Planım tıkır tıkır işlemiş, Refahyol hükümeti kurulmuştu.
Çevremdeki bir çok kişi Refah Partisinin iktidar ortağı olmasından rahatsızlık duyuyor, benim ise bu koalisyonu desteklememe anlam veremiyordu.
Ne kadar anlatsanız boşunadır; toplumlar gerçekleri dinleyip öğrenerek değil, deneme-yanılma yöntemiyle bulur. Halbuki 12 Eylül darbesinin kucağında beslenerek semiren İslami Hareketin, iktidara gelmesi artık kaçınılmazdı. Eğer bu gün değilse, bir dahaki seçimde çok daha güçlenerek gelecek, belki de koalisyon olarak bile değil; tek parti hükümeti kuracaktı.
Çevremden yükselen itirazlara aldırmaksızın, uygulamaya koyduğum hınzırca plan, tam da hesapladığım gibi gelişiyordu. Bu hükümet kısa sürede kendisini rezil eder, her iki partide halkın gözünden düşüp erime sürecine girerdi. Halk ise, dengeli bir koalisyon içinde İslami Hareketi deneme fırsatı bulur, ne kadar boş bir hayalin peşine takılmış olduğunu anlardı.
Üstelik rahmetli Erbakanı da biliyorsunuz; tam bir batı karşıydı. Belki saçma sapan birkaç şey yapar, ama en azından emperyalizme kendisini kullandırmazdı. Hatta bu yönüyle bana, DYP kanadından çok daha fazla güven verdiği bile söylenebilirdi.
Hükümetin kurulmasını takiben yaşanan süreç, aynı kurulma sürecinde olduğu gibi planıma uygun olarak gelişti. Hükümet 5 ay gibi kısa bir sürede ciddi şekilde yıpranmış ve gözden düşmüştü. Esen her rüzgarda, şiddetle sallanmasına bakarak, kısa bir süre sonra bu iktidarın devrileceğini söylemek için kahin olmak gerekmiyordu.
Bu sürece benim katkımın ne olduğunu merak edenler olabilir. Benim gibi sıradan bir insan, temenni etmekten başka ne yapabilir ki..? Fakat temennilerim gerçekleşiyor, her şey planladığım gibi gidiyordu.
Tam da planım başarıya ulaşmak üzereyken karanlık güçlere hizmet eden malum çete giriverdi devreye. Emaneten ayakta duran ve üflesen yıkılacak olan o köhne barakayı şov yapa yapa, tanklarıyla yıktılar.
Söyledim; halk doğruları deneme-yanılma yöntemiyle bulur. O tanklar, tamamlanmak üzere olan bir sürece müdahale etmiş, halkın öğrenme sürecini sekteye uğratmıştı. Hatta çok daha fazlası; tüm itibarını kaybetmek üzere olanlar, bu sayede hem mağdur edilmiş, hem de çok daha fazla itibar kazanmıştı.
28 Şubatın, bir çete tarafından, İslami Hareketi ezmek için yapıldığını söyleyenler, o çetenin 12 Eylülde aynı hareketi neden itina ile besleyip büyüttüğünü de açıklayabilmek durumundadır. Tam aksine; 28 Şubat, bu günler için beslenip büyütülen İslami Hareketin ayakları altındaki çamur yola parke taşları döşendiği tarihtir.
Burada hemen bir tırnak açıp, sayın Erbakanı tenzih ettiğimizi de özellikle belirtelim. Çünkü bu kirli oyunun önündeki en büyük engellerden birisi Erbakan ve onun batı karşıtı fikirleri idi. Oysa dünya, Ortadoğunun yeniden dizayn edileceği bir sürece giriyordu. Bu süreçte Türkiyeye, bölgenin Müslüman halklarını batı çıkarlarına kurban etmek gibi bir görev biçilecekti. Takdir edersiniz ki, o görevi Erbakana yaptırabilmek mümkün değildi. Bu sebeple tanklar İslami Hareketin itibarını kurtarırken, hareketin liderini ise tasfiye edecekti.
Bu gün AKP diye bir parti var ise bunun en büyük, hatta belki de tek sebebi 28 Şubattır. Bu sebeple iktidar ve yandaşlarının 28 Şubat için yas tutması bir anlam ifade etmiyor. Aksine, o tarih iktidar partisinin doğum günü, hareketin gerçek lideri Erbakanı sırtından hançerleyerek, İslami Hareketi ellerine geçirdikleri günün tarihidir.
Nitekim o dönem Refah Partisi içinde olup, bu günkü iktidar nimetlerine tamah etmemiş bulunan bütün önemli isimler; 28 Şubatın Amerikada planlandığını iddia etmekte ve AKP kurucularını o planı uygulamakla suçlamaktadır.
Bütün bunlar, iktidarın anlata anlata bitiremediği, fakat nereye baksa bulmayı da bir türlü başaramadığı çete sayesinde mümkün olmuştur. Mevcut iktidarın o çeteyi bulabilmesi mümkün değildir. Çünkü o çeteyi bulmak, bütün kirli çamaşırların ortaya dökülmesi, iktidarın bitmek tükenmek bilmeyen güç ve enerjisini nereden aldığının ortaya çıkması demektir.
1997 yılında takvimlerde 29 Şubat tarihi yok idiyse de, o günden beri aslında her gün 29 Şubattır. Yaşananlar için post-modern darbe tabirinin kullanılması ise kaderin bir cilvesi olsa gerek. Eğer modern kelimesine takılmayıp, post kimin elinde kaldı diye bakarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz.
Mustafa Yener