Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
2. Bölüm için; http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=108856 3. Bölüm için; http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=108988 *** 4. Bölüm Neden bu kadar heyecanlıyım diye düşündü. Gözlerini kapatmıştı, parmaklarını masaya senkronik bir şekilde vuruyordu. Her parmak diğerinin düşüşünü sabırsızlıkla bekliyordu, çocuğun içindeki sabırsızlığın yansımasıydı sanki parmakları. Sandalyeyi hafifçe geriye itti. Dirseklerini masaya yasladı. Parmaklarını birbirine kenetledi. Gözlerini açtı, dedeyi karşısında gördü. Son kez düşünmüştü, son kez bakıp bakmayacağına dair aklından tüm olasılıkları geçirmişti. Kararı değişmemiş aksine ilk başta verdiği kararı daha fazla destekler olmuştu. Bakayım diyordu, bakarsam belki içine düştüğüm bu umutsuz durumdan kurtulurum, hayatıma rahatça yön veririm artık diye düşünüyordu. “Dede” dedi, “sadece bir kelime yazacağız, o da benim adım olacak, bana dair onun hayatında unuttuğu tüm şeyleri görmek istiyorum.” Çocuğun getirdiği çay bardağına yeni demlediği çaydan koydu dede. “İç biraz, hem sakinleşirsin, hem de sinirlerin yatışır. Çayın olduğu yerde sinir olmaz evladım bilirsin.” Kendi bardağına da çay koydu. Karşılıklı oturmuş, önlerinde bir insanın unuttukları, tüm insanlığın unuttuklarının kaydedildiği büroda, çay içiyorlardı. Bunu düşündü çocuk, bir an gülümsedi. Çay işe yaramıştı, kafası rahatlamıştı bir nebze de olsun. Dede defterin kapağını açtı. Arama sayfasındaydılar. Çocuğun adını yazmaya başladı yorgun parmaklarıyla. Kalbinden gelen heyecanın sesini her ikisi de duyuyordu odanın sessizliğinde. Sayfayı çeviriyordu dede ağır hareketle. Bazı anlar var diye düşündü çocuk, öyle anlardı ki bu anlar, biraz öncesinden çok farkı olmasa bile hayatınızda çok önemli bir yeri olacağını anladığınızda çok başkalaşıyordu, farklı bir büyüye bürünüyordu zaman sanki. Bu anlara insan çok defa rastlamazdı. O da böyle bir an yaşıyordu ve bu anın tüm büyüsüne kendini kaptırmış önünde gerçekleşen mucizevi olaya bırakmıştı kalbi hariç her şeyini. Kalbi hariçti çünkü, kalbi başka yerde yaşıyordu. Dede okumaya başladı. İki elinin arasında tuttuğu çay bardağını sıkıca kavrayan çocuk heyecandan dizini top sektirircesine sallamaya başlamıştı. Pürdikkat dedeye bakıyordu, ağzından çıkacak her şeyi ezberleyecekti. Hayatında hiçbir zaman böylesine konsantre olmamıştı, biliyordu. “Seni ilk defa onunla tanıştığınız günün hemen sonrasında unutmuş. Bir arkadaş grubunda tanışmışsınız zaten, kalabalık bir grup içerisinde ayak üstü tanıştığınız için ne ismini aklında tutmuş, ne de cismini. Zaten anladığım kadarıyla bu kızın hafızası biraz zayıf” dedi defterin kalınlığını göstererek. Çocuk gülümsedi dedenin bu lafı üzerine. O günü tüm detaylarıyla aklından geçirdi derhal. Kalabalıklardı ve o buluşmaya sırf onun için gitmişti. Kız bunu bilmiyordu doğal olarak. Orada ilk defa tanışmışlar fakat cüret edip onunla fazla konuşamamıştı. İlk defa tanışıyor olmanın verdiği çekingenlik ve onun çok güzel olması ne zaman cesaretini toplayıp bir cümle kurmaya kalkışsa kendisine çelme takıyordu. O gün, her şeye rağmen onunla dolu olduğu için güzel bir gündü çocuk için. Hafızasında o günü tazeleyip mutlu oldu, gözlerinin içine yerleşti mutluluğu. Dede devam etti; “Yolladığın ilk mesaja cevap verdikten sonra, getireceğini söylediği mesajı unutup notları sana vermemiş. Yine aynı şekilde buna benzer birkaç telefon görüşmesi yapmışsınız (ki bu arama tarihlerine kadar seni 3 kere daha unutmuş). Onlarda telefon numaranı kaydetmediği için seni ilk seferde hatırlayamamış, sen kendini hatırlatmışsın. Ondan her seferinde başka bir şey istemişsin, her birine tamam demiş fakat, sonrasında seni unuttuğu için tamam dediği şeyleri de unutmuş. Anladığım kadarıyla bu kız seni çalışan hafızasına hiç almamış evladım, yani hafızasının kolay hatırlayabileceği şeyleri sakladığı kısımda hiç olmamışsın bu zamana kadar. Bunun sebebini bilim farklılığın düşük olmasına bağlar.” Tüm bu olanları da hatırladı. Mesajlaşmayı, telefonları, kendini hatırlatma çabalarını. Dedenin dediği farklılık konusunu düşündü sonra. Çok yakışıklı ve dikkat çekecek kadar zeki değildi. Bu sebeple kızın gözünde hiçbir zaman istediği yerde olamamıştı, bu doğruydu. Fakat onu ilk gördüğü andan itibaren öylesine çok istemişti ki, kızla konuşabilmek için fırsatlar yaratmaya çalışmış, oluşturduğu bu fırsat anlarını da bazen heyecanı yüzünden bazen türlü şanssızlıklardan değerlendirememişti. O zaten çok güzeldi ve kendisinden çok daha yakışıklı ve başarılı erkeği kolaylıkla elde edebilirdi, bunu biliyordu fakat ne olursa olsun şansını denemek istiyor, bunun için de çabalıyordu. Bir yudum aldı çayından, dedeyi dinlemeye devam etti; “Bir gün mektup yazmışsın ona, çok beğenmiş mektubu, mektubunu hiç unutmamış.” O mektubu düşündü. Artık olanlardan sonra, yani tüm başarısız açılma girişimlerinden sonra içinde yaşadıklarını bir mektuba dökmeyi planlamış, bunu da yazıyla uğraştığı için çok güzel başarmıştı. Hayatında ilk defa aşk mektubu yazıyor olmasına rağmen oldukça güzel bir anlatımla, içinden geçenleri yazmıştı. Yine bir arkadaş buluşmasında mektubun zarfına sadece ismini yazıp çantasına o görmeden koymuş, hayatının heyecandan uyuyamadığı ikinci gecesini (ilki üniversite giriş sınavının gecesiydi) o gece yaşamıştı. Sonrasında kız ertesi gün mektubu fark edip de okuduktan sonra çocuğu aramış, okuduklarından çok etkilendiğini söylemiş, önüne gelen fırsatı gören çocuk da o an bir buluşma teklif etmişti kıza. İlk buluşmalarına vesile olan mektubun tüm satırları ezberindeydi çocuğun. O günden sonra beraber olmaya başlamışlardı, yani artık sevgililerdi. Hayal gibi gelen ilk günlerden sonra çocuk kızın üzerine o kadar çok düşmüştü ki, içinde taşan aşkını ne şiirlere ne de öykülere sığdırabiliyordu. Her anı her olayı hayatı yaptığı sevgilisiydi onun için. Çok seviyordu, çok sevdiğini de kıza konuşmalarıyla, hareketleriyle, yaptıklarıyla, yapacağını vaat ettikleriyle hissettiriyordu. Fakat kızda bu duygu yoğunluğunun bir benzeri yoktu. Sadece egosuna hitap eden bu durum o sıkılınca bitecekti, biliyordu. Sıkılana kadar hoşuna giden bu konuşmalar, hareketler devam edecekti. Ve bir gün bitti. “Sonra, uzun bir süre seni unutmamış, hafızada ön kısma kaymışsın. Ufak tefek unutmalar var burada, mesela bir kere adını unutmuş ama sonra hemen hatırlamış. Çok geçmemiş bir süre sonra hafızada geriye kaymaya başlamışsın, çok fazla insanla tanışmaktan mütevellit gelişen bir durumdur bu. Hafıza çok fazla insanı tanır fakat hatırlama oranı insan sayısına orantılı bir şekilde zayıflar. Çok kalabalık bir yere girmiş bu kız, çok fazla insan adı arasında gözüküyorsun hafızada, yerin günden güne geriye kaymış.” Üniversite için gittiği yurtdışından bahsediyordu dede. Onların ayrılışlarının üzerinden 1 ay sonra gerçekleşmişti kızın yurtdışına çıkışı. Orada yarım dönem eğitim görmüş, daha sonra geri dönmüştü. Döndüğünde hiç görüşmemişlerdi. Çocuk aramak istiyordu fakat, terk edilişten sonra kırılan gururuna söz geçiremiyor, arayamıyordu. Zaten içine dönük yapısı, ondan ayrıldıktan sonra iyice bunalıma sürüklenmişti. O buhrandan kurtulmak için de bir şeyler yapmasına kendisi engel oluyordu. “Unutmuş seni. Günümüzde aklında hiç yoksun, hatırlamıyor seni. Çok geriye atmış, hatırlar fakat hatırlaması zaman alır. Bundan sonrada defterde seninle alakalı bir şey yok evladım.” Deyip defteri kapattı dede. “Unutmuş seni.” Cümleyi sesli olarak tekrarladı çocuk. Yanağından bir damla yaş süzüldü. Akıyordu çenesine doğru. Müdahale etmedi ona, bir yenisi de diğerini takip etti bunun üzerine. “Unutmuş seni.” dedi tekrardan. Bir yudum daha aldı çayından, çay soğumuştu. Deden biraz kağıt ve kalem istedi. Ve eğer mümkünse yalnız kalıp kalamayacağını sordu. Kalem ve kağıtları getirdikten sonra dede odadan ayrıldı, kapıdan tekrar ona baktı, başını çocuğu ilk gördüğü günkü gibi salladı. Çıktı. Çocuk, Unutanlar Bürosu’nda yaşadıklarını, tecrübelerini anlatan bir yazı yazdı. Ertesi sabah akıl hastanesindeki hademeler çocuğun odasına girdiğinde masada bu yazıyı ve tavanda çocuğu asılı bir vaziyette buldu. Doktorlara haber verildi, kontroller yapıldı, ağır şizofreni tedavisi gören çocuk ölmüştü. Ölüm kağıdına ‘intihar’ yazıldı. /son
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |