Zaman geçiyor. Benim zamanım. İçimde boşluk var. Düşünüyorum. Ve dışarıda, ta uzayının derinliklerindeyim. Canım Sıkılıyor. Bir şeyler yapmak istiyorum. İçeriye dalıyorum her şeyin dışındaki durumuna. İçim dışım ters geliyor, bana. İçerdeyim, dışarılarda; her şeyin dışında, yanında berisinde ve karşısında. Doğa ne kadar yavaş ilerliyor dört mevsim ağaçlar ne kadar sabırlı bu konuda. Ağaçları sarıyor günler aylar ve yıllar. Bir günle kim geçer, yalnız başına mı? Hayır. Mesela ağaçlarla kuşlar konar, ağaçlarla bir olurlar. Yuva kurarlar. Diğer hayvanlar geçer yanından berisinden meyvesi varsa mevsimlik sofra kurulur dallarında ve diplerinde. Geçen zaman kursaklarda midede ağırlanır, bağırsaklarda emilir. Her bir yoldan geçer en ücra hücrelerde sonlanır, yol biter; yok olur an ve geçer. Her yaşanan neyse yaşanır. Bir gün insanlar gelir keser ağaçları. Ben görürüm eşyamla bir yuva ettiğim ev tuttuğum binamla. Ve zamanım bitiyor. Tüm iletişim bilişim araçlarla sönümleniyor yok ediliyor. İçim daralıyor, içimdeki boşluk yitiyor. Düşünemiyorum artık. Elimde envaı çeşit yok edici teknolojimle her anımı yok ediyorum. Artık varlığımı değil yokluğumu takip ediyorum. Yokluğumla gülüyor, azıcık varlığımla baş başa kalsam ağlıyorum. Günler puslu artık gündüzün koyu gri gece açık gri. Güneş kırılıp bozuldu yıldızlar yamuldular her şey yokluğundan görülüp izlenmiyor çıplak gözle artık. Herkes dışındaki uzayı kustu içine ne dışarıda ne içeride insanlar. Uzayın içi dışı dünyada yeryüzü geçmişi geçer, bitmek üzere. Evrende evrim geçer, dönüşür yapay. Bir şeyler yapmak istiyordum artık hiçbir şey yapasım gelmiyor. Yeniden yazıyorum dönüyorum her şeyi bir daha. Çocuklar yazmıyor yazılanları bile doğru dürüst okumuyor. Hep yok olduklarının gündeminde bilinçsizce teknoloji için çalışıyorlar, kapitalistçe yaşayıp komünistçe çalışıyorlar. Çalıştıkları zaman kazandıkları para ne çalışmadıkları zaman harcadıkları para ne? Benim param nedir ki? Hep tatil mi? Devletimin sermayesi mi milletime midir? Artık paramız ne kadar yok olacağımız içindir. Yokluğumuzu bir birimizi yok edercesine paylaşmamız için tek geçerli araç. İletişim araçlarıyla bilişim siteleriyle her anımızı yaşamadan, yaşayıp duyumsamadan anlık paylaşıyoruz. Her türlü halimizi düğün dernek hastalık sayrılık, her anımızı paylaşımıyla yaşıyoruz, yaşamak denirse. Dijital dünyada küçük bir parmak dokunuş mutluluk ve bir beden büyük hayal kırıklığıdır. Dışımızda her türlü kirlik çevremizi çepe çevre sarmışken biz sadece dijital eşyamızın ekranını temiz temiz ve kaliteli tutmakla meşgulüz. Sıkıntı yok. Yeter ki dijital ekranımızın karşısından ayırmasınlar bizi. Biz teknolojiyle oynarken birer yetişkinler olarak yeni doğan yavrularımız annesinin memesini emerken bir taraftan da teknolojiyi emiyorlar. Çoğu suda katıksız annesinin sütünü ememiyor bile. Katıksız teknoloji emiyor, diye biliriz artık. Ben kime güveniyorum artık. Katıksız teknolojiyi emen bebeklerimizin yarınına güveniyorum. Biz şimdi çağımızın moderniz mini ve post moderniz mini yaşıyoruz. Asıl teknoloji çağının klasisizmini şu anki teknolojiyi emen bebeklerimiz yaşayıp sunacaktır. Yok, olan zamanla var olmayı, var kalmayı yaşayacaklar. Şu anda bilim kurgu olan uzay filmleri gelecekte gerçek olacaktır. Bilyelerle oynayan bizler bir bilye gibi gök cisimleriyle oynayacaklar torunlarımız. Yok, olmak üzereyken yeni zaman yaratacaklardır, kendilerine. Yoksa bizim yok ettiğimiz bitki ve hayvan âlemi yerine teknolojik eşyamızda biz insan soyumuzu yok edecektir. Yoksa yok olunca mı yaşayabiliyoruz zamanımızı. Ve varlığımızı bilmek adına yok oluyoruz, bir nevi yeniden yaratıyoruz kendimizi. Karışık bir durum gözükse de oldukça basitte gözüküyor. Bitkiler çürür yok olur, yokluğunda daha büyük bitki ağaç bitiverir. Ağaç da çürür ve bu sever çürüyen gövdesinde bitler böcekler türer. Dolayısıyla karmaşık canlıların türemesini sağlayan doğayı top yekûn de insan soyu yok eder. Yok pahasına. Top yekûn yoklukta da hem hareketsiz hem hareketli eşya, teknoloji üretilir. Türemeyle üretmek arasında bağıntı ne olsa gerek? Yaratıcı ve yaratıcılık.