıt veremediğimi itirafetmeliyim:
KANUNLAR NEYE DAYANILARAK YAPILIR?Bir ilkokul çocuğuna sorulacak soru olmadığından olacak ki, bir türlü yanıt bulamadım bu soruya. Daha sonraki yıllarda öğrendim ki, ANAYASA’ymış meğer cevabı....’En iyisi bu soruyu meclise sormalı herhalde’ diye düşünürüm şimdi. Haksız da sayılmam hani! Nerede sosyal adaleti sağlayacak; insan haklarını koruyacak kanunlar hı!...Öldüm gittim şunun şurasında beklemekten ya!..

Sonra ki ders yerli mallarından sorular sordu bir yığın. Tutumluluktan bahsederken döndürüp dolaştırıp önlüğüme getirdi lafı. ”Bakın arkadaşınızın önlüğünde çok yama var ama,tertemiz. Onun yamalı oluşu değil önemli olan, temizliği” dedi. Sınıfın bütün gözleri bana bakıyordu. Küçülmedim, asla!..Kıvanç bile duydum söylenen sözlerden. Hatta gülümsedim bana bakan gözlere ait yüzlere..Tabii müfettişe de!..Beni çok sevmiş olacak ki “Şarkı biliyor musun?”dedi.
’Hayır!..’diye yanıt verdim. O yıllarda müzik dersleri yoktu müfredatta, radyo dersen tektük...Televizyonun adı bile yoktu tabii..Nereden bilecektim ki bir şarkı yada türküyü...Bildiğimiz tek bir şey vardı, o da; DANDİNİ DANDİNİ DASDANA....Bunu da annelerimizden öğrenmiş, minderleri kıvırarak yaptığımız bebekleri uyuturken söylerdik. Şimdi tutup onu söylesem gülerlerdi bana, sustum çaresiz.”O halde”dedi müfettiş; ”seninle bir türkü öğrenelim şimdi, arkadaşların da katılsın bize!”. ”Peki,olur!..”dedim önüme bakıp.

“Menekşe buldum derede
sordum evleri nerede
üç-beş güzel bir arada
dilber dilber canım dilber
canımın yaylası dilber
gönlümün eylesi dilber...”

Türküsünü öğrendik ders sonuna kadar. Hiç unutmam bu türküyü. Dilime doladığım nağmesinde ta o çağlarıma gider; müfettişin babacan, sevecen yüzücü hatırlamaya çalışırım.Bu kadar değil tabii, ona olan minnet borcumu asla ödeyemeyeceğimi düşünürüm. Buralara gelişimdeki katkısı, insan gibi insan oluşundan doğan duyarlılığıyla bir aziz olarak yaşatırım ruhumda onu. Arayıp bulmak, ellerini öpmek, boynuna sarılmak geçer içimden,
vazgeçerim.Çünkü aramızdan ayrılmış olmasından korkarım. Bunu kabul edemem bir türlü...

Acaba
Olur mu ölülerin elleri?
Gözleri bakar mı gözlerimize?
Bir gülüşle dolasak bedenlerine kollarımızı,
Sarılırlar mı bize?
Yoksa
Yatarlar mı öylece
Olup
Mezarlarında yer sarmaşığı...

(devam edecek)

Başa Dön