..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada birbirinin eþi ne iki görüþ vardýr, ne iki saç kýlý, ne de iki tohum. -Montaigne
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Yeraltý > cem yýlmaz




24 Aralýk 2014
Eli Kanlý Toplum  
cem yýlmaz
Ön yargýlarla ve dogmalarla örülü duvarlar arasýndaki, hayata bir anahtar deliðinden daha küçük bir delikten bakan, içleri öfke ve kin yüklü insan yýðýnlarýnýn çarpýttýðý geçmiþiyle yüzleþen Y., annesini yýllar sonra yeniden tanýyacaktýr...


:BJFJ:
ELÝ KANLI TOPLUM
Sesini boðarak sessizce aðlamak istediyse de, dayanamadý; koyverdi kendini. Elleriyle yüzünü kapayarak sarsýla sarsýla aðlýyor, bir þeyler söylemeye çalýþýyorduysa da beceremiyor, hýçkýrýklar kelimeleri boðazýnda düðümlüyordu.
Þu an, deðil sýrtýný sývazlayacak, baþýný omzuna yaslayarak gözyaþlarýný paylaþabileceði bir dostun; kapýyý sinirli sinirli yumruklayarak, ‘’Gecenin ikisinde ne bu gürültü ….. Haným?!’’ diye kükreyecek, yarýn iþ günü olduðundan , bir türlü uyuyamadýðýndan yakýnýp duracak kara, gür sakallý, badem býyýklý, göðsü baðrý açýk þiþman komþusu Hamdi Abi’nin varlýðýna dahi o denli ihtiyacý vardý ki… Ama yoktu iþte! O da aylar önce çekip gitmiþti buralardan… Þimdi, etrafý kum ve tuðla yýðýnlarýyla çevrili bu iki katlý, ýssýz apartmanda bir baþýnaydý…
Güçlükle doðrulup, yarý kambur, sendeleye sendeleye tuvaletin kapýsýnýn önüne kadar gitti. Soluklanmak için bir an durdu. Düðmeye uzanýp ýþýðý açarak içeri girdi. Leke kaplý çatlak aynada aðlamaktan þiþmiþ solgun yüzünü, dibinde mosmor torbacýklarýn belirdiði gözlerini, ýpýslak uzun kirpiklerini dikkatle inceliyordu. Saçý baþý birbirine karýþmýþ, omuzlarýný açýkta býrakan ipekli siyah elbisesi karyolanýn demirlerine takýlarak iki parmak boyu yýrtýlmýþtý. Kendinden geçmiþ bir halde, nerede olduðunun ve ne yaptýðýnýn farkýnda deðilmiþ gibi aynanýn karþýsýnda öylece duruyor, hiç kýmýldamadan, sabit, donuk bakýþlarýný yüzünden ayýrmýyordu. Güðümün yassý, teneke kapaðýna düzenli aralýklarla düþen damlalar hafif, melankolik týpýrtýlar çýkarýyor, evin karþýsýndaki büyük ceviz aðacýnda bir cýrcýrböceði, çeyrek saattir susmamacasýna výzýldýyordu. Ancak bu etrafý daha bir sessiz, daha bir ýssýz yapýyordu sanki…
Y., robotik bir tavýrla aðýr aðýr dönerek yürüdü. Az önce dibinde aðladýðý yataða boylu boyunca uzandý. Kolunu uzatýp tül perdeyi hafifçe aralayarak dýþarýyý seyre daldý. Alacakaranlýk gökte yýldýzlar, pýrýl pýrýldý. Epey ilerisi sokak lambalarýnýn sarý ýþýklarý altýnda aydýnlanýyordu. Öte yana dönerek dizlerini göðsüne doðru çekti. Midesinin bulantýsý onu, yüzünü tiksintiyle buruþturmaya sevk ediyor, aðzýnda ekþi bir tat býrakýyordu. Þakaklarý zonkluyor, tepesi sýzlýyor; ateþler içinde yanýyordu…
Kafasýndaki bulanýk düþüncelerin arasýndan biri aydýnlanarak bütün benliðini sarýverdi ansýzýn; bu gece burada, bu halde ölebilirdi…! Aslýnda ölümü böyle her gece, anýmsadýkça acý çektiði geçmiþinden hiç kimsesi kalmamýþken, defalarca kez yaþamaktansa, vücudunun biyolojik fonksiyonlarýný yitirmesi, göðüs kafesinin bir daha inip kalkmamak üzere hareketsizleþmesi çok daha iyiydi… Aklýnda bir an için parlayýp sönen bu düþünce, yani ölüm, acýlarla dolu yaþantýsýnýn dayanýlmaz karanlýðýnda biricik umut ýþýðýydý artýk onun için!
Yaný baþýndaki komidinin üzerinde duran bakýr iþlemeli saate baktý. Dörde yirmi vardý. Aðustos güneþinin yüzüne vuracak yakýcý ýþýklarýyla ‘uyanamamak’ ümidiyle, daldý.
Uyku ile uyanýklýk arasýnda, hastalýklý bir haldeydi. Ýsteri krizi geçiriyormuþçasýna titremeye, inim inim inleyerek, can çekiþen bir solucan gibi kývranmaya baþladý. O hemen her geceki kabus, geldi gene çöreklendi baþýna:
‘’ Bundan yirmi iki sene önce, yollarýnýn bembeyaz bir örtüyle kaplandýðý, kimi kar tanesinin hýrsla yüzüne hücum ettiði, kiminiyse kasvetli bir uðultuyla esen fýrtýnanýn savurduðu, topraðýn buz kestiði, korkunç bir kýþ gecesiydi. Zangýr zangýr titreyen, hissetmemeye baþladýðý minicik elleriyle annesinin uzun paltosunun eteðine yapýþmýþ, ayaklarýný sürükleyerek yürüyordu…
Derken, çýkmaz bir sokaða saptýlar. Sokaðýn sonunda yer yer sývasý dökülen, mavi, yüksekçe bir duvarýn önünde, orta boylu, yapýlý bir adam dikkati çekiyordu ilk bakýþta. Alev alev yanan gözlerinde kin kývýlcýmlarý uçuþuyordu. Bir eli kalçasýna dayalý, diðeriyle göbeðini tutarak pis pis kahkahalar atýyor ve bundan, saklamaya gerek bile görmediði kötücül bir haz duyuyordu… Dipleri karla karýþýk çamurla kaplý yolun her iki yanýna dizilmiþ birbirinden acayip, tuhaf görünümlü insanlar parmaklarýný tehditkar bir edayla sokaðýnýn sonundaki adama dikmiþ, kudurgan bir hiddetle, düþmancýl bakýþlarýný kah kendisinin kah annesinin üzerinde gezdirerek avazlarý çýktýðýnca baðýrýyorlardý:
‘’ Hay kahrolasý orospu, mahalleye geldi geleli millette ne huzur býraktý ne edep!’’
‘’Kim bilir kimden peydahlamýþtýr þu yanýndaki piçi de!?’’
‘’Tüh Allahsýz namussuz! Buraya taþýndýðýn güne lanet olsun senin !’’
Her kafadan bir ses çýkýyordu. Kimin ne dediðini tam olarak anlamak olanaksýzdý. Bir diðeri alayla:
‘’ Rahat býrakýn kadýný caným, kim bilir kaçýncý randevusundan geliyor þimdi, yorulmuþtur! Kah-kah-kah ‘’ diye gülerek devam etti.
‘’Piçi de anasýnýn yolunu yol bilecek besbelli…!’’
‘’ Belli mi olur kýz, bakarsýn geberir gider tez zamanda.’’
‘’Amiiiiiinnn!’’
Y. ile annesi, savrulan hakaretlere aldýrýþ etmeksizin, adýmlarýný sýklaþtýrarak yollarýna devam etti. Aralarýnda iki üç adým kala, adamýn göbeðinden hýzla çekip havaya kaldýrdýðý elinde keskin, gümüþümsü bir þey parladý. Annesi, Y.’nin elini koparýrcasýna sýkarak, sonsuz bir keder ifadesine bürünen yüzünü dosdoðru adama çevirdi. Gözyaþlarý yanaklarýna konup eriyen kar taneciklerine karýþýyordu. Adam, hafif geri çekilen elindeki hançeri, hýrýltýlý, vahþi bir sesle ‘’Gebeeeeerrrrrrr!’’ diye böðürerek sol yanýna sapladý annesinin… Bakýþlarýný Y.’Ye.’’
Nedendir bilinmez, bu kabusu her görüþünde burada kesiliyordu.
Yattýðý yerden tarifsiz bir korku içinde sýçrayan Y.’nin sesi birdenbire içinden taþarak kendisini de ürküten tiz, yabansý bir çýðlýða dönüþtü. Bir dakika kadar geçtikten sonra her þeyi; geceyi, ‘biricik umudunu’, uykusunu bölen kabusu anýmsadý. Bütün bunlar olanca canlýlýðýyla gözlerinin önüne serildi. Soðuk bir ürperti geçti sýrtýndan. Annesini gerçekten de beþ yaþýndayken, -belki de böyle bir kýþ gecesinde- kaybetmiþti. Sonralarý, iliþkisini çoktandýr kestiði bazý yakýn akrabalarýnýn anlattýklarýna göre, babasý, annesinin zamanýnda renkli renkli, kýrýþýk bankontlar karþýlýðýnda bedenini sattýðý pezevenklerden herhangi biriydi ve onu hiçbir zaman tanýmayacak, bilmeyecek, görmeyecekti. Ardýndan gönderildiði düþkünler evinde, annesine karþý gittikçe artan tiksinti dolu bir nefret, küçümser bir acýma duyacaktý yýllar boyu…
Uyku mahmurluðuyla gözlerini kýrpýþtýrarak daldý. Saatin hiç kesilmeyeceðe benzeyen, sinir bozucu zýrýltýsýyla tekrar uyandýðýnda baþý, kaný tümüyle beynine hücum ediyormuþçasýna zonkluyor, her yerini kaplayan, kemiklerini sýzlatan ateþ gibi yakýcý bir aðrý onu güçten düþürüyor, yataða mýhlýyordu… Dirsekleri üzerinde inleyerek doðruldu. Saati sertçe kapadý. Gözlerini ýþýða alýncaya kadar açmaya cesaret edemedi. Gövdesinin üzerinde dengede duramýyormuþa benzeyen baþýný çevirip baktý ilgisizce: Dýþarýda ilin aðustos aylarýna özgü, duru, bulutsuz, masmavi bir gök, leþ gibi, kupkuru bir sýcak ve ‘insanlar’ vardý… Bunu düþünürken, duyulur duyulmaz bir fýsýltýyla ‘’Ýnsanlar…Ýnsanlar…Ýnsanlar…’’ diye üç kez üst üste yineledi. Dudaklarýnda acý dolu bir gülümsemeyle büzüþtü.
Üstündeki ekþi ekþi ter kokan, yýrtýk bluzu çevik bir hareketle sýyýrarak umarsýzca fýrlattý: Yataðýn baþucundaki ahþap çýkýntýda asýlý kaldý boyunluðundan. Ona benzer, omuzlarýný ve göðüslerinin bir kýsmýný açýkta býrakan hafif bir tiþört giydi isteksizce yýkandýktan sonra. Altýndaki eteði deðiþtirmeye gerek görmedi, çýktý.
Evin yukarýsýndaki, alýnlarýndan boncuk boncuk ter boþanan, güneþin esmerleþtirdiði yüzlerine hafif bir pembelik yayýlmýþ çocuklarýn küfürleþerek, birbirlerinin analarýný önlü arkalý becererek, hýrsla futbol oynarken kale olarak kullandýklarý eski tip, yýkýldý yýkýlacak, yeþil durakta bekledi bir müddet. Otobüse dindiði gibide kent meydanýna yollandý.
Yarým saat sonra, meydana çýkan ara sokaklardaydý. Sýcak, baþýný döndürüyor, çöp tenekelerinin tepesinde, kýrýk kaldýrým taþlarýnýn arasýndan baþ verip büyüyen yaban otlarýnýn arasýnda uçuþan atsineklerinin výzýltýsý kulaklarýnda uðulduyordu. Yolun yanýnda yöresinde bütün heybetiyle duran akaðaçlar ve çýnarlar, ölü gibi kýpýrtýsýzdý. Yaprak kýmýldamýyordu. Öylesine durgundu hava.
Balkonlarýnda, bir uçtan öbür uca gerili ipler üzerine ýslak çamaþýrlarýn asýldýðý, duvarlarýný güneþin yakýp kavurduðu apartmanlarýn ilk katýndaki dükkanlara, demir parmaklýklý pencerelere, þurada burada yýðýlýp kalmýþ, sýcaðýn mayýþtýrdýðý, dilleri sarkýk, gözleri kýsýk, bakýþlarýyla adeta su dilenen köpeklere bakýyordu Y.
Derken, ötedeki sokaðýn baþýnda, sol tarafta, tek bir pencere bile bulunmayan simsiyah yüzü ancak böyle mahalle aralarýnda rastlanabilecek türden, aðza alýnmadýk, edepsizce kelimelerle, renkleri soluk, öfke ve hýnç yüklü siyasi pankartlarla kaplý bir apartman dikkatini çekti. Oldukça uzun, nerden baksanýz yedi sekiz katlý, ilginç bir yapýydý bu. Sanki geniþ bir binayý ortadan ikiye ayýrmýþlardý da sol yanýný bir kat tuðla daha örüp kapayarak buraya dikivermiþlerdi. Ön yüzü çýrýlçýplaktý, kabaca bir sýva vurulup öylece býrakýlmýþtý.
Tüm bunlar ve sýmsýký kapalý, perdesiz, yaðlý pencereler, burasýnýn, epey önce boþaltýlarak terk edilmiþ, hatta belki de içinde hiç kimseyi barýndýrmamýþ bomboþ, ýssýz, unutulmuþ bir yer olduðu düþüncesini uyandýrýyordu insanda.
Aksi yönde hareket etmek için çýrpýnýp duran adýmlarýnýn önüne set çeken, daha önce hiç duymadýðý, gittikçe kabararak içini saran bir hissin etkisiyle olduðu yere çivi gibi çakýlýp kaldý. Bir ip biçimine bürünüp ellerini, ayaklarýný ve boynunu sarýp sarmalayarak binanýn demir kapýsýnýn önüne kadar getirdi onu bu his. Biraz sonra apartmanýn yukarýya doðru bir yýlan gibi kývrýlarak uzayýp giden, dar, serin, karanlýk merdivenlerinde buldu kendini. Bambaþka, hücrelerine dek iþleyerek artýk onu tamamen esir almýþ, karþý konulmaz bir gücün etkisi altýndaydý. Küt küt atan yüreði yerinden çýkýp fýrlayacak gibiydi… Soluðunun ateþi, sanki her an üzerine atýlmaya hazýr yýrtýcý bir hayvandan korunmak istercesine havaya kaldýrdýðý kollarýný, incecik parmaklarýný ve terden yapýþ yapýþ olmuþ avuç içlerini yakýyordu. Apartmanýn elma yeþili boya vurulan duvarlarý kirden kapkara kesilmiþti. Ardýna dek açýk kapýdan sýzan gün ýþýðýnda az çok seçilebiliyordu etraf. O ise bunlarýn hiçbirini fark edecek durumda deðildi…
Katlarýn tümünde, karþýlýklý birer daire vardý. Kapýlarýn ortasýnda, duvara dayalý, ufak tefek bir kaloriferle, bunun üzerinde, apartmandaki bu ölü sessizliðinde harýltýlarý þaþýlasý bir açýklýkla iþitilen tahta kurularýnýn özenli çalýþmalarý sonucunda çürümeye yüz tutmuþ küp biçiminde iki ahþap dolap göze çarpýyordu. Tavandaki aþaðý sarkan ampullerden paslý parmaklýklara kadar örümcek aðlarý gerilmiþti. Y.’nin basamaklarý her eziþinin ardýndan nemli bir toz bulutu kalkýyordu havaya…
Odasýnýn boðucu bir sýcakla kaplý olmasýna karþýn tir tir titreyen, diþleri takýrdayarak üþüdüðünden dem vuran, yorganý tutup boðazýna dek çekmek istediðinde annesinin bileðine yapýþan elini hisseden, kaçýnýlmaz yazgýsýna boyun eðer bir tavýrla,, hastalýðýn doðurduðun aldatýcý soðuða inat gözlerini yumup uyumak için çabalayan, ateþi kýrk dereceyi aþmýþ bir çocuk gibiydi: Demin, iri ter damlalarý, hýzla yuvarlanýp dökülürken alnýndan, þimdi vücudu soðuktan buz kesecekti sanki…
Ayaklarýnýn tabaný karýncalanýyor, geçmiþinin karanlýðý içinden çýkýp gelen, ürkek kalabalýklarýn fýsýldaþmasýný andýran gizemli bir ses uðulduyordu kulaklarýnda…
Tepesindeki çatýya açýlan delikten apartmanýn, Y.’nin nihayet varabildiði bu son katýný aydýnlýða boðan bir ýþýk demeti saçýlýyordu. Yarý beline kadar eðilerek ellerini dizlerine dayamýþ, baþýný omuzlarýnýn arasýna gömmüþ, gürültü bir þekilde soluyor, alnýna yapýþan bir tutam saç parçasýný gözlerini kesik kesik bölüyordu.
Bir süre sonra kendine gelerek doðruldu.
Epeydir ziyaret etmediði bir yakýnýnýn, görünümünü hayal meyal anýmsayabildiði dairesinin kapýsýný, paspasýn kenarýndaki ayakkabýlardan tanýmaya, önceki geliþlerinde aklýna iyice kazýdýðý, ancak yoðun bir dikkatle bakýldýðýnda fark edilebilecek kadar küçük bir izi veya lekeyi de araþtýrarak içindeki son kuþku kýrýntýlarýný silip atmaya çalýþan bir insan edasýyla, uzun süre bakýndý durdu saða sola…
Ya hiçbir þey düþünmüyor, görmüyordu ya da karmakarýþýk kafasýný iç içe geçerek daha da bulandýran düþüncelerini tek bir noktada toplayamýyor, nerede olduðunu ve buraya niçin geldiðini bir türlü anlayamýyordu.
Hafif aralýk kapýyý açarak içeri girdi.
Uçlarý birer odaya açýlan, enlemesine, dar, uzun koridorun ortasýnda öylece durmuþ, elleri iki yanýna sarkýk, umutsuzlukla kararan gözleri ister istemez bir parça canlýlýk belirtisi arýyordu bu ölüm sessizliði içindeki korkunç evde.
‘’Neredeydi?’’
‘’Buraya niçin ve nasýl gelmiþti?’’
Aklýna üþüþen ve her biri, bir diðerine gebe tüm bu sorulara yanýt aramaktan tepeden týrnaða ürpererek kaçýnýyordu… Yine, kendini bütünüyle teslim ettiði o ilahi gücün etkisi altýnda, koridorun sað ucuna yöneldi…
Aðýr adýmlarla ilerlerken, yanýndaki, kapýlarý arasýnda çok çok yarým metrelik bir mesafe bulunan bitiþik iki odaya dalgýn bakýþlar fýrlattý. Halbuki azýcýk dikkatli olsa, aralarýndaki duvarýn büyük bir bölümünün yýkýk, pencerelerinse kapkara kaðýt ve gazete parçalarýyla kaplý olduðunu pekala görecekti.
Hedefine gittikçe yaklaþmakta olduðu düþüncesi, dilini, yemeklerini, gelenek göreneklerini bilmediði, insanlarýný, binalarýný ve sokaklarýný tanýmadýðý, kendisine tamamen yabancý bir ülkedeymiþçesine duyduðu hissi yoðunlaþtýrýyor, yüreðinin çarpýntýsýný arttýrýyordu.
Ne ile karþýlaþacaðýný bilememenin tedirginliðiyle kapýyý aralayan Y. bir an durdu. Ýnce bir perde ve sapsarý, yaðlý tavanla temas etmesine ramak kalmýþ bir mobilyayla ortadan ikiye bölünmüþ odada þöyle bir göz gezdirdi. Ýçeri girdi. Kendini iyice toparlamýþtý artýk.
Ýradesi dýþýnda sürdüðü yarým saatlik yürüyüþün sonunda içini kemiren sinirli sabýrsýzlýk, perdeyi, incecik, çelimsiz kollarýndan hiç beklenmedik bir güçle çekip yýrtmasýyla taþarak dýþa vurdu.
Korkunç bir görünümle, köþedeki alçak ranzada dizlerini kýrarak felç geçirmiþ gibi yatmakta olan, dört beþ yaþlarýnda, kaburgalarý tek tek sayýlabilecek kadar belirgin ve çýkýk, feri sönmüþ iri gözleri yuvalarýndan fýrlayacaða benzeyen, kafasýnda tek tel saç kalmamýþ yanýk tenli bir kýz çocuðuyla karþýlaþtý.
Ýðrenç, sevimsiz bir sürüngene dokunmaktan çekiniyormuþ gibi yüzünü tiksintiyle buruþturarak bir iki adým geriledi. Eþikte duraksayýp odayý korkulu bir merakla süzdüðü sýrada kapýnýn bitiþiðinde gördüðü iskemleyi aradý ayak yordamýyla ve düþüyormuþçasýna, hýzla çöktü. Baþýný öte yana çevirip gözlerini dayayarak düþünceye daldý. Kollarýný göðsünde kavuþturmuþtu. Bir an kararsýzlýk içinde yerinden kalkacak gibi olduysa da, vazgeçti. Meni, tütün ve iç bulandýrýcý bir içki kokusuyla kaplý bu basýk tavanlý, biçimsiz odada nefes almakta bile güçlük çekiyordu. Gözünün önündeki her þey dönmeye baþladý ansýzýn; bir o yana, bir bu yana…
Mobilyanýn üst köþesine çakýlý bir çiviye tutturularak asýlan perdenin ardýndaki kýsým, odanýn ön tarafýndan daha geniþ olmasýna karþýn, yerleþtirilen, çoðunun ne iþe yaradýðý belirsiz eþyalarla oldukça daraltýlmýþtý.
Odada insanýn içini karartan acýnasý bir sefalet ve düzensizlik hüküm sürüyordu kýsacasý…
Y.’nin etrafý, geliþigüzelce fýrlatýlmýþ yamalý, rengi soluk pantolonlarla, el yapýmý yün kazaklarla, iç içe geçmiþ erkek ve kadýn iç çamaþýrlarý ve dikiþleri patlak bir çift kundurayla çevriliydi. Az önce bunlara nasýl olup da takýlmadýðýný düþünerek, þaþtý.
Kalkýp pencereyi açmak, dýþarýnýn temiz havasýný doya doya ciðerlerine çekmek ve böylece, çocuðu da daha yakýndan görebilmek arzusu, duyduðu korkunun ve tiksintinin gölgesinde yitip gitti. Henüz dolgunlaþmamýþ, sert memelerinin arasýna gömdüðü baþýný kaldýrarak çocuða bakmaya yeltenecek olduðunda aradan çeyrek dakika geçmeden týkanýyor, boðulacak gibi oluyor, çaresiz, tekrar gömüyordu baþýný…
Bütün bunlarýn sebep olduðu bulantýya daha fazla dayanamayarak midesindekilerin tümünü, boðuk bir öðürtüyle, zemine serili kilimin üzerine boþalttý. Omuzlarýndan dað gibi bir yük kalkmýþçasýna, müthiþ bir hafiflik duydu.
Y., birdenbire zaman kavramýný yitirdi. Ellerini yüzünden çekince, kýzýn kendisininkilere diktiði gözleriyle karþýlaþtý. Yüreði dayanýlmaz bir duygunun aðýrlýðý altýnda eziliyordu. Yeryüzünde geçirdiði yirmi yedi yýl boyunca yaþadýklarý, kaynaðý belirsiz ýþýklarla aydýnlanmaya baþladý.
Belleðinin en kuytu köþelerinde saklanarak varlýðýný sürdürmüþ çocukluðuna ait birçok aný, üzerlerindeki unutulmuþluk ve uyuþukluk tozlarýný silkip atarak canlanýyor, yaþanan anýn gerçekliðine bürünüyor, dikkatli, sinsi bakýþlarla süzdüðü avýnýn üstüne çullanmak için fýrsatý kollayan yýrtýcý bir hayvan gibi benliðini, bilincini ve düþüncelerini paramparça ederek ‘son’a bir adým daha yaklaþtýrýyordu onu. Ve anýmsýyordu Y.:
‘’ Bundan yirmi iki sene önceydi gene. Bir akþam üstü, tabaný geniþ, dik hastane merdivenlerini týrmanýyordu parmaklýklara tutunarak. Nefes nefese kalmýþtý. Hemen ardýndaydý annesi de.
Giriþ katýndaki asansörlerin ikisi de týka basa doluydu. Binebilmek için, açýldýðýnda içi iðne atsan düþmeyecek kadar kalabalýk; havasý, tekerlekli iskemlelere kurulmuþ hastalarýn saðlýksýz ve ümitsiz, arkalarýnda dikilen, bekleyiþin ve belirsizliðin verdiði sinir gerilimi içindeki yakýnlarýnýnsa tedirgin ve öfkeli soluklarýyla aðýrlaþmýþ, camlarý buðulu bir asansörle karþýlaþmak, kapýyý çaresizce kapayarak bir sonrakini beklemeye koyulmak ihtimallerini göze almak gerekiyordu.
Yürümeyi tercih ettiler bu yüzden.
‘’Anneee, acýktým!’’ dedi Y.
Annesi, boynuna asýlý kuþ figürleri iþlemeli bez çantasýndan mendile sarýlý bir parça hamur iþi çýkarýp uzattý kýzýna… Parmaklarýnýn arasýnda dökülen kýrýntýlar, aþaðýya doðru yuvarlandý birkaç basamak boyunca…
‘’Sen yemicek misin?’’
‘’Yok kýzým saðol, tokum ben ‘’ diye karþýlýk verdi annesi, yalanýný yapmacýk bir gülümsemeyle maskelemeye çalýþarak…
Halbuki Y. Çok iyi biliyordu annesinin geçen geceden beri aðzýna tek bir lokma ile koymadýðýný…
Elektriklerin, ödemesi geciktirilmiþ faturalar yüzünden kýsa bir zaman içerisinde kesileceðinin, dýþ kapýnýn aralýðýna sýkýþtýrýlan ufak, resmi bir notla bildirildiði günden beri, ortasýna fitili tükenmek üzere olan bir mum koyduklarý tahta, yuvarlak yer masasýnýn dibinde diz çökerek yiyorlardý yemeklerini…
Annesinin yorgunluðu yüzünden okunurdu. Kabusundaki alaycý gencin haykýrdýðý gibi ‘’ yorgun düþerdi kim bilir kaç randevudan sonra…’’
Yorgundu ama o an, kýzýnýn karþýsýnda unuturdu sanki bu yorgunluðunu… Ve birbirlerinin gözlerinin içine bakarak gülümserlerdi… Yemeklerini bitirdikten sonra da uykuya çekilirlerdi sýkýca sarýndýklarý örtünün altýnda….
Avuç içi kadar küçük hamur iþini annesiyle paylaþmak istemi, açlýkla kazýnan, guruldayan midesini doldurmak arzusuna ve çocuksu aç gözlülüðüne yenik düþtü.
Hastanenin, tavana asýlý floresanlarla aydýnlatýlan serin, uzun koridorlarýnýn baþýndan ucuna kadar, duvar kenarlarýna, üzerinde kah baþýný elleri arasýna almýþ, kara kara düþünen, kah yüreklerini yakýp kavuran acýlarýnýn tesellisini birbirlerine sarýlmakta bulan insanlarýn bekleþtiði sandalyeler sýralanmýþtý. Kimiyse öne eðilmiþ, elleri arkasýnda, oflayýp puflayarak, baþýný sýkýntýyla kaþýyarak bir aþaðý bir yukarý gidip geliyordu…
Koridorun sonunda duraksadýlar.
Çift kanatlý camlý bir kapýnýn üstündeki beyaz tabelaya, iri, kýrmýzý harflerle þu sözcükler kazýnmýþtý:
‘’ONKOLOJÝ BÖLÜMÜ’’
Annesinin birkaç kez týkladýðý kapýnýn ardýndaki uykulu, lacivert üniformalý, badem býyýklý, göbekli güvenlik görevlisi irkilerek kendine geldi. Ayaða kalkýp düðmeye bastý. Kapý açýldý. Ýçeri girdiler. Adam ters ters baktý onlara. Arkalarýndan bir süre daha sürdürdü bakmayý. Sonra kapýyý kapadý, iri, hantal bedenini sandalyesine yerleþtirdi, baþýný göðsüne gömdü, uyuklamaya devam etti.
(Ýlk anda birbirleriyle baðýntýsýz gibi görünen bu baþý sonu belirsiz, kopuk anýlarýn her biri bir bütünün, çarpýtýlmýþ, saklý kýlýnmýþ, nihayet yüzleþilen gerçeklikler bütünün bir parçasýný oluþturuyordu aslýnda… Zihninde akmakta olan düþünce ýrmaðý bir an çamura bulanýyor, sonra durulaþýyor, berraklaþýyordu tekrar ve hýzla birbirini kovalýyordu anýlar)
Annesinin çekimser bir ifadeyle iki kez týklattýðý, uzun süre açýlmayan, derken ardýndan gülüþmelerin iþitildiði, uzun, ince bir adamýn çýkýp aceleci adýmlarla uzaklaþtýðý, kolunu tutan, sarý benizli, sakallarý kýrlaþmýþ, yýllarýn yüzüne eklediði kýrýþýklýklara raðmen hala dinç görünümlü bir doktor tarafýndan soran bakýþlarla süzüldükten sonra içeri davet edildiði, girdikten sonra sertçe kapanan kapýnýn önündeki bekleyiþini anýmsadý Y.
Bir yere ayrýlmamasý, onu burada beklemesi için sýký sýký tembih etmiþti kýzýný… O ise merakýna engel olamayýp, kulaðýný kapýya dayayarak iþitmeye, idrak etmeye çalýþmýþtý konuþulanlarý… Ancak ne bir þey duyabilmiþti ne de annesi bembeyaz bir yüzle çýkýp da titreyen elleriyle ellerini kavradýktan sonra geldikleri yoldan dönünceye kadarki bütün ýsrarcý sorularýna raðmen bir þey öðrenebilmiþti. Aldýðý, kaçamak yanýtlardan baþka bir þey olmamýþtý nedense…
Þimdi anlýyordu Y…. Yýllar sonra… Onu ölüm uçurumunun kýyýsýna elleriyle tutunmuþ, düþmemek için çýrpýnýp dururken yukarý çekecek olan gücün miktarý üzerine konuþtuklarýný… Bilmem kaç bin…
Olanaksýzlýðý tartýþýlmazdý yedikleri her bir lokmanýn dahi hesabýný yapmalarýna sebep olacak kadar büyük bir yoksulluk içindeyken annesinin bu masrafý karþýlayabilmesi…
Gecekondu mahallelerinin birinde, evden çok ahýra benzeyen, köpek baðlasan durmayacak küçük bir yapýda yaþýyorlardý…
Her gün evden eve koþturup durmaktan, eðilip kalkmaktan, üzerine çöküp tarifsiz bir sýkýntýyla, çaresizliðin dayattýðý bir mecburiyetle etrafý silip süpürmekten derisi kaskatý kesilmiþ dizlerinin getirdiði kazanç yeterli deðildi artýk:
Bir zamanlar babasýnýn ve abilerininkiyle birleþmiþ olan bedenini satmaktan gayrý yapacak bir þeyi kalmamýþtý…..! Bütün çýkýþ yollarý týkalýydý…
Derken gene çamura bulandý ýrmak, bir baþka diyarda akmaya baþladý:
Dehþetli bir yaðmur baþlamýþtý. Buz gibiydi içerisi ama nedense o hiç hissetmiyordu bu soðuðu …Hatta boynundan saç diplerine kadar kýpkýrmýzý kesilmiþti yüzü… Ateþler içinde yanýyordu…
Sokaktan, çukurluklarda biriken suyu sýçratarak geçen bir araba, Y.’nin yere serili yataðýnýn kalýn, yün yorganýnýn altýnda uykuya dalabilmek için saatlerdir verdiði savaþýmdan yenik düþmüþ bir halde, baþýný yaslayýp dýþarýyý seyrettiði pencerenin camýný titretti.
Bu sarsýntý kendine getirdi onu. O ana kadar, görmekte olduklarýnýn camýn üzerini kaplamýþ buðudan baþka bir þey olmadýðý fark edemeyecek kadar dalgýndý…
Toparlanýp pijamasýnýn yeniyle ortasýnda þeffaf bir daire oluþacak þekilde sildi camý ve bedenini tekrar eski konumuna getirdi.
Hiç beklenmedik bir anda ansýzýn çakýveren ve öncesinde ortalýðý masmavi bir aydýnlýða boðan þimþeðin gürültüsü, gecenin diðer bütün seslerini boðarak baskýn çýkýyor ve Y., bir yýldýz kadar uzak ve eriþilmez olan, dallara ayrýlmýþ, titrek, mavi ýþýk parçalarýnýn yeryüzüne saçtýðý parýltýlar arasýnda avuntuya, umuda benzer bir þeyler yakalar gibi oluyordu…
Baþýný öte yana çevirip, sobanýn, sönmek üzere ama henüz ýþýðýný yitirmemiþ olan ateþinin kýzýlýmtýrak aydýnlýðýnda ancak çizgilerini seçebildiði kapýya baktý. Yüreði, bitmek bilmeyen, kederli bir bekleyiþin acýsýyla sýzlýyordu…
Soðuktan mosmor kesilmiþ parmaklarýyla eðri büðrü çizgiler çizmeye baþladý pencereye. Kirpikleri, üzerlerine asýlýp kalan gözyaþlarýnýn aðrýlýðýný daha fazla kaldýramadý…
Vücudunun parçalarýnýn boyutlarý, gerçeðinden oldukça uzak, acemice ve yüzeysel bir biçimde çizilmiþ iki insan silueti duruyordu yan yana… Çizmeye devam etmek yerine, biraz uzaktan, çoktandýr kafasýný kurcalayan olanaksýz hayallerinin bir bölümünün yansýtýlmýþ olduðu pencereyi seyretti.
Sonra tekrar uzandý, solda, uzun olanýn altýna þu beþ harfi yazdý: ‘’ANNEM’’. Yanýndakine de ‘’BEN’’. El ele tutuþmuþtu ikisi de… Çizdiklerinin tümünü içine alacak büyüklükte bir daire çizdi… Evet, sonunda bitmiþti. Ýþte bu, onun dünyasýydý. Onun ve annesinin… Yalnýzca ikisinin…
Annesinin, kýrýlan, ayaklar altýna alýnýp çiðnenen insanlýk onurunun ve çaresizliðinin yaþlarla doldurduðu gözlerindeki kederi okumak, hemen her gün, pencerenin dibinde, gecenin kasvetli karanlýðý yerini günün ilk ýþýklarýna býrakýncaya dek yollarý gözetlemek zorunda kalmýyordu bu dünyada…!
Kimseciklerin bilmediði, bilemeyeceði, kuþ uçmaz kervan geçmez, ýssýz bir dað baþýnda, ufacýk bir kulübeleri olacaktý. Tepelerindeki ýsýtan yaz güneþinin altýnda, kalýn gövdeli yaþlý aðaçlarla, yemyeþil çimenlerle kaplý, aldýklarý her nefeste ve attýklarý her adýmda huzuru, mutluluðu soluyacaklarý bir yerde yaþýyorlardý. Ve iþte ikisi, dað yamacýna kadar uzayýp giden, dolambaçlý, dar, tozlu patikada, týpký buðulu pencerede çizili olduðu gibi, el ele vermiþ, etraflarýný hayranlýk ve neþeyle seyrederek yürüyorlardý…
Derken bir karanlýk çöküyor ve ikisi de, birbirinden ayrýlýveren ellerinin kenetli kalmasý için en ufak bir çaba harcayamayacak kadar aciz ve bitkin düþüyordu…
Tam o esnada kapý açýldý, Y. Hayallerinden sýyrýldý, sözde el ele vermiþ iki ‘mutlu’ anne-kýz kayboldu buðunun ardýnda…
Dönüp baktý Y., annesiydi gelen. Saçý baþý birbirine karýþmýþ, omuzlarýný açýkta býrakan ipekli siyah elbisesi…
(Oturduðu iskemlede, gözleri hala kendisininkilere dikili kýz çocuðuna bakarken, dün gece, aynanýn karþýsýndaki o ölü yüzünü anýmsadý Y. Ve bu farkýndalýðýn yarattýðý dayanýlmaz acý onu ‘son’a bir adým daha yaklaþtýrdý.)
Makyajý akmýþ, gözyaþlarýna karýþmýþtý. Çakan þimþeðin ortalýðý gündüze çeviren aydýnlýðýnda annesinin elindeki ‘renk renk, kýrýþýk’ bankontlar iliþti Y.’nin gözüne… Yaný baþýndaki ayakkabýlýðýn boþ bölmelerinden birindi yerleþtirdi dikkatlice:
Seks iþçiliðine baþladýðý ilk vakitler gerginlik ve utançla titreyen, bir zamanlar Y.’ye de beþiklik etmiþ olan sütbeyazý karnýnýn üzerine bir erkeðin, az sonra içine girecek, hayvani bir arzuyla yanan ateþli soluðunu yüzünde hissedebildiði bir yabancýnýn kýllarla kaplý karný yapýþýyordu!
Karþýlýðýnda kazandýðý ve demin boþ bölmelerden birine yerleþtirdiði paralar, ihtiyar doktorun ona siyah çerçeveli gözlüklerinin üstünden son derece soðuk ve sert bir biçimde bakarak açýkladýðý, miktarýnýn karþýsýnda afalladýðý, þaþkýnlýðýndan donakaldýðý, ruhunda derin, karanlýk bir çaresizlik ve hüzün uçurumunun açýlmasýna sebep olan tedavi masraflarýnýn, umut bulmasýný bir nebze de olsa saðlayamayacak kadar küçük bir kýsmýný karþýlamak üzere banka hesabýna yatýyor, bu döngü hep ayný tekdüzeliði ve iç bulandýrýcýlýðýyla sürüp gidiyordu…

Annesi, ellerini saçlarýnýn arasýnda, yanaklarýnýn, yýrtýk pýrtýk, vücudunu kemiklerine dek iþleyen keskin kýþ soðuðundan koruyamayan incecik paçavralarýnýn kývrýmlarý üzerinde gezdirirken o ,köþeye kýstýrýlarak korkutulan bir yavru kedininkine benzer, ayný anda hem ürkek, hem tedirgin hem de gözü pek bir ifadenin okunduðu bakýþlarýný ayýrmamacasýna dikerdi annesinin suratýna:
Yorgun bir gülümsemeyle aralanmýþ aðzýnýn, yaþlý gözlerinin ve çatýk kaþlarýnýn etrafýnda beliren çizgilere; ona her an geçmiþini anýmsatan, babasýnýn ve abilerinin tecavüzüne uðradýðý o korkunç gecenin elle tutulur, gözle görülür, kanlý canlý tek simgesi, kimden olduðu belirsiz, buna raðmen acýmayla karýþýk bitmez tükenmez, katýksýz, sonsuz bir sevgiyle baðlanmaktan da kendini alýkoyamadýðý, saçlarý her gün tel tel dökülmekte olan, ölüm döþeðindeki zavallý kýzýný, Y.’yi kaybetmekten duyduðu korkunun izleri iþlemiþti….

Yine burada, ýrmak çamura bulandý. Zihninde ardý sýra beliren bütün bu anýlar, sanki hiç yaþanmamýþçasýna birdenbire kesiliveriyor ve Y., gördüðü muhteþem bir rüyanýn ortasýnda ansýzýn uyanýveren ve ayný rüyayý tekrar görmek umuduyla baþýný yastýða gömen sinirli bir insan edasýyla, gözlerini yumarak ucunu kaçýrdýðý bu anýlarý yakalamaya çalýþýyordu.
Ve yalnýz tek bir görüntü kaldý geriye:
Bir akþam üstü Y., sokakta, biçimsiz, beyaz bir taþý iskemle bellemiþ, oturuyordu. Taþ o denli alçaktý ki, dizleri neredeyse baþýyla ayný seviyeye geliyor ve girintili çýkýntýlý yüzeyi o denli sivriydi ki kalçasý, iðne batýyormuþçasýna sýzlýyordu. O ise, daldýðý derin düþüncelerin arasýnda, bunlarýn hiçbirinin farkýna varamýyor, kalkýp daha rahat bir yer bakýnmayý akýl edemiyordu.
Önünde oturduðu, duvarý gür, mor çiçekli sarmaþýklarla kaplý apartmanýn bahçesindeki meyve aðacýnýn, üzerlerindeki dolgun, iri meyvelerin aðýrlýðýný kaldýramayan sarkýk dallarý, yerinden kýpýrdamaksýzýn uzanýp eriþebileceði kadar yakýnýndaydý…
Y., yerden aldýðý paslý, oynak bir tel parçasýný evirip çevirirken, on adým ilerisindeki dönemeçte beliren annesinin birçok duygunun karmaþasýyla titreyen sesleniþiyle düþüncelerinden sýyrýlarak kendine geldi. Hýzla fýrladý yerinden, koþup iki yana açtýðý kollarýyla sýmsýký sarýldý annesine…
Çocuksu bir öngörünün huzursuzluðuyla doluydu içi. Daha önce hiç olmadýðý kadar uzun sürmüþtü sarýlýþlarý…
Derken sokaðýn dört bir yanýnda, yerden bitmiþ gibi beliriveren insanlarla çevrildi etraflarý…
Ok gibi delici, kin dolu bakýþlarý üzerlerine dikili, yumruklarý sýkýlý, dolambaçlý, ucu sonu gelmeyen sokaklarda, peþlerindeki hasýmlarýndan kurtulabilmek için sürdürdükleri uzun ve yorucu bir koþunun sonunda, az önce ansýzýn beliriverdikleri iki adým ötede duraksayarak dinlendiklerini düþündürecek kadar gürültülü ve hararetli soluyan onlarca insan…
Þaþýrýp kalmýþtý Y. Ne yapacaðýný bilemiyordu. Gözlerini, bakýþlarýyla, soluklarýyla, varlýklarýyla içinde o küçücük yüreðinin kaldýramayacaðý bir korku uyandýran bütün bu hýrpani kýlýklý adamlarý bir daha görmemek istercesine sýmsýký yumarak baþýný annesinin göðsüne gömdü.

Gözünün önünde canlanan bu sulietlerle, kabusundaki o yolun iki yanýna dizilmiþ insanlar arasýndaki þaþýlasý benzerliðin ayýrdýna varan Y.’nin kafasýndaki belirsizlikler düðümü yavaþ yavaþ çözülmeye baþladý.
Sanki görmek istediði þey bir anda belirip yitecekmiþ de kaybedecek tek bir saniyesi bile yokmuþ gibi elini hýzla yüzünden çekip gözlerini irice açarak az öncekinden bambaþka bir halde bulduðu odaya baktý: Soðuk bir ürperti geçti sýrtýndan;
Karþýsýndaki ranzada yatmakta olan, kendisiydi! Tam yirmi iki sene önceki kendisi… Derken odanýn ortasýnda dimdik ayakta duran annesini gördü. Týpký, annesini ondan söküp almak için gelen o vahþi yaratýklardan duyduðu korkuyu bastýrmak için baþýný göðsüne gömdüðü günkü gibiydi… Gözlerinin yaþlar boþanýyordu… Üstü baþý paramparça ve ýslak… Koþup gitmek istedi yanýna ve yine o günkü gibi sýmsýký sarýlmak… Lakin ayaklarýný bir adým öteye sürükleyecek enerjiyi bile bulamadý kendinde…

Annesini kollarýndan, boynundan, omuzlarýndan ve göðsünden kavramýþ, zil zurna sarhoþ, pis bir ayyaþý kendine getirmek ister gibi sarsarak hiddetli tekmeler savuruyorlardý orasýna burasýna… Hýnçla sýkýlý yumruklar art arda, kadýncaðýzý sersemletecek sertlikte iniyordu kafasýna…
Gürültüyü iþitip de baþýný pencereden sarkýtarak hengameyi gören meraklý, dedikoducu kadýnlar soluðu dýþarýda alýyor, kaldýrým kýyýlarýnda birikiyordu. Biri üzerine geliþigüzelce geçirdiði hýrkanýn düðmelerini iliklerken önündeki kol ve bacak denizinin arasýndan, daha gözü pek olan birkaçý yaklaþýp parmak uçlarýnda yükselerek, bir diðeriyse hiç istifini bozmadan –olanlarý kendini yormaya deðer bulmuyordu besbelli- balkon parmaklýklarýna abanmýþ, aðzýndaki sakýzý, dudaklarýný irice, sert bir lokmayý ufalamaya çalýþýyormuþ gibi gererek çiðnerken, hiçbir ifadenin okunmadýðý boþ bakýþlarla, sanki son derece olaðan bir þey yaþanýyormuþ gibi seyrediyordu bu tüyler ürpertici sahneyi: Her hallerinden, küstahça bir vurdumduymazlýk akýyordu.
Pencere ve balkonlarda birikenlerin hemen hepsi kadýndý. Yalnýz biri, deminki kadýnýn çaprazýndaki balkonda, ayaklarýný parmaklýklarýn, demir parçalardan birkaçýnýn kopmasýyla oluþmuþ deliðinden dýþarý sarkýtmýþ, uzanýyordu. Üst üste attýðý ayaklarýnýn tabaný, baþýnýn bir kýsmý ve þapkasýnýn kenarý görülebiliyordu yalnýzca… Altmýþýný geçkindi muhtemelen ve o da, yaþlýlardaki o hayata karþý kayýtsýzlýk içindeydi. Kim bilir, belki bütün bu gürültü bile bölememiþti uykusunu da kaçýncý rüyasýný görüyordu!
Þurada burada koþturup duran yalýn ayaklý, üstleri baþlarý kir pas içindeki küçük çocuklar analarýnýn etrafýnda halka oluvermiþler, birbirleriyle bakýþýyorlardý. Baþörtülü, göbekli, otuzlu kýrklý yaþlarýndaki bu kadýnlarýn kulaktan kulaða fýsýldadýklarý kelimelerden tekini anladýklarý yoktu. Derken cesaret bulan bazýlarý sesini yükselterek devam etti konuþmalarýna. Bu cesaret kývýlcýmý alevlenerek diðerlerine de bulaþtý:
‘’Haydinin ne duruyorsunuz aðalar gebertin þu karýyý gebertin de kurtulalým mahallecek!’’
‘’Zina yuvasýna çevirdiydi burayý pislik karý, geceleri binasýna giren çýkan belli deðil vallahi!’’
‘’Kaç defa da söyledik þu kel piçini al eve týk da suratýný görmeyelim diye!’’
‘’Hiç caným.’’
‘’Haklýsýn kýz.’’
‘’Geberip gitse de kurtulsak þu Allahsýz namussuzdan!’’
‘’Cehennem zebanileri soksun götüne çýbaný da sen o zaman gör bakam, ey gidi ey…’’
Diðerlerinin arasýnda belirginleþen cýrlak bir ses, ‘’ Vay orospu dölü vay bakýn bakýn nasýl da sinmiþ köþeye zýrlayýp duruyor.’’ Dedi Y.’ye yönelik olarak. Bir anda tüm bakýþlar Y.’ye çevrildi. Hakaret oklarýnýn hedefi deðiþti.
‘’Kim bilir hangi pezevengin dölü bu da’’
‘’Günleri sayýlý caným küçük orospunun, görmüyor musunuz halini.’’
‘’Onun o kel kafasýný ortadan ikiye ayýracaksýn aslýnda ama…Ahh!’’
Bütün bu hýnç, öfke ve kin dolu kelimeler dudaklardan ayný anda saçýldýðýndan iç içe geçerek anlaþýlmaz, karmaþýk bir mýrýltý halini alýyordu.
Y., elleri annesininkilerden ayrýlýr ayrýlmaz, ezilmemek için, içgüdüsel bir hareketle sürüklenerek az önce önündeki mermer taþta oturduðu duvara yapýþtý. Göremez olmuþtu annesini…
Aralarýndan biri ( uzun, gür sakallý, çatýk kaþlý, yanýk tenli bir adamdý bu, kabusundakilerden birine çok benzetti Y. Ama hangisi olduðunu ve ne dediðini anýmsayamadý.) bol, siyah þalvarýnýn kenarýna soktuðu bir býçaðý çekip havaya kaldýrdý. Ýndirmeden önce, akýl hastalarý gibi elini kolunu sallayarak, çýldýrmýþçasýna, sesinin yettiðince uzun:
‘’Tekbiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiirrrrrrrrrr!’’ diye baðýrdý. Bitirmesini beklemeden eþlik etti berikiler:
‘’Alllahh’u Ekber!’’
‘’Tekbiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiirrrrrrrrrrr!’’
‘’Allaah-u Ekber!’’
‘’Tekbiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiirrrrrrrrr!’’
‘’Allah-u Ekber!’’
‘’Tekbiiiiiiiiirrrrr!’
‘’Allahh..’’

Annesinin vücudundan fýþkýran taze kan, asfalta, gittikçe geniþleyen, yuvarlak kara lekeler olarak düþüyordu.
Daha fazla dayanamadý Y.. Yerinden kýpýrdamaya cesaret edemese de, hýçkýrýklarla kesilen, anlaþýlmaz birtakým þeyler haykýrmaya baþladý. Ancak ne yaparsa yapsýn, sesini bir türlü duyuramýyor, daha doðrusu kimse ona aldýrýþ etmiyor, dönüp bakmýyordu bile…
Gözyaþlarýný silip son bir çabayla toparladý kendini.
Yöreden topladýklarý çalý çýrpýyý tutuþturarak yaktýklarý ateþin etrafýnda dönüp duran, bir maymun gibi göðüslerini yumruklayarak kollarýyla tuhaf hareketler yapan ilkel kabilelerin anlamdan yoksun, insanýn içini ürperten yabani ulumalarýný andýran gürültüyü, olabildiðince yüksek, bir sesle, ‘’Annneeeeeee!’’ diye baðýrmasýyla bastýrabildi. Sesi bütün sokakta yankýlandý… Öne doðru atýldý…

Derken, týpký geçen gece kabusunun ortasýnda uyandýðý andaki gibi tiz bir çýðlýk atýp yerinden sýçradý… Bilinci tümüyle yitirmiþ olabileceðini düþündü. Bunu anlayabilmek için gözlerini ovuþturarak uzunca bir süre etrafýna bakýndý. Neredeydi? Yanýlmýyorsa o hala odada…
Hayýr, delirmemiþti. Her þeyi olanca açýklýðýyla anýmsayabildiðine ve hala düþünebildiðine göre, -en azýndan henüz- delirmemiþti.

Ranza boþtu þimdi. Üzerine serili boz renkli battaniyenin, kabartýlmýþ bir fiziki haritayý andýran kývrýmlarýnýn arasýnda, kaybolan benliðinin izlerini aradý, bulamadý Y.
Yalnýz tek bir kiþi kalmýþtý odada. Y., artýk hiçbir þaþkýnlýk belirtisi göstermiyordu gördükleri karþýsýnda…
Ýki adým ötesinde durmuþ, kendisine bakýyordu kabusundaki o göbekli adam. Anlamlý anlamlý baþýný sallýyor, gözlerini kýrpýþtýrýyor, kýkýr kýkýr gülüyordu.
Y. bir þey söylemek için aðzýný açtýysa da besbelli diyecek bir þey bulamadý, sustu.
Adam birdenbire ciddileþerek:
‘’Þimdi anladýn mý ?’’ diye sordu.
‘’Neyi, neyi anladým mý?’’ diye soruya soruyla karþýlýk verdi beriki. Kendine gelmiþ, sakinleþmiþti. Çözülmesi gereken son bir düðüm kalmýþtý kafasýndaki belirsizliklerin tümüyle aydýnlanabilmesi için.
‘’Düþkünler evinde geçirdiðin yýllarý anýmsa Y.’’ Diye devam etti adam. Cümleler arasýnda etkiyi arttýrmak için duraksayarak, bazý sözcükleri özellikle vurgulayarak konuþuyordu.
‘’Annene duyduðun nefreti, tiksintiyi anýmsa… Nasýl anlatmýþlardý onu sana? Nasýl bilmiþtin onu? Ne düþünmüþtün hakkýnda, ha?’’
Y., gözlerini kýsmýþ, geçmiþinin zifiri karanlýk koridorlarýnda el yordamýyla ilerleyerek, rastladýðý kapýlarý aralamaya çalýþýyor, çatýk kaþlarýnýn altýndaki sabit, düþünceli bakýþlarýný adamdan ayýrmýyordu. Sanki aradýðý þeyin gizemi, yüzündeki ifadede saklýymýþ gibi…
‘’Sabah akþam birileriyle yatýp kalkan, seni de onlarýn birinden peydahlayan, hastalýðýnýn, kimsesizliðinin, acýlarýnýn, oradan oraya savrulup duruþunun sorumlusu, sevgisiz ve ilgisiz bir anne portresi çizdiler sana ve sende o portreyi gayet isteklice çerçeveletip bilincinin duvarlarýna çivileyerek astýn. Peki kimmiþ baban? Öðrenebildin mi ha? O siyahlar içindeki, peçesi burnuna dek çekili akrabanýn anlattýðý gibi, (parmaklarýný hafifçe birbirine sürttü) annenin renk renk, kýrýþýk bankotlar karþýlýðýnda bedenini sattýðý pezevenklerden biri mi? Yoksa o deden olacak þeytan suratlý deyyus mu? Söyle , kim? Yoksa dayýlarýn mý? Söylesene ha kim? Kim! Kim! Kim! Söyle kim!’’

Yönelttiði, yinelediði ama bir türlü yanýt alamadýðý bu sorularýn her biri kýzgýnlýðýný da sesinin þiddetini de arttýrýyordu. Y., dili tutulmuþ gibi susuyor, kafasýndaki karmaþýk düþünceleri düzene koyarak bunlardan belirli bir sonuca varmaya çalýþýyordu.
‘’Yýllardýr içinden söküp atamadýðýn o seni deli eden huzursuzluðunun temelinde de bu ahmakça kanýþ, açýða çýkamayan, çarpýtýlan gerçeklerin belirsiz acýsý yatýyordu iþte…’’
‘’Ama nasýl olur?’’ diye sordu Y., masumane bir þaþkýnlýkla. Gözleri irileþmiþ, nemlenmiþti.
Bu soruyu, kendi kendine konuþur gibi mýrýldanarak, yanýt beklemeksýzýn, hatta belki bilinçsizce yöneltmiþti.
Adam Y.’ Ye doðru, ulusal geçit törenlerindeki askerler gibi, dizlerini kýrmadan bir iki adým attý. Y., bedenini yarý çevirip elini kapýya götürdü. Kalbinin çarpýntýsý gittikçe artýyor, kapýnýn yaðsýz menteþelerinin çýkarttýðý hüzünlü gýcýrtý içini gýcýklýyor, tüylerini okþuyordu. Neden sonra, adamýn konuþmaya hazýrlanýyormuþ gibi kýpýrdattýðý dudaklarýnýn arasýndan dökülecek her sözcüðü havada kapmaya hazýr bir halde duraksadý, vazgeçti gitmekten. Titreyen kollarý iki yanýna düþtü.
Adam, çok önemli bir sýr verir gibi;
‘’Peki annen þimdi nerede biliyor musun?’’ diye sordu fýsýltýyla.
‘’Hayýr, hayýr bilmiyorum!’’ diye haykýrdý Y., gözlerini yumup ellerini sallayarak.
‘’Peki öðrenmek ister misin?
Y.’nin suskunluðunu bozmamasýna karþýn, yüzündeki ürkek, beklenti dolu ifadeye bakarak devam etti:
‘’Seni buraya getiren güdülerini takip et, iþte aradýðýný o zaman bulacaksýn.’’
Y., diz çökmüþ, dikkatli bakýþlarý az sonra üzerinden olabildiðince yüksek bir hýzla geçmeye çalýþacaðý yola dikili, kýpýrtýsýz bekleyen, düdüðün çalýþýyla birlikte birdenbire yerinden sýçrayarak koþuya baþlayan bir atletin çabukluðuyla kapýyý açtý, durmamacasýna koþmaya baþladý. Merdivenleri ikiþer ikiþer indi, dýþarý çýktý. Yerini akþamýn kurþuni karanlýðýna býrakmak üzere alçalýþa geçen güneþten baþka, her þey olduðu gibi duruyordu. Baþýný kaldýrýþýyla kamaþan gözlerini elleriyle kapatýþý arasýndaki o birkaç saniye içinde bu ayrýntýnýn da farkýna varamamýþ olsa, apartmana girdi gireli zamanýn iþlemediðini düþünecekti herhalde.
Þimdi, adamýn öðüdünü emir belleyen Y., hislerinin kendisini sürüklediði yere doðru koþmaktaydý. Derken, saptýðý sokaðýn ucundaki camii de, hüzünlü Cuma selasý okunmaya baþladý. Zaman kavramýný yitirmiþ, günleri, haftalarý birbirine karýþmýþtý Y.’nin ve o günün Cuma olduðunun ancak o zaman farkýnda varabildi…
Avluda cemaat, yeni yeni toplanmaktaydý. Camiiye üç taraftan, on basamaklýk, beyaz, tozlu bir merdivenle çýkýlýyordu. Kapýya oldukça yakýn bir yerde, eþ giriþli bir tuvalet ve bir abdesthane vardý. Gecekonduyu andýran, basýk tavanlý, eski bir yapýydý burasý. Ufak, tel parmaklýklý pencerelerden pek gün ýþýðý sýzmadýðýndan iki tarafta yarý karanlýk içindeydi.
Adýmýnýzý atar atmaz, tiyatro giþesi gibi bir bölmenin ardýndaki asýk suratlý, badem býyýklý cami görevlisinin rahatsýz edici bir biçimde üzerinize diktiði sert, beklenti dolu bakýþlarýnýn aðýrlýðýyla duraksýyor, camlý bölmenin alt, orta kýsmýndaki açýklýða kullaným ücretini býrakarak yolunuza devam ediyordunuz.
Ýleride çaprazlama ikiye ayrýlýyordu yol. Bu haliyle bir ‘Y’ harfini andýrýyordu loþ koridor. Ayrým noktasýnda, tavandaki çengele asýlan ipin ucundaki sallantýlý, metal tabelalarda þu sözcükler yazýlýydý.
‘’WC’’ ‘’ABDEST YERÝ’’
Kareli, mavi mermer döþeli zemin sulu çamurla, içerisiyse, tuvalette çok daha yoðun olarak hissedilen ekþi, iç bulandýrýcý bir sidik ve ter kokusuyla kaplýydý. Ýki tarafýnda kapýsý olmadýðýndan, sümkürme, aksýrma, besmele sesleriyle küfürleþmeler, gülüþmeler, þýrýltýlar ve ayak sesleri yankýlanarak birbirine karýþmaktaydý.
Y. buraya þöyle bir göz attý uzaktan ama girmeye cesaret edemedi. Basamaklarý teker teker çýkarak, camiinin yassý tepeli, üzerine her biri bir dini kavramý temsil eden harflerin iþlendiði çift kanatlý, dev kapýsýnýn önündeki geniþ açýklýða ulaþtý. Kapýnýn her iki yanýna düzenli aralýklarla yerleþtirilen banklardan birine oturup soluklandý. Baþýný kaldýrýp etrafýna bakýndý. Her tarafta ters ters, yadýrgar gibi bakan ama ayný zamanda onu kafasýnda soyundurmaktan da geri kalmayan bir adamla karþýlaþýyordu. Özellikle bedeninin aþaðý kýsmýna kayýyordu bu bakýþlar ve sanki o anda da, ifadeleri baþkalaþýyordu.
Namazýn baþlamasýndan önce, cemaatin ahlakýný saðlamlaþtýracak, içlerini ferahlatýcý bir huzurla dolduracak pek yararlý bir vaaz(!) verileceðinden kalabalýk içeriye doluþup diz çökerek saflarý doldurmaya baþladý erkenden. Bütün yerler týka basa dolduðunda ayakta kalanlar için dýþarýya birkaç kilim serildi ve serilir serilmez de onlarca insanýn tonluk aðýrlýðý altýnda kaldýlar.
Y., baþka herhangi bir giriþin olup olmadýðýný görebilmek amacýyla camiinin etrafýný dolandý. Arka tarafta, üstünü dallarýyla bir çardak gibi kapatan heybetli meþelerin serinliðinin ve gölgesinin altýnda, iki katlý, ufak tefek bir yapýya rastladý. Dönemeçli bir merdivenle çýkýlan ikinci katta bir camii görevlisi ile ailesi ikametgah etmekteydi. Kapý ve penceresi ardýna dek açýk alt katta ise duvarýn çaprazlama iki yüzüne döþenmiþ kitaplýðýn raflarýný baþtan sona dolduran üzerleri ince, kurþuni bir toz katmanýyla örtülü, ciltli kitaplar dikkatini çekti Y.’nin. Kapýyla eþit geniþlikteki yolu aðýr aðýr adýmlayarak içeri girdi. Tam bu sýrada vaaz baþladý.
Bu kat, Y.’nin kapýsýnýn yakýnýndaki bir yerde duraksayýp incelediði odayla, yan yüzdeki kapýnýn açýldýðý, ayný anda hem mutfak hem de salon olarak kullanýlan bir baþka odadan oluþuyordu.
Ortadaki alçak iskemlede, boz rengi, saðlam ciltli, büyükçe bir kitap duruyor ve ýþýltýsýyla tüm dikkati kendi üstünde topluyordu.
Y., týpký kaybetmemek için özel bir yere sakladýðý deðerli bir eþyasýný ona en çok duyduðu anda buluveren bir insan gibi, istemsizce gülümsedi ve bakýþlarýný bu kitabýn üzerine sabitledi. Kapaðýný ortadan ikiye bölen ince, kýrmýzý bir þeridin üst tarafýnda birtakým Arapça kelimeler, altýndaysa bu kelimelerin Türkçe karþýlýklarý yazmaktaydý. Y., anlayabildiklerini çabucak okudu: ‘’KURAN-I KERÝM VE YÜCE MEALÝ’’
En alttaki, yan yana dizilmiþ bir karýnca sürüsünü andýran kelimeleri de okuyabilmek için gözlerini kýsýp dikkatini yoðunlaþtýrdýysa da hiçbir þey anlayamadý. Yaklaþtý. Birdenbire, kabusundaki ve az önceki o korkunç odada zihninde canlanan anýlarýndaki haykýrýþlar uðuldamaya baþladý kulaklarýnda. Bir süre sonra, geriye yalnýzca, þiddetiyle diðer bütün sesleri bastýrarak belirginleþen ‘’Zina’’ ve ‘’Cehennem’’ sözcükleri kaldý.
Açýp hýzla karýþtýrmaya baþladýðý sayfalarýn hýþýrtýsýyla dudaklarýndan bilinçsizce dökülen kelimelerin kesik mýrýltýsýnýn arasýndan ansýzýn koparýverdiði bir çýðlýk yükselerek bütün odayý doldurdu.
Daha ilk sayfalarda, aradýðý sözcükleri, sanki üzerleri göz alýcý renkteki bir kalemle çizilmiþ gibi, hemencecik buluverdi.
Bu kelimelerle ilgili ayetlerin yazýlý olduðu sayfalarýn numaralarýný aklýna iyice kazýdý ve hepsini sýrayla okumaya baþladý.
Y.’nin aklý, herkesin ve her þeyin üzerinde sonsuz kudretteki bir tanrý tarafýndan gönderildiðine hiçbir zaman içtenlikle inanamadýðý bu tuhaf ve þimdi kendisine son derece yabancý, ürkütücü gelen kitabýn belirli bölümlerini dikkatlice okurken, çocukluðunda anlatýlmýþ olan o öcülerle, cadýlarla, canavarlarla kýsacasý korkuyla ve kötülükle dolu masallara gitti nedense.
Ýnsanlarýn yüzyýllar boyu, sürüler halinde, kayýtsýz þartsýz bir baðlýlýkla inandýklarý, uðruna kan akýttýklarý, vicdaniyetlerini ve düþünme yetilerini kaybettikleri, iþkenceden, eziyetten, acýlardan; ödülden ve cezadan bahseden, ancak kendileri gibi bir barbar tarafýndan yazýlmýþ olabilecek bu cümleleri okurken, zihninde gittikçe ayrýntýlý bir biçimde canlanan cehennem görüntüsünün ortasýnda annesiyle karþýlaþtý:
Her yerden, elinde tuttuðu kitabýn temsil ettiði dine göre, insanýn aklýnýn mukayyese edemeyeceði sýcaklýktaki bir ateþin yalýmlarý yükseliyordu. Ellerinde týrmýðý andýran demir çubuklarýyla iki þeytan annesini kollarýndan kavramýþ, tüm karþý koyma çabalarýna ve çaresizce yalvarýþlarýna karþýn sürükleyerek götürüyorlardý.
Derken bembeyaz, göz kamaþtýrýcý bir ýþýk kapladý her yaný.
Birbirlerinin üstüne çullanmýþ; yüzlerine, aç, vahþi hayvanlar gibi kopararak yedikleri çið ve kokuþmuþ etlerin tiksintisiyle içinde yandýklarý tanrýsal ateþin verdiði sonsuz acýnýn anlatýlmasý olanaksýz, yürek paralayan ifadesi yerleþmiþ bu insanlara ölüm, yasak kýlýnmýþtý.
Öte yanda, ortalýða saçýlan ýþýðýn parlak aydýnlýðýnda beliriveren bir baþka dünya gözüküyordu.
Koparýldýkça yerine yenisinin bittiði rengarenk, çeþitli meyvelerle donatýlmýþ aðaçlarýn, yukarýlardan gürül gürül akmakta olan sütten ve þaraptan ýrmaklarýn arasýnda, týpký, annesini ve onunla benzer bir kaderi paylaþmýþ diðer et yiyici günahkarlarý acýdan kývrandýran ateþ gibi sonsuza dek sürecek olan mükafatlarýn sahipleri dolanmaktaydý.
Y. bu mutlu ve gevþek bedenlerden bazýlarýný tanýr gibiydi. Evet, evet tanýyordu tabii. Kesinlikle tanýyordu. Mesela þu sýrtýný aðaca dayamýþ, etrafýnda, yarý çýplak, memeleri ve kalçalarý dolgun, bir zamanlar annesinin de kendisini ölümün pençesinden kurtarabilmek için gerçekleþtirdiði iþi pek sevgili tanrýlarýnýn emriyle yapmakta olan hurilerin- kutsal kitabý karýþtýrýrken rastlamýþtý bu kelimeye- dört döndüðü adamý kabusunda ve hayallerinde defalarca kez görmemiþ miydi?
Annesinin, kalbine saplanan hançerle öldürüldüðü o karanlýk ve karlý sokakta baðýrýp çaðýranda, belki þimdi bir baþka aðacýn gölgesinde veya bir ýrmaðýn kenarýnda gününü gün eden arkadaþlarýyla birlikte savurduðu tekmelerle annesin canýný söküp alan da, bu adam deðil miydi yani?
Son olarak, bu iki karþýt dünyanýn tam ortasýnda, devasa tahtýna kurulmuþ kendisini seyretmekte olan tanrýyla karþýlaþtý Y. Bir insan biçimine bürünüp de mi çýkmýþtý yoksa karþýsýna?
Dudaklarý, kabusundaki, demin geçmiþinin canlandýðý odada tuhaf söylemleriyle kafasýný allak bullak eden göbekli adamýn yüzündekine çok benzer, sinsi, alaycý bir gülümsemeyle büzüþmüþtü. Anlamlý anlamlý baþýný sallýyor, göz kýrpýþtýrýyor, kudretini göstermek istercesine, gururla kabartýyordu göðsünü.
Y.’nin içi gidip tanrýya sonsuz merhameti ve adeleti için yakarmak, þükretmek istenciyle doldu.(!)
O anda da kendine geldi. Durduðu yerde, topuklarý üzerinde bir tam tur dönerek etrafý kolaçan etti. Kimsecikler yoktu. Tepesinde uçuþan sineklerin výzýltýsýyla odaya girdiði andan beri vaazýna kesintisiz devam eden imamýn sesi duyuluyordu yalnýz. Kulak kabarttý Y.:
‘’Mümin kardeþleriiiiim, ezanýmýzýn okunmasýna çok az kaldý. Son olarak iki kelam daha etmek istiyorum izninizlen… Bakýn, bugün camiinin arka taraflarýnda gülüþen, sizleri taklit ederek namaz kýlmaya çalýþan evlatlarýmýzý yetiþtiren kimlerdir? Anlarý yani eþleriniz! Eðer ki bir kadýnda haya olmazsa o evde huzur kalmaaaz! Eðer ki kadýn kocasýna itaat etmiyor, evinin kadýný olmuyorsa emin olun ki, muhakkak ki gözü dýþarýlardadýr ey cemaati müslimin! Bakýnýz bir ayet okuyalým bu konuyla ilgili:
(Nisa/34)
-Erkek olanlar kadýnlar üzerinde hakimdirler. Çünkü bir kere Allah birini diðerinden üstün yaratmýþtýr. Birde erkekler mallarýndan infak etmektedirler. Onun için iyi kadýnlar, itaatkardýrlar. Allah, kendilerini sakladýðý yönden kendileri de gaybý korurlar. Þerkeþliklerinden endiþe ettiðiniz kadýnlara gelince önce kendilerine öðüt verin. Sonra yattýklarý yerde yalnýz býrakýn. Yine dinlemezlerse, dövün! Dinledikleri halde incitmek için bahane aramayýn. Çünkü Allah, çok yücedir, çok büyüktür!-

Eveeet, sevgili cemaat, bazen bana gelip de diyolar ki hocam kadýn dövülür mü, kadýn dövülür mü… Dövülür tabii! Dövülmez olur mu hiç! Haa, bir de evli olmayýp da iffetini satan kadýnlar vardýr kiii, iþte onlarýn uðrayacaðý zülüm hiç þüphesiz büyük olacaktýr, Allah’ýn gazabýndan kurtulamayacaktýr onlaarrrrrr!’’

Y’nin bedeni tepeden týrnaða sarsýlmaya baþladý. Yüzü ölü gibi bembeyazdý. Nöbet geçirecek sanýrdýnýz. Koþarak çýktý odadan. Geldiði yoldan geri döndü. Buraya kadardý… Yolun sonuna gelmiþti artýk:
Ölüm sebebi, ölecekti!
Üstü baþý ter içinde kalmýþtý. Soluk soluðaydý. Bir sokaðýn dönemecinde duraksadý. Yorgun gözlerle etrafý araþtýrarak oturup dinlenebileceði bir yer aradý, bulamadý.
Daha fazla dayanamayarak diz çöktü. Bir cýrcýrböceðinin tekdüze výzýltýsý kulaklarýný deliyor, baþý dönüyor, önündeki görüntüler bulanýklaþarak kayýyor, midesi bulanýyor, müthiþ bir piþmanlýk ve keder, yüreðini sýkýþtýrýyordu…
Baþýný kaldýrýp baktý. Taþ kesildi olduðu yerde. Gözleri fal taþý gibi açýldý. Oydu gene! O göbekli adam… Tavýrlarý, duruþu, gülümseyiþi, her þeyi týpký kabusundaki gibiydi. Sað elinde bir þey ýþýyordu. Y. Ayaða kalktý. Yaklaþtý.
‘’Sen kimsin?’’ diye sordu fýsýltýyla.
Adam, bütün sokaðý dolduran bir sesle:
‘’TOPLUUUUMMM!’’ diye baðýrdý. Y. Çok sevinmiþti buna. Kurtulacaktý iþte. Ne diye karþý koysundu? Bir adým daha yaklaþtý ve adamýn býçaðý hýnçla sapladýðý göðsünden cýlýz bir inilti koptu. Boylu boyunca yere kalpaklandý.
Son anlarýný yaþamakta olan insanlarýn o bilinçsiz, neþe dolu gülümsemesi dudaklarýný aralayarak kana bulanmýþ diþlerini açýða çýkardý.
Aký kýpkýrmýzý kanla örtülü gözleri, sözde ruhsal bir alemle bað kuran sofularýnki gibi huzurlu bir dinginlikle aðýr aðýr kapandý. Son nefesi, ince bir çizgi haline gelen solgun dudaklarýnýn arasýndan usulca akýp gitti.
Yüzünde donup kalan gülümsemenin temelinde, bütün bu belirsizliklerden, acýlarýndan ve artýk büsbütün çekilmez bir hal alan yaþamýnýn sürüp gidiþinden nihayet kurtuluyor olmaktan duyduðu gizli mutluluk yatýyordu sanki…

SON

13 AÐUSTOS 2014-SÝVAS, ÝMRANLI
21 ARALIK 2014-ÝSTANBUL KARTAL




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bundan 12 Sene Öncesi...

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Rýhtýmda Bir Sabah [Þiir]


cem yýlmaz kimdir?

Arasýndaki kutsal baða kimsenin dokunamayacaðýna inandýðý, bir tür kaçýþ olarak gördüðü 'yazý'ya tutkun bir genç. Yazar, tiyatrocu ve hukukçu adayý.

Etkilendiði Yazarlar:
Platon, Freud, Adler, Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Hugo, Balzac, Stendhal, Zola, Kafka, Hesse, Joyce, Proust, Orwell, Marquez, London, Sartre, Camus.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © cem yýlmaz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.