Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
İnsan biyolojik olarak iskeletindeki organlarına bağlı yaşarken, bu organları duyarlı konuma ve dirençli kılan en önemli yapılardan birisi sinir (Nöron) hücreleridir. Sinir hücreleri her canlı için temel bir göreve sahiptir. Canlının sağlıklı, çevreyle daha uyumlu her türlü gelişmeleri hissedip yaşayabilmesi, sinir sisteminin duyarlılığı sayesinde gerçekleşir. Sinir sistemi gelişmemiş duyarlılık derecesi düşük canlının uzun süre yaşama şansı çok zayıftır. Çünkü sinir hücreleri his ve duyarlılık derecesine göre olaylar karşısında, canlının ona uygun hareket edip tepki vermesini sağlar. Olaylar karşısında canlının aşırı duyarsızlık durumu demek, bir anormalliğin olduğunu gösterirken, aynı şekilde aşırı duyarlılıkta asabi zırdeliliğin varlığını kanıtlar. Bu bakımdan insan dışındaki diğer canlılar, doğadan aldıkları ses, koku, sıcak, soğuk vb. çevresel şartlara göre doğal içgüdüleriyle hareket edip sinirsel duyarlıklarını bu etkenlere göre çalıştırır. İnsanda ise bu durum çok daha farklı, karmaşık ve gelişkin bir özellik taşıyor. İnsan düşünen bir canlı olarak, geçmişinden ders çıkaran, geleceğin nasıl olacağını yüzde doksan öngören zekaya sahiptir. Bütün bu duyuları harekete geçiren mekanizma, diğer organlarla birlikte en güçlü etkiye sahip olan yapı sinir hücreleri ve düşünme gücüdür. İnsan başta iklim ve çevre olmak üzere, canlı cansız varlıkların tüm hareketlerinin neden, nasıl, niçin gerçekleştirdiği üzerine yüksek derecede düşünsel bir sorgulamayla yaşama adım atar. Daha sonra bu sorgulamanın oluşturduğu bilgi ve duyguların niteliğine göre sinirsel tepkimesini harekete geçirmektedir. Ancak burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta, insana has olan doğal içgüdü ve düşünsel bilinç, duyarlılık ve sinirsel durum, her çağın koşullarına ve kişinin eğitim bilgi durumuna göre farklılık göstermesidir. Örneğin eğitilmemiş insanda sinirsel duyarlılık genelde içgüdüsel, agresif, asabiyet derecesinde hareket eder. Doğru, gerçek eğitim ve kültüre sahip insanda ise, duyarlılık seviyesi insani mantığa göre ayarlanıp, gereksiz asabiyet durumundan kendisini uzak tutar. Söz konusu eğitilmemiş insan içgüdüsel mantıkla, en ufak bir olumsuzlukta yüksek derecede asabiyet gösterip her şeye sert tepki vermesi, hayvani seviyede olduğunu kanıtlar. Bu yüzden insanın hayvani konumdan çıkıp, ileri aşamaya geçebilmesi için doğru, gerçek bilimsel eğitim ve bunu hayata geçirecek demokratik sisteme sahip olmasıyla nacak mümkündür. Kişinin mesleki ve sanatsal açıdan en yüksek eğitimi alıp para kazanması, onun “Üst İnsan” düşüncesine sahip olduğu anlamına asla gelmiyor. Üst insan olabilmek için derin felsefi bilgiyle birlikte demokratik düşünceyi, bireysel ve toplumsal yaşamda uygulanmasıyla gerçekleşir. Sinirsel yapı her canlı için adeta bir akü ya da batarya anlamına gelir. Nasıl ki, enerji ile çalışan bir cihazın aküsüne veya bataryasına fazla elektrik verildiğinde, o cihaz aşırı elektriği kaldıramayıp patlarken, çeşitli tehlikelere de sebebiyet verir. Canlıların sinirsel organları batarya gibidir. Bazen elde olmayan nedenlerden bazende çevresel ve toplumsal kaynaklı olumsuzluklar, tüm sinir organlarını gereğinden fazla gerer. Bu da her olumsuz olay, uyarım, hareket ve uygulamanın etki derecesine göre, özellikle insanda sinirsel hastalık olarak bilinen asabiyetin en büyük sebebidir. Bu durumda hayvanlar bazen saldırganlaşırken, bazende kaçarak kendisini korumaya çalışır. İnsan ise aşırı yüklenme ve uyarılma durumunda, her zaman yüksek derecede sinirsel asabiyet göstereceği için, önü alınamayan bireysel ve toplumsal çatışmalara neden olmaktadır. Bunu önlemenin tek yolu eğitim, adaletli paylaşım ve demokratik sistemi uygulamayla mümkündür. Kimi insanda aşırı sinirlilik doğal biyolojik yapıdan kaynaklansa da bu istisnai bir durumdur. Toplumun büyük bir çoğunluğunda asabiyet yüksek derecede mevcutsa, her şeyden önce devletin eğitim, paylaşım ve sistemi sorgulamalıdır. İstisna doğal yapıdan kaynaklı asabi davranış ve hareket bozuklukları, doğru ve yeterli bir terapiyle yok edilebilir. Fakat sinirsel asabiyet durumu toplumsal hal almışsa, bunda bireylerin yağacağı çok fazla bir şey söz konusu değil. Dünyanın her yerinde toplumsal asabiyete sebep olan temel etkenler siyasal, ekonomik ve kültürel olarak yaşanan hukuksuzluklardan kaynaklanır. Buna sosyal asabiyet (Sosyopatoloji) hali denilebilir. Bu durumda tek suçlu devlettir. Sinirsel yapısı tamamen bozuk, asabi topluma dönüşmüş örnek ülkelerden Türkiye'yi rahatlıkla gösterebiliriz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti var olduğu günden bu zamana kadar, gerek bireysel çapta gerekse toplumsal şekilde her gün kavga, hırsızlık, kadın katliamları gibi ölümcül olayların yaşanması, devletin derin bir çürümüşlüğünü gösteriyor. Bütün bunların sebebi, devletin adam kayırma, yolsuzluk, haksızlık, hırsızlık ve arsızlığın sonucudur. Çünkü modern görünen anayasa, Orta Çağ mantığından kalma düşünceye göre düzenlenmiş olup, feodalist güçlerin menfaatine çalışmaktadır. Örneğin her gün artarak devam eden kadın cinayetlerini durduramayan bir devlet sistemi, bir gün dahi yaşatılmaması gerekir. Bir toplumun en büyük değeri kadınlardır. Kadınlarına sahip çıkmayıp koruyamayan devletin cehennemin dibinde yeri olmalı. Ancak bu bilince sahip kitle çok küçük bir azınlığı oluşturduğundan, tepkiler sürekli zayıf ve cılız kalıyor. Yaşanan olaylar her türlü sınırı aştığı halde, bunu görmezden ve duymazdan gelen bir devlet, insanlıktan uzak çürümüş bir toplum ve yönetim karakterine sahip demektir. Herkesin bilmesi gerekir ki, toplumsal asabiyetleri çözecek tek güç samimi, demokratik ve dürüst devlet olmaktır. Devlet düzelmeden toplumun asabiyet ve ahlaki açıdan düzeleceğini beklemek, kültürsüz düşüncelerin tercihidir. Çünkü Türkiye devlet yönetimi, bireyleri katbe kat aşan asabi, ahlaksız ve iğrenç bir karaktere sahiptir. İşte bu yüzden toplumun asabiyet ve her türlü kötülükten kurtulmasının tek çaresi, devletin gerçek demokratik yönetim ve evrensel adaleti kabul etmesine bağlı. Bireysel çabalar kişide kısmi bir olumluk yaratsa da, toplumsal hareket edilmediği sürece, düzeni değiştirecek güçten uzak olduğu bilinmesi gerekir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |