..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Toplumbilim > Cemal Zöngür




18 Şubat 2019
Bütün İnsanlığa Önemli Bir Soru  
İcat Edilen Dinler ve Devlet Yönetimleri Birazcık Dürüst Olsaydılar, İnsanlık Asla Yıkıcı Şekilde Savaşmazdı.

Cemal Zöngür


Herhangi bir devlet iddia edildiği gibi sahtekar olmadığını söyleyebilmesi için, iyilerin ya da dürüstlüğün devlette ve toplum bilincinde neden hakim olmadığının doğru cevabını vermek zorundadır.


:GEF:


(İyinin Yeri Hiçbir Zaman Olmaz Deyimi Neden Kullanılmıştır?)

Bilindiği gibi deyimler genellikle doğal ortamlarda yılların deneyim ve tecrübesine dayanılarak icat edilen en saf ve gerçek ifadelerdir. Diğer birçok konuda olduğu gibi “İyinin Yeri Hiçbir Zaman Olmaz” ifadesi de herhangi bir insanın durup dururken laf olsun diye kullandığı bir açıklama değil. Üzerinde derince düşünüldüğünde, tahminlerinde ötesinde felsefi ve siyasi bir düşünce yorumudur. Temelindeki anlamsa, “İyinin yani Dürüst İnsanın” tarihler boyunca insanlık yaşamında hiçbir zaman kabul görmediğidir. Dürüstlüğün kabul görmemesi demek, aynı zamanda mevcut insanlık anlayışının gerçek insan olmaktan tamamen uzak, sahtekar ve yalancı olduğunu gösteriyor.

Yalancılık ve sahtekarlık dinlerden tutalım, siyaset, ekonomi, ahlak, namus, yönetim, idare ve de devlet yapılanmalarının hepsinde derince mevcuttur. Çünkü en az altı bin yıldır, her toplumda “İyinin Yeri Hiçbir Zaman Olmaz” deyimi kullanılmaktadır. Bu bakımdan tüm birey, toplum, devlet ve dini oluşumlar kendisini sorgulaması gerekir. Nasıl bir dünyadır ki? Herkes ahlak, namus, şeref, onur ve insanlıktan bahsettiği halde, iyinin yeri bir tülü olmuyor? Demek ki üretilen birçok değer sahtekarlıktır. Önce de belirtildiği gibi “İyinin Yeri Hiçbir Zaman Olmaz” ifadesi bir deyim olmaktan ziyade, önemli bir insanlık sorununa da işaret ediyor aslında.

İstisnaların dışında düzenin sahtekarlığını derinden hissederek yaşayan insanların büyük çoğunluğu, çaresizlik içerisinde bu sahtekarlığa uygun düşecek psikoloji ile hayatına yön vermek zorunda kalıyor. Çünkü tüm devlet yönetimlerinde insanlık ayaklar altında iken, özellikle gelenekçi ve muhafazakar ırkçı kültüre sahip Orta Çağcı yönetimlerde ise, daha derin bir sahtekarlık mevcut. Neden böyle bir onursuzluğun yaşam değeri olarak kabullenildiğini, şu noktalarla daha anlaşılır şekilde açıklamak mümkündür.

Esasında egoist doyumsuz karaktere sahip kişiler, kendisini sorgulamayı en büyük hakaret sayıp, yükseklik ukalalılığına sarılmaları neticesinde, kötülükler rahatlıkla toplum içerisinde yeşermeye başlıyor. Bu ukala yaşam anlayışı, doğası gereği hak, hukuk ve utanma gibi hiçbir evrensel değer tanımadığından, sürekli bir şeyleri çalarak elde eder. İlkesizlikle de olsa elde edilen gerek maddi varlıklar gerekse manevi ve siyasi güç, doğal olarak birilerine hükmetmenin yolunu açıyor. Hırsızlık ve sahtekarlığın sağlamış olduğu bu imkanla, ilkel veya modern tüccarlar ya da sermaye sahibi kişiler, en sonunda devleti yönetecek hakkı kendilerinde görmüşlerdir. Sermaye sınıfı ve dini temsilciler kadar sahtekarlığı profesyonelce beceremeyen halk, mecburen bu profesyonellerin araksından giderler. İşte devlet ve toplumlardaki kötülüklerin egemen olup, iyilerin hiçbir zaman yerinin olmaması, bu şekilde hakim olmuştur ve olmaya devam ediyor. Sahtekarlığın devamlılığı ise, yine şu mantık doğrultusunda sürüdürülebiliyor.

İstisnaların dışında bütün siyasi ve dini düşünceler, her konuda doğal gelişim ve büyümenin dışında, gereğinden fazla siyasi güç ve maddi şeylere sahip olmayı tek varlık ilkesi görmektedirler. Kendilerinden başkalarının yaşam ve hakkının en ufak bir önemi olmadığına inanırlar. Bu da diyalektik doğal evrensel ilkelerden uzak, maddi manevi, siyasi ve dini olarak anormal şekilde büyümek demektir. Böyle bir anlayış ne ticarettir, ne iş yapmaktır, ne de yaratıcılıktır, tamamen insanlık düşmanlığıdır.

Ve psikolojik açıdansa; her zaman egemen güçlerin düşüncesinde, mevcut varlıklarla mütevazi şekilde yaşamak aptallık olarak görülür. Sürekli çevresindeki insanları direkt ve dolaylı hukuk dışı yollara teşvik ederek, sahtekarlığa zemin hazırlanır. Temel amaçsa toplumu doyumsuzluk ve yolsuzluğa inandırarak alışkanlığa dönüştürmektir. Doğacak her fırsatı egemen güçler daha iyi değerlendirip en çoğuna kendileri sahip olacağını bildikleri için, halkın ağzının sulanması bir engel teşkil etmez. Çünkü dünyanın her yerinde sınırsız varlıklar, sınırsız yetkiler, sonu olmayan makam ve mevkilerle elde edilen güç, sahtekarlıklarla ancak uzun süreli kullanılır. Bu anlayış bir de devlet yönetim politikası şeklinde meşrulaştırılmışsa, dürüstlüğün ruhuna çoktan fatiha okunmuş demektir.

Sahtekarlığın derince hakim olduğu toplumlarda, devlet yönetimlerinin en çok sarıldıkları kaynak, Orta Çağ mantığına dayalı tanrı, din ve ırk yüceliğini öne çıkarmaktır. Bunu duyan her birey, karşısındaki kişinin tüm kötülüklerini bildiği halde, inancı gereği onu kolayca eleştirmez veya karşıtlık gösteremez. Ve sahtekarlar böylece tüm hedeflerine daha kolayca ulaşırlar. Bu kadar derin sahtekarlık ve hileyi gören insanlar, artık öyle bir konuma gelmişlerdir ki, iyiliği ve dürüstülüğü anlatacakları kimseyi bulamadıkları gibi, iyiliğin hiçbir getirisi olmadığına da inandırılmışlardır. Toplum kötülüğün hakim olduğunu bildiği halde, bunun kötülük değilde yaşamın bir şartı olarak algılayıp sahiplenilmesi, çaresizlik ve düşünce yetersizliğinin sonucudur. Sürekli öne sürülen namus, doğruluk, vicdan, ahlak gibi değerler, bu sahtekarlıklara göre anlam ve şekil kazanmıştır.

Herhangi bir devlet iddia edildiği gibi sahtekar olmadığını söyleyebilmesi için, iyilerin ya da dürüstlüğün devlette ve toplum bilincinde neden hakim olmadığının doğru cevabını vermek zorundadır. Bunun gerçek yanıtı ise sınırlı güç, sınırlı yetki, sınırlı varlık, akılcılık, bilimsellik ve gerçek demokratik kurallarla yaşamaktır. İstisnaların dışında hangi devlet ya da toplum ifade edilen ilkelere uygun, her konuda mütevazi şekilde yaşıyor? Demokratik burjuva ülkelerini saymazsak, ele alınacak bir iki ülke ancak gösterilebilir.

Yaşamın tüm alanlarında sınırlılık ve mütevazilik yerine, devlet ve bireylerin ahtapot gibi sürekli büyümesini düşünmek, büyüdükçe kendinden olmayan her şeyi ve en sonunda kendisini de yok etmek demektir. Böyle bir yozlaşmışlık içerisinde, istisna da olsa gerçeği görüp, “İyilerin Yeri Hiçbir Zaman Olmaz” ifadesini kullanan insanlar, toplumda dışlanan kişilerdir. Çünkü sahtekar yönetim ve de toplumlarda doğruyu söylemek suç ve maddi hiçbir getirisi olmayan bir durum. Buna karşı çıkıp dürüstlüğü savunmak, bilgi, iradi güç ve evrensel ilkelere sahip olmakla mümkündür. Gerçekten bu zor bir iştir. Onun için insanların çoğu, en kolay ve psikolojik tatmin yolu olan efendiye yaranma yolunu tercih ediyor. Hayata ve yaşama tamamen damgasını vuran riyakarlık, resmi ve gayri resmi her yerde iş yaptığına göre, kim sallar iyilerin toplumda hakim almasını. Herkeste biliyor ki, iyi ya da doğrunun hakim olması demek, sahtekarlığın sonu anlamına geliyor. Bu başta devleti yönetenler olmak üzere, çoğu insanların işine gelmeyen bir durumdur. Sonuç olarak şunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Dünyanın her yerinde insanlar mütevazi yaşamdan tamamen uzak, aptalca ve canavarca doyumsuzluğun esiri olmuşlardır. Bu yüzdendir ki, her toplumda İyilerin Yeri Hiçbir Zaman Olmamıştır. Ve doğruyu söyleyenler sürekli onuncu köyden de kovulmaya devam ediliyor.


Cemal Zöngür



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumbilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
Alevilik İle Sosyalizm Arasındaki Düşünsel Fark ve Bütünleşme Sorunu
Kapitalist Düzende, Komünist Yaşam Mümkün Mü?
Ana Tanrıçalar, Hz. İbrahim'in Tek Tanrı Masalına Nasıl İnandılar?
Avrupa'daki Türklerin Yaşamı ve Dünyaya Bakışları
Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Tablosu
Siyasal Düşüncelerin İnsanlığı Getirdiği Nokta!
Sosyalist Devlet Başkanları ve Politikalarının Analizi
Hayvan İle İnsanın Birbirinden Ayrılışı - 3 -
İnsan İle Hayvanın Birbirinden Ayrılışı - 2 -
İnsanda Tapınmanın Oluşumu

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İsrail - Filistin Düşmanlığının Tarihçesi
Her Şeye Muktedir Tanrı ve Kapitalizm Ölüm Döşeğinde
Türkiye Solunun Sorgu ve Özeleştiri Kültürü Üzerine
Türkler Şamanist mi Kalsaydı?
Halktan Para Dilenerek Büyük Devlet Olmanın Hafifliği
Coronanın Hatırlattıkları, Dünyanın Geleceği
Türkiye Siyasetini Tıkayan Etkenker (Araştırma Yazısı)
Alevilik; İslam Dışı Din Değilse Pozitif Felsefe Midir?
Şii Fars ve Araplara Neden Alevi Denilmektedir?
Kudüs, Dinler Savaşı ve Haklı Olan Kim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (1) [Deneme]
Lider mi Toplumu Şekillendirir; Toplum Mu Lideri? [Deneme]
Hz. Ali ve Ehlibeyt Alevi Midir? [Deneme]
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (3) [Deneme]
Tbmm'de Yedi Maddelik Anayasa Değişikliği Neyi Çözer? [Deneme]
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (2) [Deneme]
Alevilerin Kapılarına Saldıranların Açık Kimliği [Deneme]
"Türkleri Yeniden Tanımak" Araştırma Kitabımı Yazma Nedenim : [Deneme]
İşte Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Karnesi..! [Deneme]
İslamiyet Yeniliğe Açık Bir Din Midir? [Deneme]


Cemal Zöngür kimdir?

Ben Cemal Zöngür, Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Sosyoloji, Tarih ve Siyaset üzerine araştırmalar yapmaktayım. Yayınlanmış bir kitabımın dışında çeşitli gazetelerde yüzden fazla makalelerimde yayınlanmıştır. Ve iki kitap dosyam yayına hazır durumdadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Tam bağımsız Tarih ve Siyaset üzerine yazan her Yazar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.