Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
Orta Doğu ve Müslüman toplumların çoğunluğu, siyasette tarih bilimi yerine, her zaman etnik ve din milliyetçiliğine dayanan duygusallıkta çözüm arayan bir özelliğe sahiptirler. Bu mantığı İsrail - Filistin ya da Yahudi - Arap, Kürt -Türk, Fars - Kürt, Müslüman olan olmayanlar arasında, yaşanan çatışma ve anlaşmazlıkların bitmemesinden anlıyoruz. Örneğin Türkiye'de kendisini sol, sosyalist ve demokrat sayanlar, tarihsel arka plana bakmadan, Filistinlilerin yanında yer almaları tam bir bilinçsizlik örneğidir. Aynı şekilde kendisini Müslüman gören Türkiyelilerin, Arap ve Filistinlileri her koşulda desteklemeleri siyaset ve tarihten bir şey anlamamazlıktır. Halbuki İsrail ve Filistin çatışmasında ne İsraillikler haklıdır ne de Filistinliler. Her iki halk birbiriyle aynı kültür ve kan bağından gelen akraba topluluktur. Buna rağmen asırlardır birbirlerine karşı devam ettirdikleri düşmanlığın esas nedeni, Yahudi ve Arap din ırkçılığı ve tek egemen güç olmaktan başka bir şey değildir. Yaser Arafat ve Örgütü El Fetih (FKÖ) sosyalist düşünceye yakın olduğu için, Arap Müslümanlarca hiçbir şekilde desteklenmemiştir. Destekler görünenlerse, El Fetihi boşa çıkarmak içindi. Ve sonuç itibarıyla HAMAS gibi gericilerin egemen olması her şeyi ispatlamakta. Türkiyeliler bu gerçekleri görerek hareket etmeleri gerekir. İnsan şu soruyu kendisine sorup yaşamı değerlendirmeli. İnsan kızı ve oğlu, akıl ve düşüncesiyle üstün bir özelliğe sahip olduğu halde, neden birbirine karşı ileri derecede düşmanlaşmaktadır? Bu bir Allah emri midir? Ya da dinlerin uydurdukları gibi Allah'ın yazdığı bir kader midir? Tabi ki bunların hiçbirisi değil. Çünkü tarihsel gerçekler ve yaşananlar insanların ne kadar yalancı, çirkef, ikiyüzlü olduklarını şu tarihsel olaylardan öğreniyoruz. Orta Doğu, Mezopotamya ve Anadolu'da kurulan imparatorluklar, M.Ö.4500 yıllarından itibaren Sümer Uygarlığı'yla başlamıştır. Sümer Uygarlığı çok kültürlü ve çok milletten oluşan (Heterojen) bir topluluktu. Aradan bin yıllar geçtikten sonra bu heterojen yapı, yavaş yavaş kendi içerisinde iyice farklılaşıp çoğaldıkça, Homojenleşmeye doğru yol almıştır. Bunlar Fravun, Babil, Asur, Aram, Elam, İbrani (Yahudi), Med, Pers, Helen, Hitit, Lidya Krallıklarıdır. Sıralanan krallıklar içerisinde özellikle Yahudi, Asuri ve Araplar; İbrani adıyla Hz. İbrahim'in Gök ve Tek Tanrıcılığa dayanan krallıkla homojenleştiler. Bu topluluk kendi içerisinde en az yirmi dört kabile ve aşiretten oluşmaktaydı. Tevrattaki bilgilere göre nüfus oranları bir buçuk iki milyon civarında olduğu belirtilir. Ancak Hz. İbrahim eşi Sara ile Kenan (Filistin) diyarından Mısır Kralı Fravun'un sarayına eğitim görüp bilgi sabi olmak için göç eder. Böylece Fravu'na uzun yıllar hizmet etmiştir. Ve Fravun Hz. İbrahim'in eşi Sara'yı kendisine karı olarak alır. Fravun'un sarayında tecrübe ve bilgi sahibi olan Hz. İbrahim, alttan alta Fravun'un inanç ve yönetim şekline muhalefet etmeye başlar. Askeri ve maddi gücü olmadığından, açıktan savaşmaktansa Gök Tanrıcılık düşüncesiyle oğullarından İshak ve İsmail'e bunu öğretip nasihat eder. Hz. İbrahim'e inanıp güvenen İbranilerin çoğunluğu, Fravun'un korkusundan Kenan topraklarına dönmeye karar vermişlerdir. Dönüşleri kırk yıl sürer. İshak, İsmail, Yusuf, Yakup, İsrail, Musa, Harun, Davut ve Süleyman gibi yüzlerce peygamber ve de kral, savaşlarda elde ettikleri ganimetle Kudüs'te (Yeruşelam) Yahudi Din ve Etnik Krallıklarının mabedini yapmışlardır. Bu mabede Arap ve Asurilerde dahil birçok topluluk inanıp hizmet etti. İsimleri sayılan Yahudi peygamberler, öncelikle kendi etnik ve kültürlerinden olan Levioğulları, Hititler, Filistiler, Ferisiler, Amonoğulları ve Hezekiler gibi birçok kabileyi öldürüp mal ve karılarını ganimet sayıp köle olarak kullandılar. Yahudiler ile Filistiler (Filistinli Araplar) arasında o günden bu zamana kadar, çatışma ve savaşlar 4000 yıldır bitmiş değil. Araplarda egemen olduklarında aynı ırkçılığı sürdürdüler. Daha sonra adlarını İsrail olarak ilan eden Yahudiler, binlerce yıl bölge halkları üzerinde egemenlik kurmuş olmasına rağmen, bölünüp parçalanmaktan kurtulamadıklarını şu tarihsel olaylardan anlamaktayız. M.Ö.27 veya 30 yıllarında Hz. İsa'nın Yahudi Krallığına karşı Hristiyan din adıyla alternatif oluşturması, diğer toplumların Yahudilere karşı tavır almalarında cesaret vermiştir. Böylece İsrailliler önemli ölçüde yalnızlaşıp küçüldüler. Bunu fırsat bilen Filistiler başta olmak üzere akraba olan Araplardan Kureyş, Emevi ve Haşimilerin peygamberi Hz. Muhammed, İslam dini adıyla ortaya çıkıp, Yahudilere ve diğer farklı inançlara karşı savaştığını tüm dünya bilmekte. Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı, Arap İslam din ırkçılığına dayanan imparatorluk, Birinci Dünya Savaşı'nın sonu 1918'e kadar egemenliğini sürdürmüş oldu. 1923'ten itibaren petrolün hatırına Avrupalı devletler, 22 Arap Şeyhine küçük devletçikler hediye etti. Çeşitli siyasal, ekonomik ve dini çekişmeler bölgede hızından bir şey kaybetmezken, Arap etnik ve din ırkçılığına karşı, Avrupalılar ikinci planlarını devreye soktular. Batılılar 1949 yılında Yahudi din ve etnik ırkçılığına dayanan İsrail Devletini kurdurmalarıyla, sorunlu olan bölgeyi daha da içinden çıkmaza sürüklemiş oldular. 1949 yılında İsrail Devletinin kurulmasıyla Yahudi ve Araplar arasında daha sert çatışmalar başladı. Araplar kendi aralarında toplanarak 1964 yılında Mısır'ın Başkenti Kahire'de, Filistin Ulusal Konsey adıyla bir oluşma gittiler. Konsey içerisinde çeşitli siyasetten görüşler mevcut olup, 1967'de Yaser Arafat liderliğinde El Fetih adıyla, Filistinlilerin meşru askeri ve siyasi organı olarak, İsrail yayılmacılığına karşı savaşı sürdüren tek güçtü. Yaser Arafat'ı, Filistinli Müslümanlarda dahil diğer Arap devletleri gerçek anlamda hiçbir zaman desteklemediler. El Fetih; mecburen İslam gericiliğine sarılarak destek bulmaya çalıştı. Sonuç olarak bilindiği gibi HAMAS denen gerici Arap İslam bağnazlığı ortaya çıktı. Böyle bir Arap İslam ve etnik ırkçılığı ile, aynı şekilde Yahudi din ve etnik ırkçılığı incelenip araştırılmadan birisini masum gösterip yanında yer almak, neye hizmet ettiğini bilmemektir. Bunun yerine her iksini de ırkçılıktan uzaklaştıracak siyasi politikalar geliştirmek gerekmez mi? Türkiyeli demokrat ve Müslümanların ne kadar bilgisiz ve sahte olduklarını, Türkiye ve İran'ın Kürtlere ve de Alevilere uyguladığı katliamlarda sessiz kalmalarından rahatlıkla anlaşılmaktadır. Bunlar görülüp incelenmeden, Demokrat ve insanlıktan bahsetmek çok ucuz bir kişilik ve siyasettir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |