"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Gülmeyin ama sevgilimle ayrıldık. Hani bitmesi değil de bir daha o kokuyu içime çekemeyeceğimi bilmek beni üzüyor. Ağlıyorum. Ağladıkça sayfalar ıslanıyor, harfler birbirine karışıyor. Ne konuşabiliyorum ne de yazabiliyorum. Günlerdir duvarları izlemekten başka bir şey yapmadım. Ha bir de evde yalnız kaldıkça güvenlik kamerasını açıp geleni gideni kontrol ederek sigara içmek var. Artık anneme sigara içtiğimi söylemem gerekiyor ama cesaret edemiyorum. Kimseye güvenemiyorum, kendime bile... Cevabını bilmediğim sorular soruyorum kendime. Kendi aklımı karıştırmaktan zevk alır gibiyim. Artık aşka olan inancımı da kaybettim. Öyleyse ben neyin acısını çekiyorum? Daha 16 yaşındayım. Önüme daha kimler çıkacak, kimlere aşık olacağım... Ama yediremiyorum işte. Ergenim işte. Ergenliğim tutuyor sonra birden hayatı yaşayıp görmüş 30lu yaşlarda bir kadın edebiyatı yapmaya başlıyorum. " ah bir şarap olsa" diyorum içimden. Hayır o ne işe yarayacaksa? Sonra takıyorum kulaklığı. Çalsın Zeki Müren, Sezen Aksu, Neşet Ertaş, Yıldız Tilbe... Derken sabah oluyor. Neden oluyor bu sabah onu da anlamıyorum. Nasıl olsa tekrar gece olacak. Ey dünya sen hiç yorulmazmısın dönmekten? Dur bi dinlen. Arada bir kafamı kaldırıyorum. Dışarıyı izliyorum. Kahvemden bir yudum alıyorum ki kahvenin soğuduğunu fark ediyorum. Kendime yeni bir kahve yapmak için mutfağa gidiyorum. Bir " tık" sesi kendime getiriyor beni. Ketıldaki su kaynamış. Kahvemi yapıp balkona geri geliyorum. Yazmaya devam ediyorum. Yazmaktan parmaklarım kopacak bir gün. "Bir gün" demişim. Gerçi dünya ben izin verdim diye dinlenecek değil ya. Kahvemden bir yudum alıyorum ki "ıyy bu kahve iğrenç!"... Her zamanki gibi karıştırmayı unutmuşum. Son zamanlarda her şeyi unutmaya başladım. Gerçi unutamadığım şeyler de var tabii. Sabah ne yediğimi unuturum, kendi adımı unuturum, ne yapacağımı unuturum ama bazı insanları unutmam. Daha doğrusu bazı insanların bana neler yaptığını unutmam. Sonra kendime yine aynı soruyu sorarım: " ben bunu hak edecek ne yaptım?"... " O beni üzdü, o beni bıraktı" diyemem çünkü. Seviyorum ya hani ona suç yakıştıramam. Gerçi bu suç değil, insanlık. Her insanın bencil bir tarafı vardır değil mi? "Ben hiç bencillik yapmadım" diyemem mesela. Elbet yapmışımdır. Yoksa evren beni neden cezalandırsın ki? Aslında burası gerçek dünya. Burada iyiler kazanmaz, burada mutlu son yoktur. Neyse yine sonunu getiremeyeceğim bir konuya daha girdim. Ben daha 16 yaşındayım. Büyüyüp şarabın, rakının tadına baktığımda noktasını koyacağım bu konunun. Tabi ergenliğime yenik düşüp bir saçmalık yapmazsam... Şaka şaka. Daha gerçekleştireceğim hayallerim var benim. Hayal demişken en büyük hayalim öldükten sonra unutulmamak. E bunu gerçekleştirebilmem için önce ölmem gerekiyor değil mi? Bir filmde duyuştum. Hangisi hatırlamıyorum. "İnsan 2 kere ölür" diyordu adam. "Biri nefes alıp verme kesildiğinde, diğeri adını bilen son insan öldüğünde." Kendimi tüm dünyaya tanıtmam gerekiyor. Kim bilir belki de yazılarımı yayınlarım? Düşünüyorum da benim yazılarımı kim okusun? Triplerde bir ergenim işte. Okuyanlar da dalga geçer. Olsun en azından öldükten sonra bile güldürürüm insanları. Neyse bir hayalim daha var o da en az 3 uşaklı bir villada golden cinsi köpeğimle yaşlanmak. Ha bir de bir impala ya da choper motor istiyorum. Eee ergen olmak kolay mı? Hiç bitmiyor isteklerim. Ama ne var biliyor musunuz? Bu isteklerim gerçekleşecek biliyorum. Çünkü her isteğimi yerine getiren bir sülalem var. Konusu açılmışken... Bilmem kaçıncı doğum günümde bana boyum kadar ayıcık alan amcama, doğduğumdan bu yana bana kapısını hep açan 3.annem halama, bana kızması için gaza getirip sonra dövmesin diye babamı tutan, beni hiç terk etmeyen ve her istediğimi yapan 2.annem babaanneme, beni doğuran, kollarında güvende hissettiğim, katlanılamayacak derecede üzmeme rağmen beni hep affeden, doğum gününü kutlamayı unuttuğum öz anneme, her başarımda ya da başarısızlığımda benimle gurur duyan, bana güveni biraz olsun azalmayan ve bana yazma yeteneğimi kazandıran babama, ne kadar terslesem de birkaç dakika sonra bana koşan, suratına kapı kapattığımda kapının önünde dikilip kapıyı açmamı bekleyen kardeşime, en azından şimdilik her şeyimi anlatabildiğim, ailemden biri gibi gördüğüm, her gün görmekten biraz olsun bıkmadığım, başkalarıyla takılmaya başladığında kendimi aldatılmış gibi hissettiğim en yakın arkadaşım Ceren'e teşekkür ederim. Allah'tan herkesten nefret ediyormuşum. Neyse. Fark ettim de konudan çok uzaklaşmışım. Ciddiyetimi de kaybetmiştim zaten. Bu yazı da burada bitiversin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İsimsiz Kahraman, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |