Buluşma

Beyaz şarapla pişirilmiş Fransız usulü soğan çorbasının üstündeki kaşarı, çatalıyla bir ileri bir geri dürttü. İştahı yoktu. Kaçamak bakışlarla karın yağışını izlerken, havanın bu puslu halinden için için mutluluk duyuyordu

yazı resimYZ

Çenesindeki bir tutam sakalı aşağı yukarı çekiştirip duruyordu. Gözleri, ellerinde dolu tepsilerle geçip duran garsonların üzerinde gezindi boş boş. Biri gelip biri gidiyor, tıklım tıklım dolmuş olan salonda siparişleri aksatmamak için koşar adım çalışıyorlardı. Henüz boş olan birkaç masaya da rezerve yazılı levhalar yerleştirilmişti.
Listzin Liebestraumu eşliğinde, medium well pişirilmiş dana etlerini afiyetle mideye indirmekle meşgul olan müşteriler rahatça tanısınlar diye çalışanlar bir örnek giydirilmişti. Loş sarı bir ışıkla aydınlatılmış salonda servisler ile içki sunumları birinci kaliteydi.
Dışarıda lapa lapa yağan kar, yere düşmeden eriyor, palmiyelerin dallarında , arabalarla evlerin camlarında, kadife çiçeklerinin yapraklarında asılı kalıyordu. Ilık bir sonbahar günüydü, hava henüz kararmıştı. Mangalda kestaneciler kara aldırmadan tezgahların önünde kuyruk olmuşlardı. Otobüs durakları ıslanmamak için sığınmış insanlarla dolup taşıyordu.
Beyaz şarapla pişirilmiş Fransız usulü soğan çorbasının üstündeki kaşarı, çatalıyla bir ileri bir geri dürttü. İştahı yoktu. Kaçamak bakışlarla karın yağışını izlerken, havanın bu puslu halinden için için mutluluk duyuyordu. Bin bir çeşit kar kristallerinin alabileceği yıldızımsı şekilleri düşündü. Sonsuz sayıda, sonsuz şekilde olabilmeleri büyüleyiciydi. Gökyüzünün grisinden, karşısındaki kadının saçlarının sahte sarısına kaydı bakışları. Safir rengi gözlerine kilitlendi. İçini mutlulukla dolduran bir rüyadan kasvetli, kara, dipsiz bir geceye uyanır gibi oldu.
Durmaksızın konuşan kadını dinlemeye mecbur hissetti kendini. Kadın o kadar hızlı konuşuyordu ki, ağız hareketleri kulağına çarpan seslerden çok daha çabukmuş gibi geliyordu Ona. Kelimeler kulağına kadar geliyor, anlamsız hecelere bölünüyor, parçaları rüzgarda savrulup gidiyordu. Yakalayabildiği hecelerden anlamlı bütünler oluşturup anlamayı denedi: ..ayrıldı...Antalyadan...çok az...dayanamadı... Bir kaç dakika sustular. Yazık olmuş dedi bir şey demiş olabilmek için. Umarım yanlış bir şey söylememişimdir diye düşünüp kızardı sonunda. Ne anlatmıştı ki böyle durmamacasına? Off, bir an önce bu sıkıcı geceye noktayı koymalıydı. Kadının konuşması birden bıçak gibi kesiliverdi. Kesin yanlış bir şey söyledim diye düşünüp sıkıldı.
- Kalkalım mı?
- Ama çorbanı bile bitirmedin? Yanlış bir şey söylemedim ya?
- Yooo, hayır. Günümde değilim sadece.
Günümde değilim sadece.
Genç kadının dudaklarının sinirle kıvrıldığını gördü, yüzü renkten renge girdi. Arkadaşlarının ricasını kıramayıp görüşmeyi kabul etmişti onunla. Ruh eşin diye diye, ite kaka göndermişlerdi buluşmaya. Menekşeydi adı. Hangi ortak noktalarını bulup yapmışlardı bu yakıştırmayı? İler tutar yanı yoktu, hayır. Oturduklarından beri sürdürdüğü şen şakrak konuşması, etrafına saçtığı gülücükler yok olmuştu.
Kar kristalleri silindi aklından, içi geceyle doldu yine. Eli sakalına gitti, bir aşağı bir yukarı çekip durdu. Sustular. Bir türlü sonu gelmeyen uzunca bir susuşun ardından Menekşe çantasına uzandı. Sağ kaşı havada, mırıltıya benzer sesler çıkararak kredi kartını arandı bir süre. Yüzünde kibirli, beğenmez bir ifade vardı. Karşısında put gibi, ondan bir hamle bekler gibi, duran adama baktı kalkık kaşının altından. Hangi akla uymuştu da bu tuhaf adamla yemek yemeyi kabul etmişti kim bilir. Bin tane gönlü olsa birini verir miydi bu suratsıza? Sessizlik uzadıkça can sıkıntısı artıyordu.
Kalkabiliriz.
Bir elinde sıkı sıkıya kavradığı kart,diğer elini çaresiz görünen adama uzattı.
- Her şeye rağmen tanıştığımıza memnunum.
Elini karşılayan el, kaba sabaydı. Üstelik soğuktu da. Boşlukta sallanan, sahipsiz bir eldi tuttuğu.
Neden hala gitmiyordu? Çekilmez hale gelen bu geceden bir an önce kurtulmayı diledi. Sonunda Menekşe arkasını dönüp uzaklaştı. Biraz sonra ötede hesabı öderken gördü onu. Mermer gibi bembeyaz, kapıdan çıkışını izledi. Gecenin içinde izi bile yoktu şimdi. Ama kar kristalleri varlardı, sonu olmayan gri gökten yavaş yavaş düşmeye devam ediyorlardı hala.
Menekşenin gitmesiyle sıkıntısı sona erdi. Bir eli sakalında, buğulanmış camdaki yansımasına baktı dik dik, kadehini gözlerinin yankısına bakarak kendi şerefine kaldırdı.

Başa Dön